Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '17

 
Kategori
Öykü
 

Ve Son!

Ve Son!
 

İşaret parmağının dış yüzeyiyle alnının boncuk boncuk terini sildi. Terinin bir kısmı parmak ucundan yere damlarken kalan kısmını pantolonunun arkasına sürdü. Belki de ömründe hiç olmadığı kadar ağır hareketlerle odadaki ahşap sandalyeye oturdu.

Gömleğinin cebinden iki parmağını kullanarak sigara paketini çıkardı. Göz hizasına getirerek, içerisindeki son üç dal sigarayı selamlarcasına paketin yırtık bölümünden içeri baktı. Sigaralardan birini rasgele çektikten sonra paketi odanın uzak köşesine fırlattı. Masa üzerinde duran çakmak ve kibrit kutusuna dikti gözlerini, belki de zevkle içeceği son sigarasıydı bu. Kibrit kutusuna uzandı ve içinden kendince başı en kalın olanı seçti. Kibriti kutu kenarına sürtmesiyle odanın loşluğu içerisinde bir ışık belirdi. Kibritin sigarayı tutuştururken çıkardığı sesi dinledi. Bugüne kadar binlerce sigara içmişti fakat bu sesi ilk defa bu kadar ilgiyle dinliyordu. ‘’Sonun başlangıcı’’ diye mırıldandı sadece kendi duyabileceği bir tonda. Sigarayı öylesine çekiyordu ki içine; ciğerlerinde dumanın ulaşmadığı yer kalmamalıydı sanki. Kendi damarlarında soğukkanlılığın ulaşmadığı bir nokta kalmadığı gibi…

Gözü televizyonun yanında duran taş üzerine baskı fotoğrafa takıldı. Acele etmedi yerinden kalkmak için… Artık hiçbir şey için acele etmesini gerektirecek bir durumu yoktu. Sigarasının sonuna yaklaştı… Son kez çekti ciğerlerine gri dumanı… Artık elinde, yanan bir sigara değil; çöpe atılmayı bekleyen bir izmarit kalmıştı. Sol avcunu açtı. İzmariti avcunun ortasına koydu. ‘’Ve Son’’ dedi izmarite bakarak. ‘’Ve son sayın izmarit! Ben gibisin artık. Yandın, kor oldun ve söndün. Sen gibiyim artık. Yandım, kor oldum ve söndüm. Ve Son.’’

İzmariti gömleğinin cebine koydu. Ahşap sandalyeden kalkıp televizyonun yanındaki fotoğrafa yöneldi. Fotoğrafı eline aldı. Oraya konulduğu günden bu yana daha önce hiç eline alıp bakmamıştı. İlk ve son olacaktı. ‘’Evlilik yıl dönümümüzde hediye etmemişiydim ben bunu’’ diye sordu kendine soğukkanlılıkla. ‘’Evet evet… Evlilik yıl dönümüydü.’’ Taş üzerine baskı fotoğrafı odanın bir diğer uzak köşesine fırlattı. Duvara çarpmasıyla fotoğraf ikiye bölündü. Kendi fotoğrafının olduğu bölüm, yönü yukarı bakar şekilde duvar dibine düştü. Karısının fotoğrafının olduğu bölüm, yönü aşağıya bakar şekilde diğer parçanın biraz ilerisine düştü. ‘’Ve son’’ diye mırıldandı yine.

Ahşap sandalyeye oturdu. Masanın üzerinde duran cep telefonuna uzandı. Telefonu eline alıp 155’i çevirdi. Az sonra bayan bir memurun sesi duyuldu;

‘’Alo! Buyurun’’

‘’Hanımefendi bir ihbarda bulunmak istiyorum.’’

‘’Biraz acele eder misin? Buyurun not alıyorum.’’

‘’Artık acele edecek bir şey yok hanımefendi. Hani özel günlerde insanlar sevdiklerine buket buket çiçekler hediye eder. Çiçeği alan kişi çok sevinir ve mutlu olur. Heyecanla çiçekleri su dolu bir vazoya koyar. Ta ki çiçekler kuruyana kadar.’’

‘’Beyefendi ne diyorsunuz? Hattı meşgul etmeyin lütfen!’’

‘’Bir de çiçekler açısından bakalım olaya hanımefendi. Biliyoruz ki onlarda birer canlı. Yaşamak için toprağa, suya ihtiyaç duyarlar. Onların en güzel oldukları yer; renkli görüntüleri ve hoş kokularıyla topraktır. İnsanoğlu, bir başka insanoğlu biraz sevinsin diye onları toprağından ayırır. Kökleri toprakta kalır. Bedenleri ise vatanlarından uzakta vazo içerisinde ölümü beklerler. Çok değil birkaç gün sonra önce boyunlarını büker, sonra yapraklarını dökerler. Her zaman olduğu gibi insanoğlu yine bencilce davranır.’’

‘’Beyefendi kapatıyorum hattı meşgul ediyorsunuz.’’

‘’Ve son hanımefendi! Karımı öldürdüm. Şu an cesedinin başından arıyorum sizi, gelin teslim alın beni. Adresi veriyorum…’’

Telefonu kapattı. ‘’İşte bende o çiçekler gibiyim’’ dedi belirgin bir sesle. Masanın üzerinde duran ip yığınını alıp mutfağa geçti. Doğalgaz borularına bağladığı ipi boynuna geçirdi. ‘’Ve Son’’ deyip bıraktı kendini boşluğa.

****************************************************************************************************************

Kan ter içerisinde uyandım. Allah’ım bu nasıl bir kâbus? Titriyor ve çok korkuyordum. Eşime baktım; yanımda yatıyordu. Derin bir nefes aldım. Birkaç dakika kâbusun etkisiyle yatağın içinde oturdum. Sonra su içmek için kalkıp mutfağa yöneldim. Salondan geçerken televizyonun yanında duran fotoğrafımıza baktım… Yerinde yoktu! Ürpertiyle odanın içine göz attım. O da ne! Fotoğraf duvar dibinde iki parça olarak kırılmış vaziyette duruyordu. Korkmuştum. Mutfağa yöneldim,  girdiğimde korkum paniğe dönüştü. Doğal gaz borularına bağlanmış biçimde bir ip sarkıyordu aşağı doğru. Ve buzdolabı üzerine yapıştırılmış bir not kâğıdı;

Ve Son…

Saygıyla... 26 Kasım 2017-Denizli / Özkan SARI

 

 
Toplam blog
: 102
: 4394
Kayıt tarihi
: 05.09.15
 
 

Kalın Sağlıcakla... ..