Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kızıla dönen gece

Kızıla dönen gece
 

Karanlık, sessizlik ve ince bir ayaz…

Altından incecik bir dere suyu akan, derme çatma bir köprü,

Çevresi başını kaldırıp gökyüzünü görmeni engelleyecek kadar çok ağaçlarla kaplı olan

İnce uzun bir yol…

Adımlarımızı hızlandıran

Korku mu? İstek mi? Merak mı? muamma…

Geldik galiba denildiğinde....en uzun yolu katletmişçesine derin bir nefes, içten bir ohhh çekilmişti…

Karanlığın etkisi, sessizliğin enginliğiyle burası sonsuzluk gibi…

Tek bir canlı ve tek bir canlı renk görmek mümkün değil.

Siyaha çok yakın dağlar, hemen arkasında açık gri ve flu dağ siluetleri

Çevremde neredeyse simsiyah ağaçlar,

Önümde uçsuz bucaksız, dalgalandıkça gri ile beyaz arasında bize gösteri yapan köpük köpük bir deniz…

Üzerimizde simsiyah bir gökyüzü ve onun aydın dostları, ışıl ışıl yıldızlar

O kadar çok ve öyle büyükler ki…

Sanki Van Gogh'un "Yıldızlı geceler " tablosu karşımızda ya da biz o tablonun içinde…*

Karşımızda tüm siyahın tonları olmasına rağmen

Huzurun hâkimiyeti renklendiriyor, sakinleştiriyor bizleri,

Bu gece her şey bize sonsuzluğu hatırlatıyor,

Her şey yalın, her şey çırılçıplakmış gibi

Sanki buradan bir adım öte bir dünya, bir yaşantı yokmuş gibi

Sanki o gece bir tek biz yaşıyormuş gibi,

Tüm nefesleri biz çekiyormuşuz, tüm karbondioksitleri biz veriyormuşuz gibi

Seriyoruz ince bir battaniye ayaza,

Dünlerimizi, yarınlarımızı yolluyoruz, yelken açıyor o uçsuz bucaksız, gri beyaz denize

Bekliyoruz….saatlerce bekliyoruz…

Biz mi yanlış saatte gelmiştik yoksa o mu geç kalmıştı?

Kabul! biraz biz erken geldik güzel geceyi uzun yaşayabilelim diye

Ve biraz da o naz yapıyor, gecenin büyüsüne ondan önce kapıldık diye…

İtiraf etmeliyiz ki hiçbir şeyi bu kadar uzun ve bu kadar keyifli beklememiştik.

Renkler bir bir açılmaya başlıyor,

Önce gökyüzü bozuyor geceyi flu bir mavilikle

Ve şimdi o mavilikte gövde gösteren martılar, kırlangıçlar yer alıyor …el sallıyoruz onlara ‘bu sabah bizde buradayız’ dercesine.

Bir dost sesi hüzünlü bir ezgi tutturuyor, gecenin kızıla dönen sabahına

Hemen ardından coşkulu bir şiir…

Şimdi güneşi heyecanla bekleyen bizler, gecenin bitmemesini diliyorduk.

Ne çare ki beklenen an gelmiş ve güneş denizin koynundan çıkarcasına maviliklerde nazlanarak, sitem edercesine göz doldurmaya başlamıştı.

Turuncu mu? Sarı mı? Yoksa Kırmızı mı? diye düşünürken

O aheste aheste, şölen yaparcasına gökteki yerini alıyordu

Şimdi koskocaman olmuş ve gökyüzünü de bu şölene dâhil etmişti.

Sema sarı, kırmızı, turuncu, mavi olmuştu.

Tuhaf bir sessizlik, tuhaf bir gülümseme…

Her şey kendi rengini alıyordu,

Yemyeşil ağaçlar, masmavi bir deniz ve toprak rengi bir kumsal…

Sonsuzluğumuz aydınlık renklerini giyinmiş ve bizi o rüyadan uyandırmıştı.

Dönüş yolu adımlanmaya başlandığında,

Tuhaf bir sessizlik, tuhaf bir gülümseme yerini hiç bir şeye bırakmamıştı.


*Bir çok anımızı kutulara koyup raflara kaldırırız, bu böyle bir anı değildi yazılmalı, yaşanmalıydı. Üzgünüm senden önce davrandım Sevgili düş ortağım, düş dostum çok teşekkürler raflara konulamayan anılar için...
*Çok Sevgili Neşe Evrim’den alıntıdır ‘’ http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=59030 ’’
*Fotoğraflar şahsen kendi objektifimdendir :)

 
Toplam blog
: 26
: 906
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Hayata yayılarak yaşamayı düşlerken, zamana sıkıştığımı fark ettim, tek sebebini çalışma şartları..