- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Köprü, çeşme, göl ve kavak ağaçları
http://www.bitlistarim.gov.tr
İşte tam şurada kavak ağaçları vardı, çeşmenin arkasında...
Çeşme daha büyük değil miydi?
Öyle hatırlıyorum... Haftada iki defa, Büyükyoncalı’dan Bahçeağıl köyüne giderken mola verirdim burada...
Derenin sesini dinler, çıkınımdaki domates, peyniri mideye indirirken köprünün altında balık tutanları izlerdim...
Zamanım varsa aralarına bile karışırdım!
Kaytarırdım anlayacağınız... Kavakların altında uyumuşluğum var yahu!
Bir sene lokanta açtılar buraya... Kavakların altına masa attılar, kendin pişir kendin ye gibi bir şey... O yazın sonunda kapandı...
Adam iş yapamadı diye mi kızdı, yoksa başka bir şey mi oldu... Kavakları kestiler...
Ardından dere kirlendi... Balıkçılara rastlamaz oldum...
Bugün, nazlı yeşil derenin aktığı yerde; gri bir su akıyor... Balık yaşıyor mu bilmem!
Köprü bile yaşlanmış diyeceğim, abarttın diyeceksiniz...
Ne derseniz deyin köprünün omuzları çökmüş, beli bükülmüş!
Kim yaptırdı, ne zaman yaptırdı bilmem ama koca koca kamyonlar için değil bu köprü, at arabaları, koyunlarını otlatan çobanlar ve boyunlarındaki çanları tıngırtada tıngırtada gezen inekler için daha çok!
Çeşme akıyor ya o bile yeter diyor insan... Kendini avutuyor...
Neden bilmem sürekli aklıma gelir burası... Eski haliyle tabi... Ağaçlar, kuşlar ve balıkçılar varken...
Bahçeağıl köyünde iki göl vardı eskiden... Küçük olan köyün girişinde şimdiki su birikintisinin ve sazların olduğu yerde...
İş çıkışı gelir oltaları atardık, kalabalık olurdu... Aynalı sazan, kızılkanat çıkardı...
Ergun ağabey, Müfit...
Bizim Müfit kurbağalardan korkar dışarıda uyuyamazdı! Hala da korkuyordur ya neyse!
Ergun ağabeyle kim daha büyük balık tutacak diye iddialaşırdık... Sinirlenince kıpkırmızı olurdu...
Bu gölde en büyük balığı bir gece ben yakaladım!!!
Herkes uyurken sabaha karşı üç kilo dokuz yüz gram aynalıyı kıyaya çektim, heyecandan elim ayağım zangır zangır titriyor, bağıra çağıra kaldırdım milleti!
O gece İzzet’te vardı sanırım!
Saray’daki ofis kapanınca Bahçeağıl köyünün girişindeki küçük göle gelemez olduk...
Yıllar sonra bir pazar günü aynalı sazan aklıma düştü...
Üşenmedim geldim... Küçük gölün olduğu yerde koyunları otlarken görünce döndüm tabii...
Arkadaşlara “göl kurumuş” dedim inandıramadım!
Şimdi su birikintisi ve sazlar var... Sahi bir de; çamurun içinde solucan arayan kadir bilmez leylek!