Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

05 Mayıs '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kıyafetlerin başkaldırısı

Kıyafetlerin başkaldırısı
 

Benim böyle kıyafetim olmadı hiç (:


“Çocuklarınıza sahip çıkabilir misiniz lütfen?”

Bu cümle 23 Nisan törenine katılan herkesi güldürmüştü, düğün salonlarına benzediği için. Cümbür cemaat gidilen düğünlerde orkestranın her iki şarkının arasında sürekli olarak tekrar ettiği cümledir. Bu cümle kısa süreliğine etkili olur belki. Ama on dakika sonra aynı çocuklar yine ortadadır. Gelin ve damat dans ederken, takı töreninde ve pasta geldiğinde çocuk yoğunluğu artar doğal olarak. Bazı düğünler ise tamamen çocuk yuvası gibi olur. Bazen, düğün davetiyeleri iki kişilik olduğunda çocukları olanlar söylenir. Biz çocuklarımızı ne yapacağız, diye. Yine de davetiyenin altına +13 koymak hiç fena fikir değil aslında.

Kafamdan bunlar geçerken gördüğüm diğer manzara beni daha çok güldürdü. Okulun yanındaki evde oturanlar iki adım yürüyüp okula gelmek yerine evlerinin damından programı seyrediyorlardı. Sanki çok ünlü birinin konseri ve giriş dünya paraymış gibi gelme zahmetinde bulunmamışlar. Formula 1’i uygun yerlerden seyredenler gibi.

Bütün bunların üzerine bir velinin, arkadaşımı görmek üzere görücü getirdiğini öğrenince hem gülüyorum hem kızıyorum. Arkadaşı sessiz görünce uygun yerde muhabbete girip konuşmaya çalışmışlar. Allah’tan bir öğrenci soru sormuş da kurtulabilmiş ellerinden. Bunun nasıl bir mantık olduğunu hala anlayamadım. Sanırım anlayamam da…

***

Spor salonuna gitmeye başladığımdan beri yediğim herşeyin kalorisine bakar oldum. Ama sadece bakıyorum. Yemek için engel teşkil etmiyor bir paket negronun 420 kalori olması. Evet, ben de şok olmuştum öğrendiğimde. Nasıl olur ya, dedim kendi kendime. Altı ve üstü kakaolu bisküvi ortasında krema… Ve bu 40 kalori. Bir dilimi 48 kalori olan hafif ekmeğin üzerine ekmeğin kalınlığında nutella sürüldüğünde kaç kalori olur acaba?

İlk kez spor salonuna giden arkadaşımın beni bunaltan sorularıyla kendimi antrenör gibi hissettim. Yürüyüş bandına bindiğinde (O böyle söylüyor. Çünkü o buz patenine de biniyor.) “Kızım, düşüyorum ben, geri geri gidiyorum.” diye söylendiğinde gülmekten ben düşüyordum. Ama uzanıp tutunmasaydı eğer arkadaki soğuk içecek dolabıyla bütünleşmesine ramak kalmıştı. Sonradan öyle bir alıştı ki en yüksek hız seviyesinde koşma denemeleri yapmaya bile başladı. Tabi koşmaya çalışırken uçmaya çalışan tavuk gibi hareket ettirdiği kolları da ayrı bir görüntü şenliği oluşturuyordu o ayrı.

O değil de ben yürüyüş bandındayken aynaya baktığımda uzun yıllar –yaklaşık 24 yıl- boyunca fark edemediğim gamzemi gördüm. İnsan, günde yüz kez baktığı yüzündeki o ayrıntıyı nasıl fark etmez bilemedim. Dudağımın kenarına çok güzel gizlenmiş. Öyle güzel gizlenmiş ki sahibi bile görememiş.

***

Havalar da ısınmadı gitti. Ben yine de kışlıklarımı kaldırdım ve yazlıklarımı çıkardım. Şu an şakır şakır yağmur yağıyor ve hava buz gibi. Şubat’ta bile bundan sıcaktı hava. Öyle ki, kapı ve pencere açtığımızda sivrisinek bile girerdi. O derece sıcaktı.

Yazlık kıyafetlerimi askılara asarken bir süre sonra fark ettim ki çok sevdiğim ya da çok para döktüğüm kıyafetlerimi iyi askılara asıyorum. Ardından düşündüm. Kıyafetlerin de ruhu olabileceği geldi aklıma ne hikmetse. Aslında hiç düşünmem böyle şeyler. Hatta saçma gelir –ki hala öyle geliyor-

Gün boyu karanlık dolabın içinde kim bilir neler çekiştiriyorlardır, dedim içimden.

“Bizi kötü askılara astı. Bizi eskisi kadar sevmiyor artık. Siz gelmeden önce bizi severdi, gözü gibi bakardı bize.”

“Hadi oradan be! Sen de kim oluyorsun?” diye birbirlerine girerlermiş.

Sonra o, onun düğmesini koparırmış. Bir diğeri, diğerinin dikişini sökermiş. Gün boyu didişirlermiş. “Bugün bize, yarın size.” diye araya girermiş dolabın en kıdemlisi. “Yenilerini alınca sizin akıbetiniz de bizimkinden farklı olmayacak.” Hepsi akıl birliği ederlermiş, onları birbirine düşürdüğüm için “ortak düşman” beni seçip bana savaş açarlarmış. Bir bildiri yayımlayıp altına da imza atarlarmış.

“Biz sahibimiz olan o cadıya yakışmayacağız artık. Başının çaresine baksın.”

 
Toplam blog
: 24
: 572
Kayıt tarihi
: 13.01.09
 
 

Çiçeği burnunda bir öğretmendim geçen sene. Ama öğrenciler o çiçeği koparıp parça parça ettiler sonr..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara