Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 4

Nihayet bu durumdan kurtulabildiği için rahattı artık.  Dizlerinde yatıyordu usulca, bunu yapmayı çok özlemişti nedense. Hastanede pek kısa sürmüştü bu hasret giderme faslı… Şimdi O uzun uzun alnını ve saçlarını okşarken uykuya dalacak ve sabaha kadar deliksiz bir uyku çekecekti. Onun sevgisi ve sıcaklığı sayesinde içindeki tüm kırgınlıklar, öfke, acı, bilinemezlik yani aklını meşgul eden onlarca şey bir anda yok olup gidiyordu. Böylece gece boyunca rahat bir uyku çekebiliyordu. “Bana bir şeyler anlat, Ağabey” dedi titrek sesiyle. Gevşemişti.

 

- Ne anlatmamı istersin?

- Bilmiyorum, bana biraz kendinden bahset. Seni hiç bilmediğim yönlerinle de tanımak isterim.

- Demek nihayet kardeşim daha derin mevzularda konuşmaya hazır, bu çok güzel bir haber.

- Ya dalga geçme, işte.

- pekala... ne bilmek istersin...

- mesela hayatında biri olup olmadığını bilmiyorum. Daha evvel hiç merak edipte sormamıştım.

- Demek nihayetinde buralara da geldik ha, kardeşim aşk hayatımı sorguluyor dedi gülerek. 

- Neden, yanlış bir şey mi yapıyorum istemiyorsan anlatmak zorunda değilsin.

- Neden yanlış olsun da hayatımda kimse olmadığı için anlatacak bir şeyi de yok.

- Ya, hiç mi olmadı?

- Hayır, hiç.

- Yapma ya! Dedi hayretle; kalktı kucağından, kıkırdayarak – ciddi olamazsın, değil mi? Senin gibi bir erkeğin hiç mi kız arkadaşı olmaz. İnanmam.

- Neden bahsediyorsun sen böyle?

- Sen bence bu dünyadaki en yakışıklı en duyarlı hatta abartılı bir şekilde en duygusal ağabeyisin, kim bilir ne kızların yüreği sızlıyordur sana bakarken. Hiç mi olmadı, emin misin?

- evet eminim dedi bu sıkıntılı sorudan kurtulmak istiyordu; - aklına ilk gelen bu mu yani. bunları düşünme sen bana bırak böyle şeyleri...

- Neden düşünmeyecekmişim senin mutluluğun benim görevim bir kere; Ağabeyim değil misin, mürüvvetini görmeden şu dünyadan göçmek istemem.

- Kes, şunu farecik, bu kadar komik olma.

- Yapma, ağabey. Bir kez bile olmadığını mı söylüyorsun. Sana inanmıyorum.

- Elya! Bu konunun nereye varacağını merak ediyorum şahsen, sonu pekiyi gibi gelmiyor da.

- Yalan söylemenin âlemi yok ağabey. Ne anlıyorsan o. Ah, gülmekten bayılabilirim şuracıkta.

- Elya!

- Dur ağabey ya, azıcık makaramızı mı da mı geçemeyeceğiz. Hemen bozuğa çal. Benim hayatımda bile en az iki üç kez olmuştur.

- Ne!

- Ne, ne… Erkek arkadaşlarımın olması kötü mü yani?

- Elya! Ciddiyim. Kendine gelir misin?

- Sorun ne ağabey, tamam özür dilerim. Sanırım sen beni yanlış anladın. Yoksa sen… Yok, yok düşünmüş olamazsın.

- Açıkçası aklımda olan buydu dedi mahcup bir şekilde. Elya öyle bir kahkaha attı ki neredeyse kafasını televizyon masasına çarpacaktı.

- Ağabey, seni ömrümde öyle düşünmeyi hiç istemem, Allah göstermesin. O konular beni ilgilendirmez zaten. Ama demek sen en başından beri… Çok komiksin ya…

- Nedenmiş o?

- Bir kere sen hala...

- Bir kere ben ne; bu onu biraz utandırmış biraz da öfkelendirmişti. Sıradan bir konunun böyle bir hal alacağını nereden bilebilirdi?

- Aa, üzgünüm, seni kızdırmak istememiştim.  Zaten bu konuyu açmamda hataydı. Aptallık ettim, özür dilerim.

