Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '06

 
Kategori
Aile
 

Küçük dünyalar

Dünyada sahip olmakla en mutlu olduğumuz şey hiç kuşkusuz çocuklarımız. Herşeyin yerine yenisini ikame etme şansımız var, ama evlat asla hiç bir şeyle yer değiştirilemiyecek, kıyaslanamayacak kadar üstün bir sevgiyle işliyor içimize.. Onun üzerine titriyor, koruyor, kolluyor, uçan kuştan sakınıyoruz.. Bazen ipin ucu kaçıyor, ilginin dozunu kaçırıyor, bunaltıyoruz. Bir yandan bizden farklı olduklarını düşünüp, serbest bırakıyoruz, ama gölgemizi üstlerinden çekemiyoruz bir türlü...

Çocuklarımız biz değiliz, onlardan küçük bizler olmasını bekleyemeyiz. Bizden aldıkları genlerle dünyaya gelmiş yeni insanlar onlar. Tanrının bize en büyük ve en değerli armağanları... Çocuk yetiştirmek gerçekten çok zor, aynı zamanda iki tarafı keskin bir bıçak gibi... Her şekilde canınızı yakabilirsiniz... Bu dengeyi iyi tutturmak ve yılmamak lazım. Çok üstüne düşerseniz, özgüveni olmayan, bağımsız karar alamayan bir birey olarak çıkar karşınıza, bundan ne siz, ne de o mutlu olur... İlgilenmez kendi haline bırakırsanız da, fırtınaya tutulmuş, dümeni kırık bir tekne gibi bir o yana bir bu yana savrulur, belki sağlam bir karaya ulaşır ama çoğu zaman da batar gözümüzün önünde.... Çocuk kumar değildir. Onun hayatını ihtimaller üzerine şekillendirmek mümkün değil, belki sağlam bir kara parçası bulur diye bırakırsak kendi haline, sevgisizlik ve yanlızlığının bedelini çok ağır öder. Eğer şanslı isek, bu bedeli biz sağken ödediğini görmeyiz, ama ya bir de şanssızsak, yavrumuzun gözümüzün önünde yok olduğunu görür ve yaşarken ölürüz....

Gazetelerde, televziyonlarda her gün onlarca gencin ölüm haberini izliyor ve üzülüyoruz.. İçlerinden hastalıktan ölenlere yazgı diyor vahlanıyoruz ama ya doğal olmayan yollarla ölenler... Hele de küçücük yaşında canına kıyanlar için içimiz kan ağlıyor...

Çocuklarımız bizden çok şanslı bir çok konuda, telefonları, bilgisayarları, internetleri var. (Elbette ekonomik imkanı olanlar için) Ama bir o kadar da şanssızlar, eve geldiklerinde kekler, poğacalar yapıp onları karşılayan anneleri, ellerinden tutup oyun parkına götüren babaları yok yanlarında... Anneler çalışıyor, eve geldiklerini telefonla haber veriyorlar, babalar çok çalışıyor, çünkü para lazım, daha iyi tatil, daha iyi telefon, daha iyi okul için para lazım... Sadece akşam uykuda sevdikleri çocukları var artık anne- babaların.

Çocuklarımız artık sadece bize bağımlı değiller günümüzde, dış dünyaya her şekilde çok açıklar, internet evlerine, odalarına kadar girip, bütün dünyanın sırlarını önlerine seriyor, televizyon hergün vahşet haberleriyle içlerini karartıyor, okul kapılarında bekleyen uyuşturucu satıcıları, kollarını açmış onları bekliyor..Yanlızlığa, ilgisizliğe ve sevgisizliğe mahkum çocuklar, çıkış noktası ararken, kendilerini tehlikelerin ortasında buluyor ve çaresiz çırpınışlarını göremeyen, seslerini duyamayan ebeveynlerinin ellerinden kayıp gidiyorlar. Ardından akan gözyaşı, bir kaç satır ve belleklerde kalan anılarıyla ebediyen yok oluyorlar...

Bugün size, dilim döndüğünce sevgiden söz etmek, konu ne olursa olsun dönüp dolaşıp sevgiye bağlamak istiyorum. Çünkü biliyorum ki sevgi, bir çok kilidin tek anahtarı... Sevgi çözümsüz bütün problemleri en kolaya indiren sihirli bir değnek... Ama her şeyde olduğu gibi sevgide tek başına yetersiz kalıyor... Sadece seviyor olmak yetmiyor çoğu zaman. Sevgiyi yaşamak, yaşatmak lazım. Usanmadan söylemek, göstermek lazım... Hepimiz sevgi sözcüklerinin çiçekler için bile ne kadar etkili olduğunu görüyor ve gözlemliyebiliyoruz. Sadece dilde değil, gönülde hissetmek lazım sevgiyi. Çocuğumuzu seviyoruz evet, bundan kimsenin şüphesi yok ama yeterince gösteriyormuyuz bunu sorgulamak lazım. Cılız sesine kulak veriyormuyuz, yoksa her zaman işimiz daha önce mi geliyor? Hırçınlıklarını şımarıklık sanıp dudak mı büküyoruz? Sonu gelmeyen isteklerinin sebebi, doyumsuzlukları neden? Neden tek dostları günlükleri ve biz neden onların aslında kim olduğunu sadece okuyunca anlayabiliyoruz? Hırslarımız, ben yapamadım o yapsınlarımızla onları batağa biz itmiyormuyuz? Belki de sadece ilgi ihiyaçları olan, yeni bir blujean yerine sadece bir kaç saat birlikte olmak istiyorlar belki, soruyormuyuz? Vaktimiz var mı? Parayı kim için kazanıyoruz? Daha iyi bir gelecek için mi? Yoksa küçük bedenlerini koyacak bir karış toprak, bir kaç metre kefen kumaşı alabilmek mi bütün derdimiz?

Bir psikiyatrist, çocuk sevgisini şöyle tanımlamıştı; “çocuk sabun gibidir, çok sıkarsan erir, serbest bırakırsan kayar, düşer elinden” ... Kayıp, düşmeden , yok olup gitmeden farkına varmalıyız çocuklarımızın. Onların yüzündeki hüzne, seslerindeki tınıya kulak vermeliyiz iş işten geçmeden...

Vakit çok geç olmadan, hayata kendimizi çok kaptırmadan, sevdiklerimiz elimizden uçup gitmeden, doyasıya sevmeli, vakit geçirmeliyiz çocuklarımızla...

Herkese sevgi dolu, huzurlu ve mutlu bir bayram ve her günü bayram çoşkusu içinde geçecek güzel bir yıl dilerim....

 
Toplam blog
: 15
: 521
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Kendimi bildim bileli yazmayı çok sevdim ben. Duygularımı en iyi ifade ediş şeklinin yazmak olduğ..