Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Küçük kız, nerdesin?

Küçük kız, nerdesin?
 

Bir gün yaşamın dakikalarından birinde rastladı ona kadın.  

Küçücük, kendine karşı bile sorumluluğu olmayacak yaştaydı.  

Her şeyle baş etmeye çalışırken, yok oldu etrafındaki muhafızlar.  

Yeni yeni çevrelerden, yeni yeni öğretilerle geçti uzun yılları.  

Hiç kimseyi gerçekten içine sindiremedi, hiç kimseyle kendi olamadı.  

Koskocaman gördüğü eller ve ayakların aslında kendininkinden bile küçük olduğunu fark ettiğinde büyümüşüm dedi.  

Büyümemişti aslında.  

Büyümeye çok hevesli olduğu için kendine çektiği malzemelerle oyalıyordu yaşamını.  

O bu oyalanmaya yaşam diyordu.  

Sonraları sorumlulukların altında ezilmeye başladı.  

Zoraki dayatılan, asla işine yaramayacak öğretilerden sonra onların sorumluluklarını da aldı.  

Anlamadığı bilmediği sadece olması gereken bu dediği her şeyi görev haline getirdi.  

Merak edip öğrenmeye başladığı her şeyden ona bir pay çıktı ve sen bunu da biliyorsun aslında diyen kocaman insanların arasında her şeye yetişme telaşına dönüştü yaşamı.  

Yıllar geçti aradan, yoruldu.  

Kendine sığınacak bir liman aradı.  

Gerçekten yaşamak istediği hayatı hayal etmeye başladı.  

Hayalleri ona çok uzak ve ulaşılmaz gelince vazgeçti.  

Kaldığı yerden devam etti yaşama.  

Hayatında sevdiği, koruduğu, sorumluluklarını aldığı insanların, aslında onu kullanma çabalarından boğuldu ama onunda onları kullandığını henüz anlayamıyordu.  

Ne acı geldi sonra ona her şey.  

Kendini herkes için bir şeyler yapmaya çalışan, herkesi mutlu edebilmek adına kendi mutluluğunu hor gören, onlar iyiyse ben de iyiyim demeye başlayan birine dönmüştü artık.  

Anlamıyordu, çözemiyordu, yoruluyordu ama yaşıyordu, yaşlanıyordu tüm bunların arasında. 

Kendini unuttu, hayatı unuttu, yalnızlığına büründü. 

Etrafında gelişen olaylara tepkisiz, sadece yaşıyordu.  

Nasıl olduğunu bilmeden, çabalıyordu.  

Nereden çıkacağını bilmediği bir şey bekledi hep. 

Ne zaman fark edeceğini bilmediği bir hengâmenin içinde, oradan oraya savruldu bedeni. 

Ruhunun da eşlik ettiği bu karmaşa, bitmek tükenmek bilmeyen soru işaretleri, koskocaman sandığı sorumluluklarıyla yaşamaya alıştı. 

Artık onun için gerçeğin ta kendisi, bu hayattı. 

Hayat dediğin böyle yaşanırdı. 

Aksini hayal etmek bile bencillikti onun için. 

Düşünmek bile aldatmak kadar ağır bir sendrom halini aldı. 

Yaşadı, yaşlandı, büyüdü ama eskileri hep unutarak ilerledi. 

Arada bir kaybettikleri aklına gelince, sadece gülümseyip geçti. 

Yaşanmıştı onlar ve öyle olması gerekiyordu. 

Kabullenmeyi çok iyi biliyordu, hatta bu konuda uzman bile sayılabilirdi. 

Kendi çapındaki çevresinde önemli biri olduğunu düşünmeye başladığı anda fark etti ne kadar küçük kaldığını. 

Ne kadar fazla büyüdüğünü düşündükçe o kadar küçüldüğünü anladı. 

Yaşadığını zannettiği bu süreçten hep bir kayıpla virgül atıyordu hayata. 

Para, sağlık, mutluluk, güven onun için hep anlık şeylerdi. 

Bir an kendini çok iyi ve mutlu hissetse, ananelerden kalma ne zaman ağlayacağım bakalım diye geçiriyordu beyninden. 

Sağlığının bozulmaya başladığını hissettiği anda şefkat arıyordu hep. 

O şefkatle kucaklandığında da acizliğinden dolayı gözyaşlarına boğuluyordu. 

Parasının çok olduğunu zannettiği anlarda deli gibi harcarken, aslında yapması gereken ödemeleri hatırladığında sanki dünya başına yıkılıyordu.  

Çıkar beklemeden ona sevgisini gösteren herkesin yanında kendini güvende hissediyordu ama sadece anlarda. 

Anlar onun hayatının küçük bölümlerini oluşturdu hep. 

Her yönüyle gördü sandığı yaşamda, yorgunum dediği bir anda tekrar karşılaştı onunla kadın. 

Kocaman bir gülümsemeyle konuştu, anlattı sandı tüm olanları. 

İyi olduğunu göstermeye çalıştığı anda beliriyordu bu gülümseyen ifade. 

Konuştular uzun saatler sürdü konuşmaları. 

Çok şey anlattılar birbirlerine, çok şey paylaştılar. 

Sonra kadın ona bir hikâye anlattı, acıklı ve hüzünlü bir hikâye. 

Durdu anlamaya çalıştı, bakışları değişti. 

Düşünmeye başladı, düşündü, düşündü. 

Sonra ona sen o benim tanıdığım küçük kıza ne yaptın? diye sorduğundaysa kadın, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. 

Çünkü o içindeki küçük kıza hiç iyi bakmamış ve onu yok saymıştı. 

O anda yüzünde beliren o yüzü, kadının ona ilk rastladığı yüzüyle aynıydı…
 

 
Toplam blog
: 33
: 611
Kayıt tarihi
: 05.05.09
 
 

Yazı genelde beni rahatlatır... Ancak yazabiliyorsam... Bazen içimde düğümlenir herşey... Bazen de ç..