Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Korkmayın! Panik yok!...

Korkmayın! Panik yok!...
 

Kaynak:kadinforumu.com


Son bir- iki gündür kiminle karşılaşsam, kiminle konuşsam bir omuz-boyun ağrısından şikayet ediyor; birkaç kez “Aaaa senin de mi?” diye hayret ettikten sonra teşhisimi koydum!

Biz İzmirliler bu kadar soğuğa alışık olmadığımızdan bedenlerimiz şaşırdı, o şaşkınlıkla kasılıp duruyor, bizlerse yok yastıktan mıdır, amanın boyun fıtığı mı oldum yoksa, beter bir hastalık olmasa bari seçenekleri arasında cebelleşip duruyoruz…

Panik yok arkadaşlar, panik yok!

Hele bir şu soğuk hava dalgaları terk etsin, hala aynı dertten mustarip olursak apar-topar koştururuz doktorlara…

******

Hakikaten İzmir pek soğuk!

Nemli olduğundan mübarek içine işliyor insanın ayaz!

Erzurumlu arkadaşım söylemişti: Belime kadar gelen kar içinde bile ben buradaki kadar üşümemiştim!

******

Şimdi nereden aklıma geldiyse; üniversiteyi Buca’da okudum, yüksekte olduğundan epey rüzgar alır ve sahil seviyesine göre çok daha soğuktur.

Yine böyle çok soğuk bir günde okul çıkışı elimdeki kitapları almıştı “Sen ellerini sok cebine, üşüme…” diye…

Tam olarak O’na aşık olduğum an o andı!

******

Gariptir, biz kadınlar genelde bir haline saplanır kalırız; sonra ille de hep o hali ile onu yanımızda görmeyi arzularız…

Diğer halleri acıtsa bile içimizi, o halini hatırlar, o hale toz kondurmamak adına türlü bahaneler üretir dururuz!

Taa ki artık takatimiz kalmayana kadar…

******

Hani, filozoflar birçok şey demişler, rast gelip de okuduğumuzda kafa salladığımız, buzdolabının üzerine astığımız, kitaplarda satır altlarını çizdiğimiz…

Kafa sallayıp evetlemekten hayata geçirmeye kadar geçen bir süre var; o süredir ki insan ancak yaşamı keşfetmektedir!

Bu keşif esnasında ille de yaşanması gerekenler var; başka türlü nasıl öğrenebiliriz ki tablet haline gelmiş sözleri?

“Hayat bir dilim ekmek, bir tarafı acı, bir tarafı tatlı”…

******

Mesela aşk!

Yaşarken ne kadar keyifli, bedelini öderken ne kadar acımasız!

Bir duruşa, bir söze…

Bir tavra aşık oluyoruz!

Zaten ondan acı çekiyoruz ki o insan yalnızca o sözden, o duruştan, o tavırdan mütevellit değil!

Bunu kafamıza, yüreğimize kazıdıkça da aşık olmamız mümkün değil!

******

Aşktan çok çektim, bedelini fazlasıyla ödedim ama şunu da itiraf edeyim ki aşık olduğum zamanlar kadar kendimi hiç öyle güçlü hissetmedim!

Havanın soğukluğu, sıcaklığı ne kelime, dünyayı parmağımın üstünde kaldırmaya kalkıştığım zamanlardır; o enerji var ya, hiç değilse en az bir kere yaşamak lazım!

Kullanmadan bedel ödediğimiz şeyler varken, mesela sabit telefon ücreti, aşk için ödeyelim bedeli, fena mı?

******

Korkmayın! Panik yok!...

Bedelini ödediğimiz öyle çok şey var ki; aşk bunlardan biri olsun!

Hatta, en başta geleni olsun!

Duyguların salınımı olmazsa insan “insan” olduğunu nasıl anlar!

Maddelerden “insanımsılar” yaratanların karşısında ancak duygularının bilincinde olanlar duvar olurlar!

******

Az biraz devam etsem kömür mümür muhabbetlerine gireceğim; “bedel” deyince insanın aklına geliyor elbet!

Yine de, konuyu vahim durumlardan ille de örnek göstermeden toparlarsam: Aşka ödediğimiz bedel aşık olduğumuz andaki hazza değer!

Hiç haz almadan, haz almasak da hiçbir şey öğrenmeden zaruri ödeneklere ödediğimiz bedellerden sakınmıyorsanız eğer, aşık olmaktan hiç korkmayınız derim!

Yani bu kadar basit!...

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..