- Kategori
- Öykü
Kokoş Selim
Yerlerde tahta döşemeleri olan, dar çıkmaz bir sokağın en sonundaki dükkandı. Son dükkan olmasına rağmen en çok müşterinin geldiği, ikinci el elbise satan bir yerdi burası. Dükkanın içini eski elbiselerin üzerine sinen ağır bir naftalin kokusu sarmıştı. Bütün elbiseler tahta askılara asılır, ancak bazıları da vitrinde askı ya da ahşap manken üzerinden sergilenirdi. Elbiselerin üzerinde ise kime ait olduğunu ve kaç yıl kullanılmış olduğunu gösteren küçük etiketler vardı.
Tahta askılarda duran elbiseler ise vitrinde duran bu elbiseleri kıskanır ama seslerini çıkaramazlardı. Dükkan sahibi kokoş Selim, altmışbeş yaşlarında bekar, eşcinsel gibi görünen ama eşcinsel olmayan normal bir erkekti. Ancak ticari kaygılar nedeniyle yüzünde kalın bir tabaka fondöten, kıçını yumurta gibi ortaya çıkaran beyaz bir pantolon ile salına, salına gezerdi tahta döşemelerin üzerinde. Kokoş Selim her akşam dükkanı kapatmadan önce aynanın karşısına geçer ve üstünü başını düzeltir, makyajını kontrol eder ondan sonra dükkanı kapar ve evin yolunu tutardı. Dükkan kapısının her kapanışında vitrinde ve içeride askıda asılı olan ikinci el elbiseler ise askılarından hemen çıkar aralarında konuşur ve bir gün daha kendileri için müşteri çıkmadığına, satılmadıklarına üzülürlerdi. Ama diğer yandan da kokoş Selim’in gitmesi ile bayram ederlerdi. Selim, gelen müşterilerin ikinci el elbiselere olan ilgisini devamlı kıskanır, onlara olmayacak şekilde eziyet ederdi. Bu yüzden de ikinci el elbiseler ondan çok korkarlar ve intikam almak için fırsat kollarlardı. Elbiseler satılmadığı zamansa, Selim çok acımasız olurdu onlara karşı.
Bir defasında vitrindeki kravatı yere atıp üzerinde tepinmiş ve diğerlerine gözdağı vermişti. Bazen de eline ütüyü alıp, en son ısıda ikinci el elbiseleri avaz, avaz bağırtarak yakana kadar ütülediği olur ve bu duruma da en çok ütü üzülürdü. Elinden bir şey gelmez ve bu duruma kahrederdi. Ama yine gelen müşterilerin onlara olan ilgisinin önüne geçememiş ve kıskançlık krizlerine girmeye devam etmiş ve bu durum onu daha da acımasız yapmıştı.
Yine bir gün kokoş Selim’in dükkanın önünde bir araba durdu, içinde de havalı, iyi giyimli, bakımlı kırk, elli yaşlarında koca memelerini zar, zor yerinde tutan sonradan görme bir kadın çıktı geldi.
Selim’in yanına yaklaşarak ‘’ününüzü duydum ve size alışveriş için geldim Selim bey’’ diyerek kıkırdadı. Selim de bütün oynak tavrını takınarak ‘’hoş geldiniz şeref verdiniz hanımefendi ‘’ diyerek yanına geldi. Kısa süren tanışma faslından sonra kadın bir iki parça elbise ile dükkandan çıkarken, gözüne ikinci el erkek elbiseleri ilişti. Selim’e dönerek ‘’bunları da istiyorum ama siz üzerinize giyerek akşam vereceğim adrese gelin, sevgilime sürpriz yapacağım’’ dedi.
