- Kategori
- Felsefe
Korkmayın, bilim kimseyi yemez.

Bilimden korkuyoruz; bizi dinsizleştirmesinden. Yanlış.
Bilimden korkuyoruz. Bilimin bize zarar vermesinden değil, bizdekileri götürmesinden korkuyoruz. Sebebi ikisinin çatışması. Din ve bilimin... "Bilim insanları ateisttir". Halk bunu kabul eder, bilim insanlarını kabul eder. Sorun şu ki; onları kendilerinden farklı bir dünyada kabul ederler. Ne zaman bir bilim insanı, görevi gereği bir teoriyi, bir yasayı ya da bir keşfi insanlara sunar; o zaman tereddütler, korkular, savunmalar, karşı çıkmalar baş gösterir. Bazılarında haklıdırlar, bilim ateistleştirir. Ama inancına güvenmeyenleri, inanmak istemeyenleri ve zaten inanmayanları. "Evreni oluşturan enerji" başlığını inancına ters düştüğü için değil okursa inancını kaybedeceğini düşündüğü için okumaz insanlar. Bilime bulaşırlarsa inançlarını kaybetmekten korktukları için. Yaratıcının "beni nasıl sorgularsınız?" sorusuna verecek cevapları olmadıkları için. Bu konu için tüm zamanların en iyi örneği Einstein'dır. Bilimin en derinine uzanan, boyutlar arası duvarları yıkan, evreni alt üst eden bu adam, tanrı inancını hiçbir zaman kaybetmedi. Çünkü bilim ve tanrıyı yarıştırmanın anlamsız olduğunu biliyordu. Bilim, inanmak isteyene bir labirent verir, inanmak istemeyene ise kendini değil oyalanacağı şeyleri verir. Tanrıya ulaşmak için bilim yapıldığını sananlar ve tanrıdan uzaklaşmak için bilim yapıldığını sananlar hiçbir zaman için sağlam bir inanca sahip olamayacaklardır, ne zaman bir bilim insanı konuşsa ürkecek, dinlemeyeceklerdir.
Bilimin sınırlarını zorlarsanız eğer bir boşluğun içine düşersiniz. Hayret verici şeyler karşısında "yok artık" tepkileriyle ilerlemeye devam eder ve her şeyin başlangıcına dönersiniz. Neden? Nasıl? Niye? Kim? O zaman inanmaya başlarsınız. Bilimin sınırındaki boşlukta bir yaratılmışlık size sırıtıyordur. Buna oturduğunuz yerden kalkıp bilimsel bir yazı okuyarak ulaşamazsınz, gece yatmadan önce saatlerce buna kafa yorarak ulaşamazsınız. O boşluğa ulaşmak için bilimin parçalarını azimle birleştirmek, öğrenmek ve sürece tanık olmak gerekir. Lisede, üniversitede öğrendiğimiz fizik, kimya, biyoloji sizi yarı yolda bırakacaktır. Daha fazlasına ulaşmanız gerekir. Henüz kanıtlanmayanlara, mevcut ilerlemeye, bilim insanlarının sözlerine değil iç düşüncelerine ulaşmanız gerekir. Onları tanıyormuşcasına, bir aileymişcesine derine inmeniz gerekir. Bohr'un Tesla'nın günlük konuşmalarına, olaylarına kadar inmeniz gerekir. Neden mi? Bohr'un bize sunduğu atom modelini oluştururken yaşadığı zihinsel süreçleri, karşılaştığı sorunları, bazen nasılda elinin kolunun bağlandığını görmek için. Bilim insanlarını karamsarlığa düşüren durumları çözmede ne kadar aciz kaldıklarını ve sorunların boyutları karşısında kendinizi o güne götürüp nasıl da onlar gibi dehşete düştüğünüzü görmek ne lisede ne de üniversitede öğrenilir. Bilim ailesinden hissetmedikçe makale, yazı, televizyon programı izleyerek bilim ve din kavramlarını "bilim olsa olsa tanrının yarattıklarını açıklamak içindir" sözü ile eksik bir şekilde dile getirir kalkar ölmeden önce biraz daha para kazanıp harcamaya bakarız. Bilim ateistleştirir. Evet, bilim okumak bunu gerçekten yapar. Sonuna kadar gidecek azminiz varsa ve kendinizi bilim insanları ile yanyana ve aynı ekrana bakarken hissedecek kadar derine inebilirseniz güçlü bir inanç ve ilerleme isteği duyarsınız. Tanrı inancınız varsa güçlenir. Kendinizi onunla konuşurken bulursunuz. Soruları ona sorar cevap vermesini asla ondan beklemezsiniz, cevapları ondan duymak istemez görmek istersiniz. O sizi izliyormuşcasına...
Bilim, yaratıcıyla aynı masada oturmak gibidir. Gözleriniz kapalı oturursunuz masaya, o istediğinde açarsınız. Elinde bir yapboz oyuncak vardır. Gözlerinizin önünde onu karıştırır, kurar, yapar, yaratır... Sonra size uzatır ve çözmenizi ister. Aynı masada oturan ne size ne de yapboza bakan diğer kişiyi düşünün, sürekli size bakarak "uğraşma, tanrı o yapmıştır, sen anlamazsın" dediğini düşünün. O masada kimin O'na daha yakın olacağını düşünün, O'nu anlayabileceğini; ama yapbozu çözüldü sandığınız anda yeniden karışır, bu sizi sürekli heyecanlandırır ve teşvik eder. Sonra durur "adam hakkaten yapmış be" dersiniz, daha da büyük bir merakla "nasıl yapmış?" diye uğraşır da uğraşırsınız. Ama elinizdeki yapbozun yapısı size hep O'nu hatırlatır. Çözümle orantılı olarak aranızdaki bağ ortaya çıkar. Zamanı geldiğinde size onu keyifle açıklayacaktır. Size... Yanınızda oturan da dışlanmışcasına bunu izleyerek öğrenecektir.
Bu ve daha fazlası için:
http://supermayk.blogspot.com