- Dert etme, olur böyle şeyler. Hadi öyle üzgün durma, seni neşelendirecek bir şeyler yapmama izin ver.

- Ben odama gitsem daha iyi olacak, Ağabey. yorgunum da biraz. Özür dilerim tekrar. mahcup bir şekilde hızla uzaklaştı yanından, odasına geçip yatağına gömüldü. Bu yaptığı aptallıktı, ne düşünüyordu ki.  Yağız içi rahat etmediği için kardeşinin yanına geçti, oflayıp puflamalarını bu mesafeden kapı kapalıyken bile duya biliyordu..., onu mahcup etmişti herhalde. İçeri girip yatağın kenarında dizlerinin üzerine çöktü.

-  Elya üzgünüm, canım. Seni mahcup ettiysem, bağışla. Elya, canım…

-   tamam abicim sorun yok. Neden gidip yatmıyorsun, bu konuyu da sabaha bırakalım 

 -  Peki, canım, nasıl istersen… dedi kapıya yönelirken alya arkasından seslendi.

 

— Şu konuyu sana anlatsam mı ne dersin?  Çok korkuyorum. dedi kesik kesik çıkıyordu sesi ve buna engel olamıyordu. O kadar korkuyordu ki hata yapmaktan, gördüklerinden sonra. Önüne gelip diz çöktü dizlerinin dibinde, ellerini avucuna aldı.

— Bunu içinde tutamayacağını düşünüyorsan anlat, canım. Sorun olmaz. Nedir seni bu kadar korkutan?

— Be- ben, çok kötü rüyalar görüyorum; ne olduklarından bahsedemem ama korkuyorum çünkü gerçekten yanlış şeyler yapmama neden olacakmış gibi geliyor.

— Ne zamandan beri sürüyor peki bu bahsettiğin dedi onu teskin etmeye çalışarak.

— Uzun zamandır. Önceleri önem vermiyordum, gece gördüğüm birkaç rüyaydı sadece diyordum, unutuyordum. Ama sonraları o rüyalar şiddetlenmeye başladı kâbustan daha beterdi.

— Ne kadardır?

— E şey, genç kız olduğum günden itibaren.

— Yani?

— Ondördümden beridir. Ve şimdi onları uyanıkken bile görüyorum, ayrıca üç ay önce de şiddeti arttı. Geldiği an vücudum kasılıyor, başıma şiddetli bir ağrı giriyor, nefes alamıyorum, ateşten yanıyorum ve gözlerimden de kan geliyor. 

— Peki, sonrası, korktuğun bu olmasa gerek. Ki bu kadarı bile telaşa mahal verecek gibiydi aslında.

   - Hayır, gördüklerim yüzünden korkuyorum. Bir keresinde Annemle babamın öldükleri o günü görmüştüm. 

   -       Bu gayet normal değil mi canım?

— Hayır, değildi.  Annemler öldüklerinde onbeşimdeydim, değil mi sen de yirminde…

— Evet.

— Ama ben o rüyayı daha evvel görmüştüm. Yaşıma yeni girmiştim hani işte o gün, birkaç hafta sonra da annemler o kazadan kurtulamadılar. Bazen birilerine anlatsaydım elimden bir şey gelir miydi diyorum.

— Kendini mi suçluyorsun yani?

— Kim suçlamaz ki,  eğer anlatsaydım…

— Eğer anlatsaydın kimse seni dinlemez, sözüne inanmazdı, canım. Dedi onu bölerek. 

— Biliyorum.

— Öyleyse kendini suçlamaktan vazgeçmeyi de bil.  Bana korktuklarından bahset asıl…

— Kendimden korkuyorum, çok kötü şeyler yaptığımı gördüm dedi eğilip başını onun omzuna koydu; - öldürdüğümü gördüm, işkence ettiğimi…

— Kime?

— Bilmiyorum, daha önce hiç görmediğim insanlardı. Ve son günlerde bir şey tamamen farklı bir şey görmeye başladım.

— Nedir?

— Bugün de gördüğüm bir şeydi. Sen…

- Ben mi? 

- Evet, sen. 

- Nasıl görüyorsun peki, bu yüzden mi korkuyorsun?

