- Kategori
- Siyaset
Koşaner ve yeni dünya düzeni

Kara kuvvetleri genel komutanlığı devir teslim törenini çağdaş dünya ölçeğinde pek rastlanılmayacak bir şekilde televizyon kanallarının yayın akışlarını keserek canlı yayına taşımaları neticesinde, yeni komutanın adeta parti programı okuyormuş edası ile dile getirdiği konuşmasına tüm kamuoyu yorumsuz, kelimesi kelimesine şahit oldu.
Eğer ışık koşaner’i tv den canlı olarak dinlemesek, yorumcuların “paşamızın konuşması ana hatları itibari ile laiklik ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne vurgu yapar nitelikteydi” şeklindeki klişe ifadeleri ile malumatımız sınırlı olacaktı. Nitekim ana medyada da haber bu şekilde servis edildi.
Oysaki Işık Koşaner 2010 yılının genelkurmay başkanı adayı olarak yaptığı konuşmada, küresel bütünleşme ve onun inşasındaki hazırlayıcı zemin olarak, temel unsuru hüviyeti bulunan STK oluşumlarına öz itibari ile karşı olduğunu apaçık ve ölümle matuf asker doğasına uygun bir otoriter kararlılık ile beyan etti.
Eğer ki bu konuşma şimdiye kadar yabancı ajanslarca hiçbir türk genelkurmay başkanı için kullanılmamış entelektüel, diplomat gibi sıfatlarla dünya kamuoyuna lansmanı gerçekleştirilen org. İlker Başbuğ ile kkk org. Işık Koşaner arasında, şu an Türkiye’nin hızlı bir intibak süreci ile dahil olduğu, sivil siyaset anlayışı düzenine karşı ordunun siyasi gücünü halk iradesine devretme noktasında bir nevi pazarlık unsuru şeklinde tasarlanmış bir taktik yaklaşımsa, yani askerin son sözü olarak gn.kr.bşk. İlker Başbuğ kkk. Org. Koşaner’e ben Türkiye’nin yeni dünya düzeni ile uyumlu yönünü temsil edeceğim, ama sende siyasi gücümüzü devrederken, mevcut kazanımlarımızdan bizi alçaltacak şekilde faydalanma heveslilerine karşı geleceğin gn.kr.bşk.’nı olarak durumu frenleyici, göz dağı verici bir görev üstlenmeli ve böylelikle ülkenin bu süreci huzurlu ve sakin bir şekilde atlatmasını sağlamalısın demiş ise ve olay tümü ile bu ise, anlaşılır bir durum, ancak durum bu tahminlerin ötesinde bir gerçekliği içinde barındırıyorsa, o zaman bu ülkenin, bu devletin halihazırda maaşı ile geçinen alt kademe emekçilerinin, sosyal devlet kazanımlarından yararlanan tüm vatandaşların gelecek endişeleri kabarmalıdır.
Org. Işık Koşaner konuşması ile adeta bir teyakkuz çağrısı yaptığı halk karşısında vatanperver bir sorumluluktan ziyade maceraperest bir etkili kimse intibası uyandırmıştır.
Konuşmasında ağırlıkla üzerinde durduğu STK ların ülkedeki farklı görüşleri dillendirme haklarını, kışkırtıcı bir şekilde bertaraf edilmesi gereken güvenlik tehditleri olarak değerlendirmesi insanlığın ortak vicdan değerleri karşısında hiçbir hakkaniyet ölçüsüne dayanmamaktadır.
STK kavramı ne başbakanın belirttiği gibi yirmi otuz kişinin bir araya gelip halk iradesine ipotek koyma sapkınlığını içerir ne de org. Koşaner’in tarif ettiği bölünme kışkırtıcılığını tahrik eder. STK kavram ve olgusu, sadece ve sadece söyleyecek farklı sözü, iyi ya da kötü bir fikrin dile getirilmesinde, azınlık çıkar gruplarının mutlak gücün tasallutu altında ezilmelerinin önüne geçilmesinde, çoğulculuğun korunmasında bir bilinç öncüsü rolü üstlenmesini içerir.
Benim kendime göre hissettiğim yararlı düşüncelerim doğrultusunda asma ve kesme özgürlüğüme halel gelsin istemiyorum diyenler için elbette ki iktidarın eylemlerini sorgulayacak donanım sahibi oluşumlar tehdittir ve biliyoruz ki tek güç, tek merkez otoritesi yüce insanlık değerlerini benimsemeyenler için muazzam bir orgazm tatminidir. Ancak aynı şekilde biliyoruz ki Türkiye coğrafyasının geleneğinde padişahına böbürlenmemesini hatırlatanlar olduğu gibi o geleneğin bu günkü daha cesur bir tekamülü olan iktidar denetçisi, sesini çıkaramayanların, sofraya ortak olamayanların, sözcülüğünü vazife edinmiş iktidardan nemalanmaya göz dikmeyen asil insani örgütlenmelerin zemini de vardır. Şimdi konjöktür o zeminin önünü açmıştır. Yerleşik iktidar güçlerinin bu gelişimi bir cüret olarak algılamaları Türkiye’nin refah toplumu olmasının önünde büyük bir engel teşkil edecektir ve hali hazırda yaşanacak bir direnç halinde ise yeni dünya düzeni o engeli kaldırmada pek bir istekli görünmektedir. Türkiye’yi idare mesuliyeti taşıyanlar rasyonel gerçeklere sırt çevirmemeli ve ortak aklı hedef alan demokratik yaklaşıma sadakatte ödün vermemelidirler.