- Kategori
- Kent Yaşamı
Kocaman kocaman alkışlar…
Blogum da konuk bir yazar var. Arada sırada buradan o da sesini duyuracak. Bursa'da yaşayan bu genç yazarın daha önce de Radikal 2'de yazıları yayınlandı. Eli iyi kalem tutanlardandır. Yazılarını seveceğinizi umuyorum. Yazılarında bilinçli olarak büyük harf kullanmaz, büyüklüğün bir egemenlik işareti olduğunu düşünerek.
Neyse ben aradan çekilip sizi onunla başbaşa bırakıyorum. Kendisine düşüncelerinizi yazılı olarak buradan iletebilirsiniz.
"Hava malumunuz inanılmaz sıcak… Akşamüstü şöyle herkes gibi bir arkadaşımla birlikte kendimizi serin bir yerlere atma derdindeyiz…
Santral Garaj’dan (bursa) geçerken tam da babanın orta yerinde kocaman bir pankart ilişiyor gözüme…
'Çocuklara ayakkabı boyatmayın, onlardan selpak, mendil almayın'
Pankartın altı bir belediyemizce imzalanmış… Şöyle şık şıkıdım bir biçimde logoları da yerleştirilmiş…
Şahane yani… Evet çocuklara ayakkabı boyatmayalım… Mümkünse ayakkabılarımızı evde kendimiz boyayalım ya da profesyonel ayakkabıcılara boyatalım…
Selpak ya da mendillerimizi de kocaman kocaman alışveriş merkezlerinin kocaman kocaman marketlerinden alalım…
Buraya kadar anlaştık herhalde değil mi sizinle de belediyeyle de…
Şimdi ben bu kocaman pankartı yazıp şehrin göbeğine küçücük bir rahatsızlık bile duymadan asan belediye yetkililerine sormak istiyorum…
Sizce bu çocuklar neden bütün vakitlerini sokakta çalışarak geçiriyorlar?…
Hele de kışın üzerlerinde incecik giysilerle, elleri ayakları donarken… Sizin çocuklarınız neden sokakta çalışmıyorlar sahi… Ama bu çocuklar özel zevk alıyorlardır değil mi? Deniz’i hatırladım şimdi…
Savaş karşıtı platform ile yaptığımız barış zinciri eyleminde tanışmıştık onunla…Selpak satıyordu… İnanılmaz soğuk ve yağmurlu bir havaydı ve Deniz’in ayaklarında terlikler vardı…
Bizimle eyleme katılmıştı… Kocaman mavi gözlerinin içi tüm soğuğa ve yoksulluğa rağmen ışıldıyordu…
Sonra dayanamayıp denize kırmızı kar botları almıştık… Bir daha ayakları hiç ıslanmasın ve üşümesin diye… Sonra sık sık karşılaşır ve sohbet eder olduk deniz ile…
Ama kırmızı kar botlarını ayağında bir daha hiç görmedim…
Nedenini sorduğumda da kardeşine verdiğini, onun daha küçük olduğunu ve kendisinin idare edebileceğini söylemişti… Bense sadece gülümseyebilmiştim…
Deniz şimdilerde yine okuldan kalan zamanlarında ailesine katkı sunmak için selpak satıyor sokaklarda…
Şimdi tekrar bu pankartı yazan belediyeye dönmek istiyorum…
Çok kolay değil mi seçtiğimiz koltuklarda otururken gerine gerine "çocuklar" hakkında karar vermek?…
Çok kolay değil mi oradan bir yerden, onlardan alışveriş yapmayın aç kalsınlar demek?…
Yok yok aç kalmazlar dediğinizi duyar gibiyim…
Emin olun aç kalıyorlar…
Neden biliyor musunuz?…
Sokakta çalışan birçok çocuk bu kente ve diğer kentlere de göç sebebi ile geliyorlar…
Bizim kentlerimize bayıldıkları için değil…
Kentlerinden, köylerinden, evlerinden göçe zorlandıkları için bizimle aynı kentte yaşamak zorundalar…
Çoğunun babası yok…
Neden mi hala orda bir yerlerde süren savaş sebebiyle…
Neden mi çoğu yaşam koşulları nedeniyle çalışamayacak kadar hasta ve zaten iş yok…
Anneleri de işe gidemiyor, işe alınmıyor, çalışamıyor… Çünkü bizimle aynı dili konuşmuyor… Çünkü öteki, yani kürt… Ve hani aç kalmak, evsiz kalmak gibi bir durum söz konusu ya işte o zaman da çocuklar sokakta bize selpak satıyor…
Dedim ya onlara sorsanız onlarda istemezler sokaklarda çalışmayı…
Herhangi bir parkta ya da başka bir yerde oyun oynamak varken…
Farkındasınız değil mi çocuk onlar… Yok yok değilsiniz… Farkında olsanız zaten o kocaman pankartı yazıp oraya asacağınıza o çocuklar için bir şeyler yapardınız…
Gençlik merkezleri açardınız örneğin…
O çocuklara oralarda ücretsiz eğitimler, kurslar verir ve bir şeyler üretmelerini sağlayabilirdiniz… Hatta ürettikleri ürünleri satmalarını sağlayarak para kazanmalarını da ya da anneleri için meslek edindirme kursları açar sonrasında da işe yerleştirilmelerini sağlamaya çalışırdınız…
Ama ne gerek var değil mi bütün bunlara… Hepsi iş demek, proje demek, eleman demek, para demek... Demek de demek yaniii…
Oysa oldukça maliyetsiz bir şey kocaman pankartlar yazıp şehrin göbeğine asmak… Alkışlıyorum…
Duyuyorsunuz değil mi?…
Bir alkışı da bugün ölüm haberini gazeteden okuduğum Birgül için yapıyorum…
Birgül de kim değil mi?… Çocuk doğuramadığı için dayak yiyen bir kadın Birgül…
Dayağa dayanamadığı için karakola gidip şikayet edip ama ailesine geri verilen Birgül…
Aile meclisi tarafından ölümüne karar verilen ve bir yol ortasında vurularak otuz yaşında öldürülen Birgül… Ama siz belediyeler şimdi bizimle ne ilgisi var ki diyorsunuz değil mi?…
Haklısınız sığınma evlerini açmak sizin göreviniz değil zaten…
Karakolları hiç bu yazıya sokmayalım zira söyleyecek söz bulamıyorum…
Ne oldu daha birkaç ay önce bakanlığın yayınladığı genelge, çöp tenekelerinizi boyladı değil mi?…
O yüzden de size şiddet ya da can güvenliği tehlikede olduğu için gelen kadınların ivedilikle can güvenlikleri sağlanır maddesi aklınıza gelmedi değil mi birgül başvurduğunda…
Evet evet bir alkış da size gönderiyorum…
Zira size söylenebilecek tek bir kelime dahi yok…
Alkışlamaktan başka…"
Yazan: Canan KIZILALTUN