- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kırlangıçların dansında bir pazar
Dün hafta sonu tatilinin son günüydü. Bir Pazar şöyle doyunca yatayım dedim, ne mümkün! Köpeğim beni uyutmamak için elinden geleni yapıyor. Evde ev halkından biri dolaşmaya başladı mı, illaki beni de kaldıracak ? Kalkmayacağımı anlayınca, üstüme çıkıp, yorganımı çekiyor. Git başımdan deyince de gidiyor ama bu sefer de başka oyunlarla tekrar geliyor. Çok sıkıştığını belli eden mırıltılarla dönüp, dolaşıyor evin içinde. Sonra da "kalk artık, bak hayvan sıkışmış" sesi ile artık, zaten kaçmış olan uykuyu yakala yakalayabilirsen. Baktım saat sekize geliyor. Daha yatsaydım ya diyeceğim ama ne mümkün!..
Sabahın daha erken saatlerinde bizim köpek önde ben arkada dolaşıyoruz. Haklıymış, sıkışmış da biraz. Hem arkadaş ihtiyaç gideriyor, hem de ben daha hava temizken, temiz tarafından ciğerlerime çekiyorum. Sabah sporlarını hep severim. Bir ara kültür fizik yaparken gözüm yukarılara takıldı. Bulutların arasından kara bir kütle çıkıverdi. Önce biraz irkildim ama birkaç saniye sonra anlayabildim, bunların kırlangıç sürüsü olduğunu. Anlaşılan mahmurluğumu daha üzerimden atamamışım.
Sayısını tahmin edemeyeceğim kadar çok kırlangıçların, bir o kadar da ahenkli ve güzel güzel uçuşlarını seyrettim uzunca bir zaman. Kendilerini sonsuz maviliğe bırakmışlar, ne güzel süzülüyorlar. Bir sağa, bir sola. Bir yukarı, bir aşağı.. Sanki dans ediyorlardı. Efektten bir melodi uydurayım dedim, ahengi bozarım diye korktum ve sustum. Gözlerim yukarıda, ufuk çizgisine kadar onları seyretti. Donup kalmıştım. Etraftan beni görenler ne düşündü, bilmiyorum ama ben beni görseydim eğer iyi şeyler düşünmezdim hiç, dakikalarca havaya bakan ve kıpırdanmayan biri için.
Epeyce bir süzüldüler yukarıda. Ne güzeldi. Keyfim yerine geldi, uykudan ve erken uyanmışlıktan eser kalmadı. Fotoğraf makinem olsaydı keşke diye düşündüm. Çekmeye değer bir manzara olur du. Kendimi dışarı zor attım ki, ne fotoğraf makinesi. Bizim arkadaşın tuvalet ihtiyacı vardı ya!.. Ama ben yine de sizin için bir resim buldum. Aynı buna benziyordu gördüğüm!..
Erken kalkmanın avantajı ile, fırından alınan sıcak ekmekle beraber, bu sabah kahvaltıyı ben hazırladım. Sonra çıkmalıydım evden, açık havaya, mavi denize vurmalıydım kendimi. Öyle de yaptım. İzmir’in kordonunun sabahı da güzel olurdu. Gazetemi de aldım. Spor kıyafetlerimle dolaştım Kordon da. Saatler geçti. Sonra da, hani şu bir yazımda bahsettiğim "seyir teraslarına" kadar yürüdüm. Burada mola verdim. Bir açık çay iyi geldi. Gazete okumanın keyfini çıkarttıktan sonra, vapur gezinti ile Karşıyaka’ya geçmek ve denizin iyotlu kokusunu çekmek bir başka tatdı benim için.
Hafiflemiş hissettim kendimi. Bugün iş günü. Ne kadar stresli geçti daha şimdiden. Ve haftanın bitimine kadar yetecek mi bu aldığım bol oksijen ve kırlangıçları seyretmenin keyfi?
Yazımı Melih Cevdet Anday’ın bir şiiri ile son veriyorum.
Bu kırlangıçlar gitmemişler miydi?
Giden gelen yok
Bir titreşimdir bu
Durağan fulyanın üstünde arı
Bir diyapazon gibi titremekte
Kırlangıç
Tarihsizdir
Belleğim sarsılıp duruyor denizde
Martı bir uçta kanat, bir uçta ses
Ya sabah, ya öğle.
Gemici ve bulut
Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede
Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz
Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle..