Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '09

 
Kategori
Dostluk
 

Korkak kedi

Korkak kedi
 

korkak tavuk


İnsanlar ''cahil cesareti'' derler benim yaptıklarıma çoğu zaman, ne yaptığını anladığında, bilir bilmez konuşmanın, nelere sebep olabileceğine ayıldığında:
''Aaa ben ne yaptım öyle, ya şimdi altından bir çapanoğlu çıkarsa'' dersin:))

Kendimi çocukluğumdan beri didikleyen biriyim. Çoğu kez neyi neden yaptığımı sonradan sorgularım. Temkin mekanizması ters yönde işliyor bendenizde.

Normal koşullarda, kimin benim için iyi ya da kötü olarak ne düşüneceğini çok önemsemeyen bir kadınım. Onca badire atlatmama rağmen, yaşamımın hala güllük gülistanlık gibi sürmesinin sebebi de budur. Belki de bana öyle geliyordur, bilemem.

Yine de zaman zaman, ''şimdi bunu dedim, şunu şunu yaptım, fakat ya sonunda kötü bir durumla karşılaşırsam'' dediğim durumlar oluyor.

Yine de hareketleri yapmadan önce ölçme, tarma, yontma, yumuşatma gibi makyajlamaya, ya da boşverip hiç yapmama ihtimaline yer veremiyorum. Bunun adına cesaret de deniyor, meseleye bodozlama dalmak da deniyor.

Hiç istemeden, çok dostumu, düşünmeden pat diye yapıverdiğim eylemlerimi engelemekle görevli gibi hissettiriyorum. Okulun, ya da ortamın yaramaz çocuğu durumunda olmak bazen eğlenceli bazen de gerçekten can sıkıcı olabiliyor yakınımdaki insanlar için.

İzninizle bir anımı paylaşmak istiyorum:

Geçen yıl bu zamanlarda, müdürüme yazdığım, gayri resmi bir dilekçe, bir arkadaşımı kalpten götürüyordu neredeyse:

Okulumuzun rehberlikten sorumlu kişisi, son derece nazik bir tavırla bir görüş ayrılığını bana sözel olarak ifade etmeye çalışmıştı. Tavrın nezaketinin altında;
nedense, yazdığım bir disiplin dilekçesini geri almam gerektiği gibi, almazsam benim öğretmenliğimin de sorgulanabileceği gibi, ilginç bir aba altından sopa gösterme dipnotu okumuştum.

Çok sinirlenerek odaya girdiğimi, bir süre yüksek sesle söylendiğimi, arkadaşlarımın beni yatıştırmaya çalıştıklarını, sesimi alçaltmam için neredeyse yalvardıklarını hatırlıyorum.

İçimden:''Siz misisniz beni susturmaya çalışan'' diyerek, araya giren bayrak törenini de bir güzel kullanarak, tören sırasında arkadaşlarımdan en uzakta bulunan yere, hatta giriş kapısının en yakınındaki köşeye mevzilenerek, basbayağı aportta beklemiştim.

Marşı söyler söylemez, rahat komutunu duymamla, hemen kapıdan içeriye atak yapıp, merdivenleri koştura koştura çıkıp, nefes nefese, müdür odasının girişindeki memur bölmesinden hemen bir kağıt alıp, en korkunç yazımla, neredeyse karalar gibi: ''kimse benim öğretmenliğimi disiplin dilekçemin içeriğiyle sorgulamasın, .......'' anlamına gelebilecek birkaç cümleyi yazıp, imzalayıp, daha müdürümüz makamına çıkmadan, masasına atıp kaçmıştım öğretmenler odamıza.

Arkadaşlarım tören bitiminde yavaş yavaş odaya gelmişlerdi, ben de gazımı çıkarmış olmanın verdiği gevşeme içinde, ne yaptığımı anlatıyordum ki... kapı hızla açıldı.

Müdürümüz:'' Özlem hanım ...........'' diye çok yüksek bir sesle ve neredeyse titreyerek, elinde yazdığım dilekçeyi önce sallayarak, sonra benim oturduğum pencere kenarındaki alçak masaya fırlatarak bağırıyordu.
!!!.....
İçimden, hızlı hızlı en fazla 10 a kadar sayabilmiş miyimdir??Hiç hatırlamıyorum doğrusu...

Ama çok usturuplu ve yerinde ve de altta asla kalmayarak cevap vermiştim.
Sesim de oldukça dik ve yüksek perdedendi.

Yalnız tüm bunlar oluken, canım Mukoş'umun masanın üstüne fırlatılan kağıdı el çabukluğuyla fırrt diye oradan alıp, parça pırtik yırtıp, alelacele çöp kutusuna fırlattığını hatırlıyorum.

Hatta bununla da kalmayıp, müdürümüz odadan söylene söylene çıkarken arkasından koşar adımlarla gittiğini ve ''müdürüm bir yanlış anlaşılma olmuş, siz gereksiz yere sinirlendiniz...'' demeye cesaret ettiğini farkedebilmiştim.

Bu arada, bazı diğer arkadaşlarımın da, çok sevdiğimiz ama zaman zaman çok da tartıştığımız, aslında arkadaşımız da olduğu için canını sıkmaya her zaman gönüllü olmadığımız müdürümüzün gazabından çekinerek susup sadece izleyebildiğini, hatta birisinin yavaaaşça, arkamızdan süzülüp kendisini en yakın yerde bulunan laboratuvara attığını, sonradan, itiraflar zamanında algılamıştım.

Olayın ardından, okuldan birlikte çıkmıştık Mukoş'umla ve Nazifeyle üç kişi..
Lokala gidip durum değerlendirmesi yapmıştık.
Bana şunları söylemişlerdi:

'' Sen niye böylesin? Hangi arada derede gözümüzden uzaklaştında, iki saniyede o dilekçeyi yazdın be kadın.''
'
'' Sen manyak mısın, ne kadar sinirleneceğini bilmiyor musun müdürün? Bile bile kurdu ininden çıkarttın.''

'' Bundan sonra, idareciler hiç bir işinde sana yardımcı olmayabilirler. Bir etkinlik yapacak olsan, işi yokuşa sürebilirler.''

'' Evinde hastalansan, -okula gel sevkini verelim- diyebilirler, izin istesen vermeyebilirler.''

''Soruşturma açabilirler.''

''Gerçi senelerdir bu konuda hiç sesin çımaz, - ben özel sektörde de çalıştım, buranın çalışma ve dinlenme saatlerine ne diyebilirim- dersin. Ama yine de, ders programını karnıyarık yapmaya devam edebilirler:))

'' Gözlerini üstünden ayırmayabilirler. Ne giydin, ne taktın, derse birkaç dakika geç mi girdin diye okuldaki hayatını kabusa çevirebilirler.''

'' Özlem sen gerçekten salak mısın kızım??:((''

Salak olabilirim, çok fevri davranarak bazen olmak üzere olduğunu sandığım vahim durumlara herkesten önce yüksek sesle veya yazarak tepki verebilirim.

Öyle sandığım durumlar belki de hiç olmazlar ama ben deliler gibi ortaya atlayabilirim.

Bazen de:,
Nedir ve ne değildir aslında çok iyi bildiğim konuları, başkalarının ağzından da açık ve net bir biçimde ayrıntısıyla duyabilmek için, Mokuş'umun demesiyle ''sanki 18 yıllık öğretmen gibi değil de, bir stajyet öğretmen edasıyla'' sorular sorabilirim....

İnsanlar, yüzüme ''aaa ne kadar bilgisiz bu kadın, bir de havasına bak, afra tafra atmayı biliyor ama...'' der gibi bakabilirler.

Bu gibi durumlarda korktuğum tek şey, gerçekten hiç bir şey yapmadan ve bilmeden hareket ediyorum sanılıp, ''DELİDİR NE YAPSA YERİDİR'' şeklinde dillere düşmem olumuştur.

Akıllar alırım, verenlere kızarım.
''Ben sandığınız gibi bilgisiz değilim'' demeye kalkarım.

Sonra da oturup, geriye dönüp düşünürüm:
Tabi derim, elbette, insanlar beni geri zekalı sanırlar....
Bir daha yapmam derim.
Kendime sözler veririm...
Daha akıllı ve uslu olmaya söz veririm canım arkadaşıma.

Mukadder emekli oldu geçen yaz.
Aklı ve gönlü üzerimde.

Her akşam telefonda rapor alır benden.
''Haydi anlat bakalım ne dedikodular var'' der.
İşin gülünç yönünden girmeye çalışır.

Ama bilirim, yaramazlık yapıp yapmadığımı konrol eder.
Bilirim, okulda olan bitenler artık umurunda bile değildir aslında.
Güleriz birlikte.

Konuşmalar uzar.
Telefonlar kapatılınca, sıcacık gülüşmeler, kıkırdaşmalar kalır akılımızda.

Merak etme Mukoş'um.
Senin bıraktığın yerden aldım ben o bayrağı.

Olabilmem neredeyse imkansız ama,
sana benzer olmayı,
senin kadar naif,
zarif ve söylediği sözün ve anlatıığı dersin hakkını verebilen harika ve örnek bir öğretmen olmayı,
kızınca gülebilmeyi, ağlarken göz yaşlarımı tutabilmeyi,
insanlara kendilerini suçlu hissettirmeden hadlerini zarafetle bildirebilmeyi deniyorum.

Sen yanımdayken bunları bilmeye ve yapmaya ihtiyaç duymuyordum.

Çünkü nasıl olsa sen vardın yanımda.
Anne- abla gibiydin.
Yaşımız denk olsa da, velim gibiydin...

Olgunluğundan ve donanımlarından her anlamda çok faydalandım.
Çoğu zaman, senin ricaların üzerine frene bastım.

Artık kendi fren ayarımı yapabiliyorum.

Muhteşem bir dostsun.

Benim için hiç kullanmadığın bir sıfattır ama ''KORKAK'' kedin seni çok seviyor...

Özlem Erkaplan

 
Toplam blog
: 66
: 576
Kayıt tarihi
: 26.01.09
 
 

1963 doğumluyum. İngilizce öğretmeliği yapıyorum. 20 yaşında bir oğlum var. İzmir' de yaşayan şan..