Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Güncel
 

Köle neslinden Bay Başkan seçmek

Köle neslinden Bay Başkan seçmek, hizmetkâr sınıfından mümtaz şahsiyetler yaratmak, değişimlerle değişemeyen fanatiklere tahammül edebilmek, acz midir, başarı mıdır?!

Onlar kölelerinin, efendileri olabileceği gerçeğini, ancak kabul edebildiler. Bizler ise, zaten hizmetkârlarımızı efendiliğe terfî ettirmiştik.

Çünkü bu her iki ayrı yerlerin, konumların ve ülkelerin insanları, bu mertebeyi esasen çoktan hak etmiş insanlardı. Ne var ki; bu tür haklı ve köklü değişimleri, Amerika’da ve Türkiye’de halâ kabul etmek istemeyen, hatta bu zümreden insanları, bilgileri, başarıları, cemiyete katkıları her ne olursa olsun; kabul etmek istemeyen, keza bu şahısların her hayırlı fikrini ve fiilini ret eden, görmezden gelen bazı bedbaht tutucu kesimlerin bulunduğunu da kabul etmemiz gereği vardır. Ben bu tür değişimler esnasında, taraflar arasında yaşanılan bazı olaylara ışık tutması açısından, fevkalâde değişik Bir aile anımı, Sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her türlü değişim O değişime hasret çekenlerin ve ihtiyaç duyanların eseridir. O değişimi engellemeye kalkanlar ise; mevcut durumdan beslenenlerdir.

Eskiden bugün bulunan imkânlar yoktu. İnsanlar kendileri kendilerini oyalamak için, bir şeyler yaratmak ya da yapmakla yükümlüydü. Aksi halde keyif olmuyordu. Nurlar içinde yatsın. İki Anne halam vardı. İkisi de zarafet ve baştan ayağa kültür timsâli insanlardı. Bir gün vapur ile Boğaz sefası yapmaya karar veriyorlar. Üsküdar'dan vapura binip, konuşa konuşa kendi sefalarına bakmaya başlıyorlar. Eskiden adap olduğu üzre: Emektar diye tabir olunanlar, belli bir süre sonra bir işe yerleştiriliyor, ev bark sahibi ediliyorlar. Bu kişilerden birisi de boğaz güzergâhı üzerinde bir vapur iskelesine, hareket memuru olarak, yerleştirilmiş olan, bir baş efendi. Ve orada epeyidir çalışıyor. O iskeleye gelindiğinde, her iki Anne halam da bu memuru görmek için ayağa kalkıp küpeşteye dayanıyorlar. Memur iskelede, orada. Ama bir türlü anne halalarımı görmüyor. Anne halalarım kendi parçaları, hattâ kardeşleri gibi gördükleri bu zata, seslenmeye başlıyorlar. Hayır. Zat-ı muhterem oralı bile değil. Vapura hareket emrini veriyor. Bizimkiler de küplere biniyor. O boğaz sefası da, Onlar için rezil oluyor. Karar kesin. Eski emektar kendini ne zannediyor?.

İncelemeden yargılamayın.

Yargılamadan önce, kesin tarafsız olduğunuza inanın.

Yargılarken de yanıldığınızı akıldan çıkartmayın. Çok geç karar verin.

Ama aslâ yanılarak birilerini yakmayın.

Anne halalarım yalıya döndüklerinde; avluda bu zatı ayakta onları bekler buluyorlar. Ve emektarlarından fazlası ile hak ettikleri şu azarı işitiyorlar. "­ Ey benim paşa zadelerim, ey benim nazlı edalılarım, ey benim hanımefendilerim, Sizler bu milletin direği olan bir ailenin fertlerisiniz. Ben de bu ailenin uşaklığını yapmış ve yine, bu ailenin himmeti ile bir yere yerleştirilmiş, bir hareket memuruyum. Bir kendi sıfatlarınıza, bir dahî benim malum sıfat-ı aczime bakınız. Siz nasıl olur da?.. Bu iki ayrı sıfatı aynı kefeye koyar ve bana vapurun üst güvertesinden seslenir ve kendinizi küçük düşürürsünüz?. Ben Sizi nerede ve ne gün, ne gibi bir şart ile görmedim ki?. Orada da görmemiş olayım. Ancak, ben neyin, neye göre, ne şartlar tahtında olacağının dersini? Bu yalıda ve Sizlerin büyüklerinizden aldım. Bu bilginin dışına da, ne Sizleri çıkartır, ne de kendim çıkarım..." der. Önceki makalemde Oboma’nın mükemmel üslubuna değinmiştim. O üslup yukarıda işaret ettiğim mesele muvacehesinde, benim hiç de yabancı olmadığım, çok etkileyici bir üsluptur. (Yakında yayınlanacak olan “Çekemediğim Fotograflar“ kitabımdan.