- Daha çok evet; biraz bekledi bunu söylemesi bile o kadar zordu ki kararsız kalıyordu. Anlatmalı mıydı anlatmamalı mıydı? Anlatırsa neler olurdu, anlatmazsa yapacağını korktuğu şey gerçekten olacak mıydı?

- Elya dedi, sustuğu için korkmaya başlamıştı, elini saçlarının arasına daldırdı; başını biraz geri çekti yüzünü görebilecek kadar. 

- Elya, anlatacak mısın artık, beni endişelendiriyorsun…

- bana bir saniye izin verir misin dedi başını ellerinden kurtarırken.

- tamam topla biraz kendini...

- Önce şu camı açsam iyi olacak nefes alamıyor gibi hissediyorum izninle; kalktı ve camı açarak pervaza oturdu.

- Elya dedi biraz hiddetle yağız ; – düşünmeyi bırakıp ta konuşacak mısın sonunda, ha?

- Ben böyle bir şeyi ilk kez altı ay önce görmüştüm çünkü ilk kez o gün başlamıştı her şey, sonra bir de üç ay evvel sen beni baygın bulduğun o gün farklı bir boyut kazanmıştı. Ondan evvel her şeyi unutmuştum tamamıyla, sadece arasıra rüyalarıma giriyordu o kadar. Ve şimdi bu gece…

- Elya, artık anlatacak mısın, lafı ağzında geveleyip duruyorsun; sabrım tükeniyor. 

- Kolay mı sanıyorsun, aynı şeyi sen yaşasan yapabilir miydin? 

- Dene en azından dedi sakin görünmeye çabalayarak; ayağa kalktı, yanlış bir şey söylememek için zor tutuyordu kendisini.  Aklına düşünmek istemediği şeyler geliyordu, ihtimaller arasında sıkışmaktan canı yanıyordu. Oysa lafı ağzında sakız misali uzatıp duruyordu. Cama yaklaştı, derin bir soluk aldı içine. Elya bir süre bekleyip “ tamam” dedi içinden istiyorsan tamam… Ayağa kalktı o da;

- Ben Ağabeyime öldürmekten korkuyorum

- S- sen, ne saçmalıyorsun böyle elya ağzından çıkanı işitiyor musun... neden böyle birşey düşündüğünü anlatabilir misin dedi olabildiğince sakin görünmeye çalışırken.

- şey elbette anlatırım umarım bana inanırsın.

- tabii ki...

- rüyalarım bir yıl önce farklı bir boyut kazandı dedim ya artık bazı geceler uyanıkken günlük hayat içinde dahi çeşitli imgeler görmeye başlamıştım. beni baygın bulduğun gece de seni öldürdüğümü görmüştüm ve sana düşman gibi davranıyor işkence ediyordum.

- pekala dedi ne söyleyeceğini bilemiyor. ve aslında daha çok halüsinasyon görüyor olması tedirgin etmişti onu. belki de onu bir doktora götürmeliydi. ailelerini kaybettiklerinden beri bazı bazı farklı davranışları olabiliyordu.

- bana inanmayacığını biliyorum abi dedi suskunluğundan endişe ile...

- elbette sana inanıyorum kardeşim... ama...

- ama ne? bana gerçekten inanıyor olsaydın gözlerinde ki şu tuhaf bakışlar yerine farklı birşeyler olurdu. eminim beni psikoloğa götürtürmeyi falan düşünüyorsundur sen...

- evet aslında düşündüm elya... çünkü ailemizin ölümü seni gerçekten etkilemişe benziyor bunu şimdi daha iyi görebiliyorum.

- tamam sus dinlemek istemiyorum artık seni dedi çıkışarak; - derhal odamı terket lütfen... beni en iyi tanıması ve anlaması gereken kişi de bunu düşünüyorsa bana hiç kimse inanmaz zaten. ailesini kaybeden dengesi bozulmuş bir insan olarak görürler. lütfen beni yalnız bırakır mısın...

- elya saçmalama lütfen sadece bir öneri bunun kime ne zararı dokunur.

- Abi lütfen... çıkar mısın odamdan dedi kapıya yönelerek ardına kadar açmıştı.

- pekala dedi yağız ve sakince odadan çıkarak onu yalnız bıraktı...

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara