Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kırmızı pisi pisi

Kırmızı pisi pisi
 

gözlerinden gülüşlerin solmasın.


Saatler saatlere eklenir…

Gelecek diye giden baba kaç gün kaç saat beklenir…

_Baba defterim bitti demişti o sabah İlknur…

Tamam çiçeğim, akşam işten dönerken alırım defterini demişti bir tanecik babası.

Nasılda mutlu gitti o gün okula. İki yanağında bir tanecik babasının kondurduğu sıcacık öpücüklerle.

Okul çıkışına kadar kelebekler gibi koridorlarda, sınıfta, bahçede uçtu… uçtu…

Akşam babacığı gelecek, çiçeğim, geldim koş kucağıma diyecek ardından yeni defterini verecekti. Tek defter mi… Bayılırdı babası İlknur’a sürpriz yapmaya. Kim bilir bu gün defterin yanında ki renkli paketten ne çıkacaktı. Bazen bir çiçekli toka, bazen rengarenk baloncuklar uçuran bir oyuncak. Ama mutlaka İlknur’un gözlerindeki merakı, telaşı, sevinci yaşamalıydı bir tanecik babası..

Koşa koşa gitti o gün eve. Ama anlam veremediği bir kalabalık vardı apartmanın önünde. Komşu teyzeler karşıladı İlknur’u.

_Gel yavrum, gel kızım bize gidelim diye, bir kolundan biri, öbür kolundan öbürü çekiyor.

Ama dedi İlknur, ama annem…

Annem merak eder teyze beni. Çırpınıyor kendi kapılarına adım atmaya ama nafile.

Bakıyor ki kalabalığın ucu evlerine kadar…

Bir uzuyor, bir kısalıyor. Neden sonra anladı ki İlknur gelememiş babası eve. Bir iş kazası geçirmiş ve alıvermiş bir tanecik babasını melekler yanına… Onlara götürmüş babacığı İlknur’un defterini ve hediye paketini..

Aradan dört ay geçti.. Gelmedi bir tanecik babacığı.

Körpecik yüreği bu vakitsiz ayrılığa alışıyordu günden güne.. Yeniden arkadaşlarıyla oynamaya, gülümsemeye başladı. Çocuk bayramı için hazırlanan Kafkas ekibinin de en başarılı oyuncularındandı.. Gözbebeklerinin ardına saklanan buğuyu göstermek istemezcesine coşkuyla oynuyordu her çalışmada.

Genel prova vardı bu gün.. Yarın bayram edecekler, oyunlarını yürekleri pır pır ederek göstereceklerdi.

Aksilik buya ayağına giyeceği 31 numara kırmızı pisi pisinin biri yoktu. Kocaman kocaman oldu gözleri.. Yok… Çantamda da yok. folklor kıyafetlerinin içinde de yok.

Ekibi çalıştıran zatı muhterem yanında İlknur ile yanıma geldi.

_Hocam dedi, lütfen arayın annesini, ama ben konuşmalıyım.

Peki dedim..Çevirdim numarayı, verdim ahizeyi eline..

Sanki başka kelime yokmuş gibi adamın ağzından dökülen ilk cümle sağanak sağanak indi İlknur’un gözlerine.

_Çabuk olun hanımefendi! Babasını arayın ve hemen pisi pisiler okula getirilsin, bu ne sorumsuzluk.. Az Sonra biz çıkıyoruz provaya…

Ama dedi İlknur… Ama öğretmenim.

Öyle bir sarıldık ki birbirimize… Ulaşabilse ellerim, onun minicik yüreğini avucuma alıp defalarca öpecektim. Ama ulaşamaz ki ellerim.. Hem ulaşsa bile bir tanecik babası gibi nasıl öperim o yüreği ben.

Defalarca Ağlama İlknur.. Ağlama yavrum, hemen pisi pisi alınacak dedim.. Ve hemen alındı kırmızı pisi pisiler.. Sanki bilmiyor muydum İlknur’un gözlerinin kırmızı pisi pisiler için dolmadığını, bilmiyor muydum, yüreğindeki tazecik yaranın daha kabuk bağlamadığını, bilmiyor muydum yüreğine kırmızı kırmızı bir şeylerin aktığını…

Ben biliyorum da, karşısındakinin henüz 8 yaşında bir çocuk olduğunu bilmeyen öyle çok muhteremler var ki yanımızda, yöremizde…

Yorum yüreğinize diyorum…

Lillo 22.04.2008

 
Toplam blog
: 97
: 531
Kayıt tarihi
: 10.04.08
 
 

Öğreneceği çok şey olan bir öğretmenim.... ..