Baş olmayan ve fakat başlara görevlerini bildirmesini bilen ayaklar ile baş olup da ayaklığını ve ayakları unutanlar arasındaki tek fark EDEPTİR.

Bu rahmetli kâhyanın her iki oğlu da, Babalarının bu muhteşem morali, aklı, dirayeti ve edebi sayesinde, Türkiye çapında gayet muzaffer insanlar olmuşlardır. Torunu da Dünya çapında değere havî bir sanatkâr olmuştur. Ancak, köle ya da hizmetkâr, asıl mesele bir insanın Altı yaşına kadar ailesinden aldığı eğitimi, sonra da bu eğitime ilâve olarak aldığı öğrenimi ve kültürüdür. Millet olarak bizim şu an yaşadığımız asıl ve en büyük mesele: Cumhuriyet tarihimiz İkiBin’li yıllara varana kadar, maarifimizi tamamen tahrip etmiş olmamızdır. Bu tahribat o denli fazladır ki; Maarif Bakanlığının adı bile artık Eğitim Bakanlığıdır. Keza lise üniversiteye talebe, üniversite de liseye hoca veremez bir hale gelmiştir. Bu sebepten dolayı da, diplomalı ve ehliyetli adam yerine, teknoloji köleleri veya uşakları yetiştirmekten ileriye gidilememektedir. Doktorundan mimarına, avukatından sanatkârına kadar neredeyse herkes sapır sapır dökülmektedir. Ve herkes muhatabından muzdarip bir haldedir.

Milletin efendisinin, beyefendi olabilmesi için, gerekli alt yapıları hazırlamayan önceki beyefendiler, gerçek hainlerdir.

Ben bugünkü çevremde, aile hizmetkârlarımızın tenevvürüne, edebine, becerisine, sabrına, dirayetine, kültürüne yakın vasatta insanlar görememekle, çok kırgın ve çok üzgünüm. Seçim konuşmalarını dinlerken yerin yarılmasını ya onların ya da benim o yarıkta kaybolmamızı temenni ediyorum. Biz köle ve hizmetkârları hür ve cümlemizle eş değer kılarken, ne tür bir hata yaptık da?! Bu tür bir insan neslini, bu tür abes manzaraları, bu seviyesiz akılları ortaya çıkarttık, diye hicapla düşünüyorum.

Değişime direnenlerin yarattığı hazin manzaralara en sonunda hizmetkârlarla köleler güler.

Köle neslinden Bay Başkan, hizmetkâr sınıfından Beyefendiler, dahîler, sanatkârlar mümtaz şahsiyetler yaratmak, şayet O insanların azimleri, istekleri ve aşkları olmasa; gerçekten çok zor bir meseledir.. Ve bu işler süratle olabilecek işlerden de değildir. Hele Amerika’da olduğu gibi, sıfır kültür, sıfır tarih, sıfır feraset ile bu işlerin üstesinden gelmek, hiç hafife alınacak türden bir iş de değildir. İslâm kültürünün insana bakış tarzı ile ve tabii milletimizin bu engin tarihçesi sayesinde, bu tür işler, bizler için çok daha olağan, doğal ve kolaydır. Ve fakat bir hususu teslim etmemiz gerekir ki; alışılmış esas efendiyken, köle nesli veya hizmetkâr sınıfı olarak kabullendiğin zümrenin, emr-i muamelesi ve himayesi altına girebilmek çok büyük bir fazilet ve hazım meselesidir. Ve ben bunu yapabilen her fert, her aile, her cemiyet ve milleti hararetle tebrik ederim. Bu kabul aklı ve dirayeti, sadece demokrasi anlayışı ile tarif edilemeyecek kadar büyük bir fazilet ile insaniyete işaret etmektedir.

İnsan çevresine tanıdığı yaşam ve hürriyet hakkı kadar insandır.

Ancak, asıl kolay olmayan mesele (birkaçının haricinde) bu hazımsız ve hazmı batî, kendini sistemin efendisi olarak kabul eden siyasileri ve büyük fanatikler ordusunu, bu maarif sistemi sayesinde yaratabilmek ve bu eğitimsizlikle bunları yaşatabilmek, kabul edebilmektir.

Ezcümle yaşıyorsak; herkes hak ettiğini taşıyordur.

Haydar Volkan

Çiftehavuzlar: 07.03.2009

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..