- Kategori
- Güncel
Kriz görünümlü siyasi miting

Krizi ret mitingi
Türk-iş, Disk ve Kesk öncülüğünde Kadıköy'de, "Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz: İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele, Emek ve Demokrasi Mitingi" adıyla bir toplantı düzenlendi.
Mitingde "Ergenekon" soruşturması kapsamında tutuklanan Mustafa Özbek yüzünden kavga çıktı. Disk'çiler, "Hain Mustafa Özbek hesap verecek" pankartı açarken, Türk-iş'çiler, "Özbek’e uzanan eller kırılsın" şeklinde slogan attı.
Yani işçiler, krizin bedelini ödememekte hem fikirdiler ama Özbek konusunda birbirlerinden ayrılıyorlardı. Geçen yıllar bana, bazı insanların iddialarında samimi olmadıklarını öğretti. Mesela, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, "meclis toplantı yeter sayısının 367 olması gerektiğinin" gündeme getirilmesindeki neden, geç farkedilen bir hatayı düzeltmek değildi. Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmemekti.
Bunu Sabih Kanadoğlu da, CHP'liler de, onlara destek çıkan elit ve akademisyenler de biliyorlardı. Dahası Anayasa Mahkemesi üyeleri de... Zaten, sonraları ortaya dökülen telefon konuşmalarından, sağdan soldan sızan haberlerden, açılan davanın ve verilen kararın iyi niyet taşımadığı anlaşıldı.
Yukarıdakine benzer örtülü amaçları çoğaltabiliriz. Bir örnek daha. Laik kesime mensup tahsillilerle, onlara hitap eden siyasi partiler sık sık, "dokunulmazlıkların kaldırılmasını" isterler. Esasen bu masum söylemin altında yatan asıl niyet, "Ak Parti'nin canına okumak" tır. Kılıçtaroğlu'nun yaptığı gibi birer dosya hazırlayıp ekrandan salladığınızda bir çok milletvekilini şaibeli hale getirebilirsiniz. Hele bir de yargıya gidip, bir kaçını açığa düşürdünüz mü, iş tamamdır. Sonra da ver elini seçim.
Bu da sonuncu örnek. Ergenekon tutuklamaları bağlamında söylenen, "yaşlılara, emekli hukukçulara, tekaüt askerlere bu yapılır mı? Tamam, soruştursunlar da böyle hukuksuzluk olur mu?" gibi laflardan anlamamız gereken şudur: "Kardeşim, Ergenekon diye bir şey yoktur. Gelin bu sevdadan vazgeçin!"
Konu edindiğimiz mitingi de bu biçimde yorumlamak mümkündür. Geri plandaki akıl hocalarının kalplerinden geçeni okuma imkanı bulsanız, asıl hedefin kriz değil, hükümet olduğunu görebilirsiniz. Ne var ki bu, gördüğüm kadarıyla ümitsiz bir çabadır. Burada, işini kaybedenlerle, onlara destek için meydana inen işçilerin samimiyetini yargılamadığımın bilinmesini isterim. Çaresiz insanlarla, onların dertlerini paylaşanların içtenliğine ne kadar inanıyorsam, fırsatı ganimet bilerek durumu istismar edenlerin ikiyüzlülüğüne de o kadar inanıyorum.
Şimdi de beni, bu konuda yazmaya zorlayan sebebi açıklayayım. Disk Başkanı Sn. Süleyman Çelebi bir televizyon kanalında krize karşı hazırladığı önlemi anlatıyor. Onu dinlerken gayri ihtiyari, "komik olma Co!" diyesim geldiğini açıklamalıyım.
Süleyman Bey'in krize çözüm planı şöyle. Ülkemizde haftalık çalışma süresi 45 saatmiş. Bunu 44 saate indirdiğimizde ortaya, 400 ila 500 bin kişinin istihdam edilebileceği ciddi bir boşluk çıkarmış. Böylece, insanlar hem işini kaybetmezmiş, hem de yeni iş sahası açılırmış. Eminim, bu olağanüstü planı duyan işverenler, "bu ne büyük zeka ya Rabbim!" demişlerdir. Konunun uzmanı ekonomistler bu açıklamayı duyduktan sonra, "yahu, biz böyle bir çözümü niye akıl edemedik" diye, Boğaz Köprüsü'nde intihar kuyruğuna girerlerse şaşırmamak lazım! Böyle bir deha herkese nasip olmaz. Daha bitmedi.
Muhabir, "Peki işçilerin ücretlerinden bir miktar fedakarlık etmesini ister misiniz?" diyor. Süleyman Bey bu soruya, "Zaten bir kriz ortamındayız. Eğer ücretler düşer üretim artarsa, tüketim problemi yaşanır. O zaman ürettiklerinizi kime satacaksınız?" diye cevap veriyor. Yani ücretlerden taviz vermiyor.
İsterseniz duruma bir nebze açıklık getirelim. Diyelim ki bir işverensiniz. Kaba bir hesapla, haftada 45 saat çalıştırdığınız 100 işçiye, 1000 er lira aylık vermekte zorlanıyorsunuz. Yükünüzü hafifletmek için firmanızın muhasebe müdürüne başvuruyorsunuz. O da size, "Efendim, bu problemi çözmek için işçi sayısını 100 den 120 ye, çıkarmalı, haftalık çalışma saatini de 45 ten 44 de indirmeliyiz" diye bir öneri getiriyor. Ne yaparsınız? Cevap: Eğer o adamı hemen kovmazsanız, kriz olmasa bile batarsınız.
Olan oldu, bari bir teklif te ben sunayım. Net ücreti 1500 TL.nin üzerinde olan işçi ve memurlar ile diğer kalantorlar, kriz geçinceye kadar aylık kazançlarının % 5 ini, kurulacak "destek fonuna" bağışlasınlar. Zor durumda olan işverenler, bu fondan destek alarak istihdamı korusunlar. Bu çözüm modelinde, çalışma saatlerinin azaltılmasına gerek yoktur. Ben önerimi sundum.
Tercih sizin!
Resim: Milliyet.com.tr