- Kategori
- Güncel
Köy enstitüleri günah keçisi mi Başbakanım?..

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN 07.02.2012 tarihinde TBMM'nde Gurup Toplantısı'nda: sırası ile 31 Mart'da kurulan İstiklal Mahkemeleri öncesinde, Menemen Hadisesi ve 27 Mayıs 1960 İhtilali öncesinde, 28 Şubat'ta AK PARTİ'nin kapatılması davası öncesinde yürütülen kampanyanın aynısı bir kampanyanın son günlerde "Dindar Nesil" gençlik kavramı üzerinden yürütüldüğünü söyledi.
Başbakan ERDOĞAN, Köy Enstitülerinin yetiştirdiği gençlik formatlarının "Dindar Nesil"lerin önüne bilinçli olarak çıkarılan engellerdir" açıklamasını yapmıştır.
Başbakan ERDOĞAN'ın yaptığı açıklamalarından; "Köy Enstitüleri formatındaki nesiller"in "Dindar Nesiller" yetişmesi sürecinde kafa yapılarıyla engel oluşturduğu" anlamı çıkmaktadır.
Bir köylü çocuğu olan büyük eğitimci, Köy Enstitüleri'nin kurucusu İsmail Hakkı TONGUÇ'a göre: Köylüye birşey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmeliydik. demiştir.
17 Nisan 1940'da kabul edilen yasa hükmüne göre kurulan Köy Enstitülerinin görevi sadece Köy Öğretmeni yetiştirmekle sınırlı olmayıp öğretmenle birlikte Sağlık Görevlileri, Teknisyenler, Meslek Elemanları yetiştirmektir.
Köy insanının eğitim gereksinmesi sadece "okur-yazarlık"la sınırlı değildi; bulaşıcı hastalıklarla savaşamamakta, üretimi ilkel yöntemlerle yapmakta idi.
Sözün özü; köylüler, uygar toplumun tüm nimetlerinden yoksun idiler. İlk önce askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden "Köy Öğretmeni" yetiştirip köylerine öğretmen olarak gönderilme projesi önerilmiş ve proje uygulanmıştır.
Eğitim ve öğretim girişimini köy düzeyine indirerek, İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği ağır koşullarına karşın yoksul köylü çocuklarına tanınan ilk fırsat eşitliğidir. Kendi halkımızın öz kaynakları ile gücüne güvenen Köy Enstitüleri Genç Cumhuriyet Ekonomisi'nin itici motor gücü ve yüksek moral kondisyonu olmuştur.
Köy Enstitülerinin önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden zaman içinde uzaklaştırıldı.
Genç Cumhuriyet'in ulaşması için Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından hedef gösterilen uygarlık düzeyi ise; ATATÜRK İlke ve Devrimlerini içine sindiremeyen; bu düşüncelerini açığa vuramayan, hala hilafet rejiminin özlemi içinde bulunanlar 1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında :
"komünistlerin," "dinsizlerin" yetiştiği,
"fuhuş yuvaları" olduğunu söyleyerek saldırı kampanyaları başlatılmıştı.
Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Halk arasında yayılan bir kısmı kasıtlı söylentiler de etkili olmuştu.
Dolayısıyla, "Toprak Reformunu" desteklediğini açıklayan CHP, 1946 seçimlerinde oy kaybettireceği endişesi ile "Köy Estitüleri'nin" kapatılmasına karar veriyor ve1954 yılında fiilen kapatılıyor.
İsmet İnönü, 1966 yılında Köy Enstitülerinin kapatılmasından 12 yıl sonra, yaşamı boyunca anımsanacak en önemli iki yapıtın Köy Enstitüieri ve çok partili yaşama geçiş olduğunu açıklamıştır.
Köy Enstitülerinin kapatılmasından 58 yıl sonra ise, Başbakan Recep Tayyip ERDOĞANın, son 10 yıl içinde Türkiye Ekonomisi'ne ve gelişmişlik düzeyine yaptığı katkılar kadar; fikir, vicdan ve ibadet özgürlüğüne yaptığı önemli katkıları da yadsınamaz.
Fakat Başbakan ERDOĞAN, iç politika arenasında kendine sermaye yaratmak amacıyla olsa gerek; beklenmedik zaman ve yerde, gereksiz sadece "toplumsal tansiyonu" yükselten söylemleri ile; "demokrat ve muhafazakar" Parti olduklarını savunan Başbakan'ın "muhafazakar" yönü öyle ağır basıyor ki; Arapca "mürteci" Öz Türkçe'mizde "gerici" olup çıkıyor.
Savaş ve ihtilal gibi özel durumlarda isyancı, bozguncu veya karşı-devrimcilere karşı uygulanan her türlü silahlı veya silahsız karşı koymalar günümüz demokratik rejimlerinde "anti-demokratik" oluşum ve Türkiye Cumhuriyeti'nin (T.C.) de imzası bulunduğu "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin ihlali anlamına gelmesi; olayın gerçekleştiği tarihteki değerlendirilmesinin de aynı anlama geldiğini göstermemektedir.
Dolayısıyla, ülkemizde "sosyal barış"ın oluşumunda en büyük rol, başta T.C.'nin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere bu ülkeyi yönetenlerin, tarihteki olaylara günümüzün siyasal penceresinden bakmaları, onları tarih karşısında "yalancı" ulusu karşısında da "bozguncu" ve/veya "gerici" konuma düşürebilir.
TARİH, DAİMA TARİHİ'NDE DOĞRUDUR!...