- Kategori
- Basın Yayın / Medya
Kıssadan hisse....

Gün ve aydın….
Yani günaydınnnnnn….
Şöyle bir gazetelere özelliklede ulusal dediğimiz ekonomik rahatlıkta yerellere beş yüz katlayan gazetelerin ilk sayfalarına baktığımda
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyorum .
Çok önemli bir haber yanında yarı çıplak bir hatun.
Yine diğer bir sayfada ciddi, siyasi haber yanında filan ünlüye haciz şoku.
Manşetler bile şaşırmış.
Biz okuyucu ne yapalım.
Ciddiyet ya da okuyucuya saygı eksikliği mi anlam veremedim açıkçası.
Tamam, magazinsel haberler daha çok ilgi çekiyor.
Basında medyada magazinsellikle süslüyor bu yüzden desek.
Ama hastane hastane dolaştırılan, özellerin maddi isteğine cevap veremediğinden ailesi ,
kabul edilmeyen on iki yaşındaki çocuğun dikilemediğinden serçe parmaksız kalması
haberinin yanında lay lay lom haberin olması insan olma özelliğimizi kaybetmişiz dedirten
cinsten.
Bu tür ikilemi yereller yapsa?
Topa koyarlar...
Ama yerel basın ve medya insani özellikleri taşıyan gerçekten adına yakışır şekilde yayın yapıyorlar.
Bir çocuğun hayatını zindan etmek hem de Hipokrat yemini edenlere yakışır mı?
Özel olmanız insanlığınızı unutturmaz efendiler.
Bakın size sırası gelmişken bir anımı anlatayım.
Kısaca…
Dokuz sene öncesi…
Sitemizin kapıcısı daha sigortalı değildi yeni işe girdiğinden.
Altı yedi yaşındaki oğlu düşüp şimdi tam hatırlamıyorum ya kolunu ya başını yardı.
Siteden arabası olan bir komşumuz tabi ilk yardım Nefise bendeniz ve kapıcımız bir arabaya doluşup en yakın sağlık ocağına gittik.
Oradakiler burada dikiş atamayız dediler .
Mersin’e devlet hastanesine götürün.
Sebebini soracak vakit yok çocuk kan kaybından gidiyor. Mezitli Mersin arası mesafe?
Neyse Duygu tıpa (reklam değildir) geldik.
Gidip
—işte sigortalı olmadığını söyledik doktora ve Allah bin kere razı olsun tek kuruş almadan, üstüne ilaçlarını da vererek çocuğu tedavi etti.
Yani öyleleri de var böyleleri de…
Devlet hastanelerinde de, üniversite hastanelerinde de, sağlık ocaklarında da , özel hastanelerde de önce insan diyen,
insanlığını kaybetmemiş tıp melekleri var neyse ki….
‘’Bir Bilge, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri okuluna kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün okulun kapısına bir yabancı geldi.
Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak,
çan ve zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki Bilge, kapıda duran yabancıya baktı.
Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, okula girmek ve burada kalmak istiyordu.
Bilge bir süre kayboldu,
sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü
ve
bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.
Yabancı tapınağın bahçesine döndü,
aldığı bir yaprağı kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Yaprak suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki Bilge saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.
Suyu taşırmayan bir yaprağa her zaman yer vardı...’’