Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

21 Kasım '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Kriz değil krizler yumağı

Kriz  değil krizler yumağı
 

Kriz içinde kriz


Krizin derinliğinin en belirleyici göstergesi istihdam seviyesi ve istihdamın niteliğidir. İstihdamın niteliği kavramının altını çiziyorum. İstatistiklerin istihdam olarak gösterdiği birçok durum, nitelik yönünden baktığınızda, istihdam değil sefaletin ve krizin makyajlanmış, boyanmış şeklidir.


Ağustos 2009'da Tarım dışı işsizlik oranı (makyajlanmış, boyanmış oranı bile) yüzde 17'ye çıkarken, genç nüfusta makyajlı işsizlik oranı ise yüzde 23.5 oldu. Bu rakamlarson üç ay içinde iş aramış olan işsizlerdir. Aylarca iş arayıp bulamadığı için, iş aramaktan vazgeçmiş olan işsizler bu rakamlara dahil değildir. Yani gerçek işsizlik oranı bu rakamlardan yüksektir. Daha da kötüsü işi olanlarında önemli bir kısmı açlık sınırında bir ücretle çalışmaktadır. Bir kısmı ise açlık sınırının da altında sigortasız ve sosyal güvenliksiz çalışmaktadır. Bir kısmı hiç iş bulamadığı için tarım sektöründe aile faaliyetleri içinde oyalanan, aslında eksikliğinde hiç bir üretim azalması olmayan, tarım kesiminde gizlenmiş gereksiz ve katkısız oyalanma istihdamdır. Aile dayanışması istihdamıdır. Bizim makyajlı işsizlik oranlarının makyajsız hali, sigortasız çalışanları ve gizli işsizleride ilave ettiğinizde, ilan edilen oranların çok üstündedir.
İstihdamın bir kısmıda, oy avcılığı ve seçmen ilişkileri çerçevesinde hiçbir katma değeri olmadan ya da eksikliklerinde üretimde ve hizmette hiçbir azalma olmayacağı halde devlet, belediye ve kamu kuruluşlarına doldurulmuş politik-partizan istihdamdır. İstihdam konusunda bu nitelemelerden sonra bizim kriz konusunda durumu daha iyi görebiliriz. Böyle baktığımızda ve dünya ülkeleri ile karşılaştırdığımızda, yüzlerce ülke arasında kuyunun en dibine düşmüş birkaç ülkeden biri olduğumuzu görüyoruz. Krizin dahada açısı sürekli yeni yapay gündemler yaratarak iktisadi krizin üstünü örtme çabalarıdır. İktisadi krize çare aramak yerine Ordu’muzu ve Yargı’mızı yıpratan krizler yaratarak iktisadi krizi unutturmaya çalışmak. Zamanı, enerji ve kaynakları sivil darbe ve toplumu dönüştürme yolunda mesafe kat etme uğruna harcamaktır. Malesef ABD ve AB de bu dönüşümü destekliyor hatta yönlendiriyor. Karşılığında Ermenistan açılımından Kıbrıs’a kadar çok sayıda taviz ve teslimiyetler bekleniyor. Ruhban okulu açılması ve benzeri konulardaki gelişmeler artık diğerleri yanında önemsiz kalıyor. Biz geri iktisadi kriz konusuna dönelim. Kuyunun dibine düştükten sonra düşüş durdu, daha düşmüyorum diye sevinilir mi? Sorun düştüğümüz kuyudan ne zaman çıkabileceğimizdir. Kuyuda kaldığımız sürece krizdeyizdir. Bizim kuyumuz işsizlik seviyesi, sigortalı ve sosyal güvenlikli insanca yaşanabilecek ücretlerle istihdam seviyesidir. Emeklilere insanca yaşayabileceği geliri sağlayabilen bir istihdam ve sosyal güvenlik sistemidir. Küresel ekonomik göstergelerdeki serbest düşüş durdu. Ancak düşüşün durması başka, düştüğü yerden normale çıkması başka bir şeydir.

