- Kategori
- Ekonomi - Finans
Kriz yok diyenlere..

MB yazarları dışında bir okur , "Tüketim toplumu olduk. İnsanlar kredi kartıyla sürekli alış veriş yapıyor. Patronlar iş yok diyip lüks arabalara biniyor. Kriz yok." demiş.
Ülkede patronların neye bindiği değil , o çarkı nasıl döndürdüğü önemli. Kriz var diye servet düşmanı olacak halimiz yok.
Tüketim toplumu olduk "evet", kredi kartları bilinçsizce kullanılıyor ona da "evet". Ama genelleme yapmak yanlış. Tüketimi körükleyen sosyo-ekonomik çarpıklık. Kendini bilmez bir avuç sonradan görme.. İthal edilen köpek mamasını herhalde asgari ücretli almıyor. İthal aksesuarları, ithal ayakkabıları, çantaları , arabaları , iç çamaşırları , giyim eşyalarını v.s dar gelirli vatandaş tüketmiyor. 2 sınıf var Türkiye'de. Üst gelir grubu, alt gelir grubu.. Orta direk dediğimiz sınıf kalmadı, yok. En kötü durumda olanlarda onlar zaten..Nereye ait olduklarını bilemiyorlar.
Bir kaymakamın maaşı 2.699, mühendisin 2.268, öğretmenin 1.680, başkomiserin 2.187, uzman doktorun 2.210, hemşirenin 1.412, araştırma görevlisinin 1.687, şube müdürünün ise 1.849 YTL .
Tebliğe göre kayıtlı işçi sayısı 5.414.423. Memur sayısı 2.4 milyon. 2007 rakamları ile de 8 milyon 48 bin kişi devletten emeklilik, malullük, ölüm aylığı ile dul ve yetim maaşı alıyor. Tarım kesimi , işsizler bu rakamların içinde yok..
Türkiye’de toplam varlığı 1 milyon doların üzerinde bulunan yüksek ve ultra yüksek varlıklı kişi sayısı 50.000'i aştı. En zengin olarak tanımlanan da 100 kişi var.
Demek ki Türkiye her geçen gün biraz daha yoksullaşıyor.
İnsanlar 2-3 ay geçiyor maaş alamıyor. Sigortaları ödenemiyor. Tazminat alamıyor. İş veren yatırım yapamıyor. Sürekli küçülüyor. Ne denli doğru olduğunu görmek isteyen, inanmayan Organize Sanayi sitelerini dolaşsın. Esnafa kulak versin. Alış veriş merkezlerine bir baksın. Sadece kuru kalabalık. Yok mu alışveriş yapan? Elbette ki var. Olacakta..Olmalıdır da... Gerek sayı olarak, gerekse gelir dağılımında ki oranları o denli düşük ki lâfını etmeye bile değmez.. Esas olan açlık, yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımız.
Bankalar atmaca gibi. Bankacılık dışında herşey yapıyorlar. Para satmak için o bankadan emekli maaşı almanız bile yeterli. Kefilsiz krediniz hazır. Kredi kartları havada uçuşuyor. Defter işletmeye kadar ücret alan, çek karnelerini yaprak hesabı satan, havale masraflarını ayyuka çıkaran, internet işlemlerinden bile ücret alan, kredi kullanımlarında dosya masrafı adı altında 500-ytl ve üzeri para alan, gecikme faizleri, nakit çekim hem komisyonu hem faizi alan banka bankacılık mı yapmış oluyor? Verdikleri kredi kartı kaç yıllık olursa olsun düne kadar her yıl aidat ücreti alıyorlardı. İstemeden sigorta yapıyorlar. Sürekli kampanyalar düzenliyorlar. Verdikleri krediler geri döndüğü için sitelerine "satılık gayri menkûl yada satılık araç " bölümleri açtılar. Bu mu bankacılık? Denetleyen yok ki çekinceleri olsun.
Piyasalarda nakit sıkıntısı öyle bir noktada ki insanlar mecburen kart kullanmak zorunda kalıyorlar. Eskiden ay başı geldiğinde kasaba , manava borç ödeyen dar gelirli şimdilerde kredi kartına ödüyor hemde faiziyle. Benim insanım bunu fark etmeyecek kadar aptal değil. Ama çaresiz.. Bakkal , manav, kasap kültürümüzde kalmadı. Büyük market zincirlerinin tuzağında herkes. Küçük esnaf kalmadı. Et almaya gidiyor bir araba şeyle geri dönüyoruz. İhtiyaçlar bitmiyor çünkü. Bu yüzyılda insan olduğumuzu hissederek yaşamak istememiz çok mu anormal? Bir diş macunu 5.75 ytl. Lüks tüketim malları arasında yer alıyor.(!)
Bana "kriz yok. krizi insanlar beyninde yaratıyor." diyenlere el insaf diyorum.
Tüketim toplumu olduk evet. Çocukluğumda anneciğim kıyafetlerimizi dikerdi. Hırkalarımızı örerdi. Burnu kaçan çorabımızı dikerdi. Yıl 1965. Herkes aynı durumdaydı.. TV yoktu. İnsanları özendirecek bir şey yoktu.. Beslenmelerimize kimsenin canının çekmeyeceği şeyler konurdu. Kapının önünde lüks arabalarla hava atmak için çocuklarını almaya gelenler yoktu. Kedi köpek evdeki artık yemeklerle beslenirdi. Banyo yaparken sabun kullanırdık. İthal olmayan.. Kadınların ciltleri pırıl pırıldı. 78 yaşında ki annemin cildinde halâ çok az kırışık var. Yüzüne ithal kozmetik hiç kullanmadı. Anadolu'da ki insanımın cildi pırıl pırıl, yanakları elma gibi, kirpikleri, saçları upuzundur. İthal ürün mü kullanıyorlar?
Turgut Özal döneminden bize kalan miraslardır bunlar...Tansu Çiller döneminde Gümrük Birliği'ne girdik diye atılan sevinç çığlıkları bu gün gibi kulaklarımda.Emeklemeden dört nala koşmaya başladı güzel Ülkem.. Bakanlara kadar ithal ettik...
Bütün bu sorunları yokmuş gibi davranamayız. Benim karnım tok banane diyemeyiz. Ülke'de kriz var. Kabul edilse de edilmese de var... Tüm partilere, Milletvekilleri'ne, Bakanlar'a, medya mensuplarına elektronik ortamda olsun mailler göndermeli onları göreve çağırmalıyız. Ta ki onlar bıkana kadar.. Başbakan adına gelen mektupları okumadığını beyan ediyor. Okuyacak birilerinin bu ülkede halâ var olduğuna inanıyorum ben...
İstanbul'da bir çocuk yuvasında yemek vermek istedik. Sosyal Hizmetler Uzmanı'na sorduk. Çocuklar en çok ne yemekten hoşlanıyor? diye. BALIK dedi. Kılçıklı balık olsa olur mu diye sorduk. Mevcut 370 kişiydi çünkü. Güldü görevli hanımefendi. "Onlar bu yaşlarına kadar hiç balık yemediler fark etmez". cevabını verdi. O günden beri balık yiyemiyorum....
Sevgi ve huzurla kalın.