Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '20

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

Köy Enstitüleri ve Tarım

Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda Ülkede okuma yazma oranı % 5’i bile geçmiyor ve nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşıyordu.
 
Bugün Anadolu’daki aydınlanma ışığının halen daha yoğun olarak yandığı,  tren yollarına yakın ve tarıma elverişli bölgelerde 1940 yılı itibari ile 21 Köy Enstitüsünün kurulduğu yerlerdir. Tarımda verimliliğin artırılmasına yönelik Köy Enstitüleri’nde eğitim görenler hem örgün eğitim aldılar, hem de modern tarım teknikleri konusunda bilgiler edindiler.
 
İlk önce Eğitim alanında kırsal kesimde yaşayan halk ile kentliler arasındaki bozuk dengeyi eşitlemek ve köy halkına pratik bilgi vermek amacıyla 1936’ta Saffet Arıkan’ın Vekilliği döneminde Köy Eğitmeni projesi uygulamasına başlanır. Askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapan gençler, Ziraat Bakanlığı’nın işbirliğiyle, modern tarım tekniklerini uygulayan Mahmudiye Devlet Üretme Çiftliği'nde yetiştirilerek köylere gönderilir. Amaç, köye hem bir öğretmen hem de modern üretim araçları ve tarım yöntemleri sağlamak ve eğitimin mali yükünü hafifletmektir. İsmail Hakkı Tonguç yönetiminde başlanan bu projenin başarılı olması üzerine 1937 ve 1939 yıllarında çıkarılan yasalarla köy eğitmeni yetiştirme deneyimi yaygınlaştırılır. Kırsal kesime yönelik bu eğitim uygulaması hiç şüphesiz daha sonra kurulan Köy Enstitüleri için uygun koşullar yaratmış ve Köy Enstitüleri’ne geçişi kolaylaştırmıştır.
 
Köy Enstitülerinin kuramcısı, uygulayıcı İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç hedeflenen uygulamalı eğitimi “Tabiatın içinde, tarla ve bahçeler arasında açılan bu kurumlarda, biyolojinin derslikte karatahta başında okutulması artık gülünç olurdu. Tıpkı bunun gibi ekilip biçilen çadır hayatından başlanarak yeni yapılar kurulan, hayvan beslenen bu kurumda fizik, kimya, aritmetik ve geometri derslerini bu olaylarla bağlılık yaratılmadan okutmaya çalışmak büsbütün gülünç olurdu.” ifadeleriyle açıklayarak hayatın gerçek problemleri üzerinden öğrenme eyleminin gerçekleştirilmesi amaçlanıyordu.
 
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında;
 
“Enstitü kelimesini biz batılıların ifade ettiği tarzda aldık ve buna alıştık. [...] Biz köy enstitüsünü sadece içerisinde kuramsal eğitim yapılan bir kurum olarak almadık. İçerisinde ziraat sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi amelî bir takım faaliyetler de bulunduğu için okul adı ile anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi uygun gördük.
 
Köy Enstitülerinde söylenen ve bir özgüven destanı olan Ziraat Marşının dizelerini Behçet Kemal Çağlar yazmış, Adnan Saygun da bestelemişti.
 
“Sürer eker biçeriz, güvenip ötesine
 
Milletin her kazancı milletin kesesine
 
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine
 
Toprakla savaş için ziraat cephesine
 
Biz ulusal varlığın temeliyiz köküyüz
 
Biz yurdun öz sahibi efendisi köylüyüz.”
 
Dizelerinde anlatılan ulusal bir ekonomi yaratma ve buna dayanarak tüm dünyada başı dik durma anlayışına yeniden sarılma gerektiği ifade edilir, bu temel üzerinden emeğin en yüce değer sayıldığı bir düzen yaratılabilir.
 
Aynı zamanda bu marş enstitü eğitiminin “Biz yaparız, biz başarırız, biz üretiriz”  anlamındaki kararlığının göstergesi olarak okunabilirdi.
 
Köy Enstitüleri, ülkenin gereksinmelerine göre uygulamalı eğitim yapan kurumlar olarak İş okulu, kültür okulu, spor okulu, müzik okulu yanı sıra tarım okuluydular. Haftalık 44 saatlik ders programında 11 saat tarım ve ziraat faaliyetlerine ayrılmıştı. Amaç öğrencilere üretmeyi öğretmek, verimsiz toprakları verimli hale dönüştürmek, modern tarım anlayışını köylere götürmek ve köylerdeki geleneksel tarım tekniğini aşmaktı. Enstitü eğitimi bu anlamda öğrencilerin çok boyutlu gelişimini sağlayan bir bütünselliğe sahipti.
 