Selim ise ağzının suyu akarak ‘’emredersiniz hanımefendi’’ diyerek ellerini sıvazlamaya başlarken bir taraftan da elbiselere kaş, göz işareti yapıyordu. Kadın gittikten sonra Selim kadının seçmiş olduğu kravat, pantolon, ipek gömlek, ceketi ve kemeri asılı olduğu yerlerden alıp ütü masasına getirdi. Ütüyü fişe taktı, ısınmasını beklerken vitrinde olan tek ikinci el ayakkabıya ilişti gözü. ‘’yıllardır müşteri çıkmadı sana seni götüreyim de benden hediye olursun’’ dedi içinden. Ayakkabı ise ‘’nihayet kurtuluyorum bu pis, mendebur Selim’den’’ diye sevinmeye başlamıştı bile.
Selim şarkılar söyleyerek ütü yapmaya başlarken, ikinci el elbiseler aralarında konuşmaya başladılar. Kravat ise ütünün altında gık diyemiyordu. İpek gömlek cekete dönerek usulca ‘’bu akşam tam zamanı kurtulmalıyız ‘’ dedi. Pantolon ise‘’tamam ben varım’’ diyerek paçalarını salladı ve onay verdi. Ayakkabı topuklarını yere vurarak, ütüden kurtulan kravat ise kendini sağa sola sallayarak bende varım dedi. Ütü ise bu olan bitene bıyık altından gülüyordu.
Bütün ütü işi bitmiş ve Selim için hazırlık zamanı gelmişti. Dükkan kapısını içeriden kapattı, perdeleri indirdi ve soyunmaya başladı. İkinci el elbiseler ise şaşkın bakışlar ile Selim’i izliyor onun koca kıçına bakarak sessiz bir şekilde gülüyorlardı. Selim önce pantolona yanaştı eline alarak üstüne giymeye başladı. Bunu sırasıyla, ipek gömlek, kravat, ceket ve ayakkabı izledi. En sonda kemeri taktı beline. Bu arada gözüne ütü ilişti. Fişini çektiği halde her tarafından buharlar çıkıyordu. Hemen yanına gitti. Ütü ile göz göze geldi. Anlamsız bir şekilde bakıyordu ütü ona. Arkasını dönüp gitmek istedi ama ayakkabılar ağırlaşmış ve yerinden kalkmıyordu. Bir adım bile atamadı. Telaşlandı ‘’ne oluyor ulan’’ diye söylenmeye başlamışken, kravatın boğazını sıkmaya başladığını hissetti. Hemen kravatı gevşetmek için elini boğazına götürdü ama kravat daha da sıkmaya başladı. Aynı şekilde belinde olan kemer de belini sıkıyordu. İpek gömlek ise sanki üç beden ufak gibi gelmeye başlamıştı. Nefes bile alamıyor, hareket edemiyordu Selim.
Terlemeye başlamış, kalp atışları hızlanmıştı. Bir an için rüya gördüğünü zannetti içinden ‘’evet, evet bu bir rüya’’ derken sırtında inanılmaz bir acı hissetti. Başını çevirdi ve sırtında ütüyü gördü. Canı çok yanmıştı. Ütü ise pis, pis sırıtarak ‘’şimdi sıra bizde Selim efendi’’ dercesine Selim’e bakıyordu. Bundan cesaret alan diğer elbiselerde askılarından çıkarak Selim’in üzerine doğru gelmeye başladılar. Her şeyin bittiği zaman, Selim’in devamlı kullandığı ağır, parmak geçen yerlerinde kumaş sarılı olan terzi makasıyla karşılaşması oldu. Makas kendini çok ustaca kullanıyordu. Önce dilinden başladı, sonra parmakları, sonrada tüccar terzi edasıyla santim, santim keserek işini bitirdi ve ait olduğu çekmeceye girdi. Selim’in üzerinde olan diğer elbiseler de birer, birer kendilerini bekleyen askılara geri döndüler, yüzlerinde mutlu bir ifade ile. En son ütü gitti yerine. Tabanında yapışmış olan Selim’in derilerini temizledi, aklanıp paklandı kablosunu sararak kutusuna girdi. . .