Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '12

 
Kategori
Deneme
 

Kronoloji 5

Kronoloji 5
 

“BAZEN“

Bazen zaman olur kendini daha  çok yokluk içinde hissedersin. Sanki varolmamışlıktan dolayı... Ya da çabanın yetersiz kalışıyla ilgilidir bu duygu. Yerini hiçbir dünyevi duyguyla ikame edemezsin. Kopmuştur herşey hayatınla ilgili ve de bantlayamazsın, tutmaz. Hani herşey avucunun içindedir ama tutamazsın. “Tatil zamanım geldi” tümcesiyele özetlersin durumunu ya da “disconnected”, bağlantısızım, dersin diğer insanlarla. İçinde bir acı vardır bastırmazsın ve dışarı atamazsın, kusamazsın. Sinirlenemezsin bile, muhakeme etmeye tenezzül etmezsin. Bari aşık olayım dersin ama uygun ve mümkün değildir. Müzikler daha senindir. Şiirlerin paylaşımsızdır ve sana aittir. Böyle dönemler daha çok ve daha sık yazarsın. Daha az mutlu, daha çok üretkensindir. İşte başlangıç noktasıdır bu düşünmek için ve yeni bir başlangıç noktasına... Bir nevi adımlarını saymak gibi, kendi kendini gözden geçirmektir. İşte tam bu noktada buluyorum kendimi yaşama aşkının başlangıcında. Beynim durağanlıktan sıkılmış, düşlerim kendini yenilemek istiyor. Keyifsizliğimin silkinişi başlıyor. Öykünmek istiyorsun hayatla ilgili....

17/03/99

ÇETİN EMEÇ BULVARI/ANKARA

 

“bu gece“

Kurtların cirit attığı bu gecede, kaçan tilkiler beynime sığınmışlar ki sormayın, oynaşıp ve kıpraşıp duruyorlar. Beynimde sürerli bir yüklenme hissi, ve bende topraklanma ihtiyacı doğdu aniden: Elimde kalem, önümde kağıt, ve kağıdı boyayan mürekkepler dolusu kelimeler, arkadaşlarım, yine karşımda. Kelimelerin dizilişleri, benden habersiz, önceden ayarlı. Beyinden edebiliğe doğru, doğru yönde ve güdümsüz, dönüşme eylemini gerçekleştirmekteler, ve açıkçası ben sadece seyirci oluyorum tüm olan bitenlere. Kelimeler kaygısızca cümleleşiyor. Sonra bir paragraf ve bir tane daha. Bu durumda düşünce suçlusu mu oluyor beyin kendini ifade etmek istediği için. İtiraf etmeliyim ki benden izin almış da değil! Düşünüyorum da, tüm kelimeler, onları meydana getiren düşüncelerin birer suçu değiller mi? Bilmem ve bilemem ben! Çünkü düşünce suçunu ben yaratmadım ki! Çünkü onu biz yarattık, yine bizi korumak için. Peki beni kim koruyacak; biz mi? Yoksa tanrı mı! Nitekim -çoğunca kabul edilmese de- beni tanrı yarattı. Ancak bana beni yönetme hakkı da tanıdı. Onun bizi yönetme hakkı doğasında vardı. Ve bu hakkı zımni olarak bize zikretti; her birimize. Yıllarca “benim” demekten ürktüm. Oysa neyim varsa benimdi, biz dahil. Kelimeler de biz adına benim olarak yazıldı. 

Düşünmeyi seviyorum, hep sevdim. Konuşarak ve yazarak da iyi düşündüğüme inanıyorum, ve özellikle yazarak! Düşünebildiğimi gördükçe de kendime saygım artıyor bir insan olarak. Çünkü biz insanlar, hayvanlardan farklı zannedip kendimizi, düşünebildiğimiz iddiasındayız. Düşüncelerim benim varoluş çemberim ve çemberde başlama ve bitiş noktası yok. 

Kadınlarımı da sevmiştim bir zamanlar. O zaman onların benim olduğunu düşünürdüm. Ve her seferinde, açıkça görülmüştü ki, onlar ancak kendilerinin olabilirdi, benim asla! Bu yüzden hepsi birer birer kayboldular hayatımdan. Sonrasında kadınlara bakış açım değişti ve birden cinsiyetsiz oluverdiler gözümde, tıpkı ben gibi. Yo hayır! Kadınlar cinsiyetsiz değiller, tıpkı ben gibi! Onların sevilebilecek o kadar noktasını tanıdım ki bu sırrı sizinle paylaşıp diğerlerine vermek gibi bir niyetim yok. Onlara dokunmanın öyle hafifliği vardır ki gökyüzünden öteye uçurur sizi. O hamam sıcaklığında buharlaşmamanız mümkün değildir; buharlaşırsınız gökyüzünden öteye. Kadınlar sevgidir. Ve her şeyden ötesi şefkattir. Onlarsız yaşayamayacağımı biliyorum ihtimaller ne olursa olsun. Ayrıca Ahmet Telli’nin “imlasız” şiirinde söylediği gibi: “Ama birkaç sözcük öğrendiysem, yine de kadınlardan öğrendim”. Onları öyle ya da böyle sevmeye devam ediyorum tasvip etmesem de!

06/02/99

ÇETİN EMEÇ BULVARI/ANKARA

 

“öküz hikayesi“           

Kırmızı beresinin altında güçlü, güzel siyah saçlarının inatçılığı sanki karakterini yansıtıyordu. Giydiği kırmızı mont ise tüm boğaları kışkırtan cinsindendi. Dalga geçmek zaten onun doğasında vardı. Kaç boğa nasibini aldı bilinmez ama maytaplarla beraber geçerken inanılmaz çekiciydi. Boğalar onu böylesine çekici ve yakın bulurken, o özünde boğalardan hep korkmuştu. Aslında boğalardan yana pek şanslı olduğu da söylenemezdi. Yine de boğalarla ilişkiye girecek kadar cesaretli olmayı başarmıştı. Nevarki diğer inek arkadaşları, boğalarla ilişkilerini pek anlamamışlardı. Neden onun etrafında bu kadar çok boğa vardı, ve niye o çoğunca boğaları reddediyordu. Aslında kendisi de pek emin değildi bu soruların cevaplarından. Öte yandan, umurunda da değildi cevaplar her ne ise. Bildiği tek şey, hayatında bu kadar çok boğaya yer olmayışıydı. O kendisinin yanında olacak, beyniyle ve benliğiyle hissedebileceği, ve tanrının ona armağan etmiş olduğu tüm doğasını yaşayabileceği, tek bir boğa istiyordu. Bundan da kesinlikle emindi. Kırmızı kışkırtıcı montunu şöyle bir düzeltti. Etrafına ve boğalara şöyle bir gülümseyen, içten bir bakış attı. Orada bulunan diğer bir boğa gördüklerini onunla paylaşmak istedi: ”CLİCK!” sesiyle beraber fotoğrafını çekti.

03/02/99

ÇETİN EMEÇ BULVARI/ANKARA

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..