Çifteler Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan’ın enstitüye kabul edilen öğrencilere “Sevgili oğlum” diyerek yazdığı mektupta; “Enstitümüze talebe olarak seçildin. Sana müjdeler ve kutlarım. Enstitümüzde hem okumanı, tahsilini ilerletecek, hem de ileri usullerde ziraat öğreneceksin. Bağcılıkta, sebzecilikte, arıcılıkta, tavukçulukta, hayvan bakımında, makine ile ekim, biçim ve harman yapmasında, zahire hazırlamada çalışıp iyice yetişeceksin. Ayrıca bir de sanat elde edeceksin. Dokumacılık, dikiş makinesi kullanmayı, halı dokumacılığını, bisiklet ve motosiklet binmeyi, mandolin çalmayı da öğrenebileceksin. Burada çok çalışma ve iyi yetişmen için her şey var. Senden yalnız çalışmak.” İfadelerinde enstitüdeki tarım eğitiminin içeriğini ve enstitülü öğrencilere kazandırılacak temel becerilerin neler olduğunu görebilmekteyiz. Hayat verilerek canlandırılacak köyün çocuklarına, pedagojik eğitimin yanında modern tarım ve hayvancılıkla ilgili tüm beceriler kazandırılarak adeta orta çağ koşullarındaki köylere gönderilmesi temel amaçtı.
 
Her Enstitünün 1000-7000 dönüm arazisi vardı. Buraları genellikle önceden el değmemiş, verimsiz, terk edilmiş topraklardı. Aklın, bilimin, tekniğin olanaklarıyla buraları işlenerek üzerinde hem eğitim hem de üretim yapıldı. Üretilen ürünleri enstitülü öğrenciler tüketti.
 
Ziraat dersleri ve uygulamaları; tarla ziraatı, bahçe ziraatı, fidancılık, meyvecilik ve sebzecilik bilgisi, sanayi bitkileri ziraatı, zooteknik, kümes hayvanları bilgisi, arıcılık, ipek böcekçiliği, balıkçılık ve su ürünleri bilgisi ve ziraat sanatlarını içermekteydi.
 
İlk üç ay okulun tarım alanlarında büyük bir coşkuyla, şarkılarla, türkülerle tüm okul pamuk toplanırdı. Öğrenciler, tarım derslerinde okulun sebze bahçesindeki çalışmalarına katılırdı
 
Sağlıklı insanın sağlıklı beslenme döngüsü ve dünyadaki yaşanan kıtlıklar açısından Ülkelerin iç tarımsal üretimi çok önemli. Tarımsal üretimin yeterince desteklenmediği, önemsenmediği, tarım alanlarının boş bırakıldığı, tarım ürünlerinin ithal edildiği ülke koşullarında; Köy enstitüleri içinde bulunduğumuz eğitim sorunlarından kurtulup, halkçı bir eğitim düzeni kurma mücadelesinde bize yol gösterebilir.
 
Köy enstitüleri, uygulamalı tarım eğitiminde çok özgün kazanımlar üreten eğitim kurumları olarak eğitim tarihinde yerini almıştır. Öğrencinin, ülke gerçek ve ihtiyaçlarına göre yetiştirilmesi amaçlanmış ve bu da başarılmıştı. Enstitü eğitimi, işlevsel bir eğitim sisteminin adıydı.
 
Köy enstitülerinde uygulanan eğitim yöntemleri bugünde geçerliliğini koruyor. Bu ilkeler, bugünkü uygulananlardan çok daha çağdaştır. Bu nedenle, o ilkeleri okul öncesi eğitiminden üniversite eğitimine kadar eğitimin her alanına yaygınlaştırmak gerekir.
 
Yakınmakta olduğumuz ezberci eğitim sistemini terk ederek, deneyerek, yaşayarak öğrenme; öğrencilerin kafalarını gereksiz bilgi ile doldurmak yerine gerekli bilgiler edinme yöntemini eğitime yerleştirmek için, Köy Enstitülerinden alınacak dersler vardır. Enstitülerde “iş içinde, iş aracılığıyla, iş için” eğitim yapılıyordu. Bu yöntemin kullanılması bugün tüm eğitim kurumlarımız için elzemdir, gereklidir.
 
Nizamettin BİBER
 
Kaynaklar;
 
1- https://www.milliyet.com.tr/koy-enstituleri-kurulus-amaci-nedir-koy-enstituleri-ozellikleri-molatik-7796/
 
2- https://www.milasonder.com/yazarlar/prof-dr-kemal-kocabas/koy-enstituleri-ve-tarim-egitimi/1857
 
3-Bilim ve Ütopya Dergisi, Mayıs 2000 Sayı 71
 
4- https://www.journalagent.com/planlama/pdfs/PLAN_28_3_261_281.pdf
 
5- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/907144
 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..