Durgunluk, daha doğrusu kriz kavramında ölçü (insanca yaşatabilen) istihdam dedikten sonra, Türkiye’de yüzde 3 büyümenin işsizliği azaltmayacağını tersine artıracağını belirtelim. Teknolojik gelişmelerin etkisi ile daha az emek istihdamı ile aynı üretim sağlanıyor. Belirli bir büyüme oranı daha az ilave istihdamla gerçekleşiyor. Tarımdaki gizli işsizlik süreç içinde açığa çıkıyor, tarımdaki istihdam oranı azalıyor. Doğal olarak çalışma yaşına yeni ulaşanlar istihdamı gereken insan sayısına ekleniyor. Kısacası Türkiye’de işsizliği azaltmayı başlatabilecek, durgunluktan çıkış sürecinin başlama sınırı yüzde 4 ün üzerindeki bir büyüme oranıdır. Gerçi AKP döneminde, ithalata dayalı, borçlanmaya dayalı, servetleri yabancılara satıp yemeye dayalı büyüme modelinde, 2003 -2007 yılları arasında ulaşılan % 7 lik büyümeler bile işsizliği azaltmamıştır. Çünkü o yıllar üretim kapasitesi genişlemesine bağlı büyüme değildi onlar, borç ve servet yemeye, tesisleri satmaya dayalı harcamalardan kaynaklanan taleple, hazırdan tüketimle yapay büyümelerdi. O nedenle de istihdam artmadı, işsizlik arttı.

ABD’de ve Avrupa’da krizin zirvesinde işsizlik zirvesi yüzde 10 civarında kaldı. Aynı kriterlere göre ifade edilse Türkiye’de gerçek işsizlik yüzde 30 civarındadır. Yüzde 10 un altına inmediği sürece de bu gerçek kriz, sosyal kriz devam edecektir.

Görünen odur ki bu gidişle Türkiye’de kriz devam edecektir. Mevcut servetleri satıp tüketim esaslı ithalata vererek de böyle bir gerçek büyüme gerçekleştirilemez. Kaldı ki kolay satılır ve para eder türden olanları da zaten yerine yeni üretken istihdam yatırımları yapmadan satıp tükettik.

Yabancıların bize yatırım yapmasına bel bağlayarak, gelen paraları da tüketip boğazımıza geçirerek, yabancılar para getiriyor diye fütursuzca övünerek gerçekte yüzde 30 işsizlik oranını yakalamış ve aşmış durumdayız. Finans sektörümüzden, telekomünikasyona, enerjiden limanlara yabancılara satıp boğazımıza geçirdikçe iktisadi bağımlılığımız arttı. Devir artık iktisaden işgal devridir.

İktisadi bağımlılık arttıkça, borç alabilmek için daha ne tür açılımlarla karşılaşacağız göreceğiz. Sınır bölgelerimizi kira kılıfında satmaya yeltenmek de dahil düşünemediğimiz açılımlar. Irak sınırından İskenderun körfezine kadar kiralanacak (fiilen satılacak) sınır şeridinden nede güzel çıkış koridoru sağlanırdı Kuzey Irak’a. Hem çıkış hem de enerji, petrol hatları koridoru, Türkiye’yi teğet geçerek (bypass ederek).

IMF’e ihtiyacımız yok diyerek, meydan okurmuş gibi görünerek satışların örtülmeye çalışılması, belirli periodlarla yandaş medyaya servis yapılan fotokopi darbe belgeleri üretilmesi, gelecek seçimlerdeki oyları şimdiden artırabilmek için fakir ve işsiz halka “Norşin’liler” denilmesi işsizliğe, yokluğa çare olmuyor, karın doyurmuyor. 70 yıl öncesinin Dersim olaylarını daha ne kadar ısıtabileceksiniz. Şeriat uğruna alevi kardeşlerimizin asırlarca canlı canlı kuyulara doldurulduğunu, alevi kardeşlerimizi rahatlatıp o tehlikelerden uzaklaştıran gelişmenin şeriatı ortadan kaldıran Atatürkçü laik devlet anlayışı olduğunu kimseye unutturamazsınız. Bu çabalar gündemi değiştirip iktisadi krizin üstünü örtemeyecek. Uzun ince yol gündüz gece gittikçe, giderek daha da inceleşiyor, ülkemizi parselliyor, hem de bataklığa gidiyor.

Dr. Hamit Bozkurt

 
Toplam blog
: 54
: 1229
Kayıt tarihi
: 08.08.08
 
 

1950 yılında doğdum, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 1974 mezunuyum. 1986 yılında Gazi Ün..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara