- Kategori
- Tiyatro
Kukla Tiyatrosu
Gitmeyi hiç istemediğin bir yer vardır ama ayakların geri adım atsa da yola çıkmak zorunda kalırsın.
Görmeyi hiç istemediğin bir yüz, duymayı hiç istemediğin bir ses olabilir ama kocaman yutkunup, kendini onunla konuşurken bulursun.
Yapmayı hiç istemediğin bir iş olabilir ama elini, ayağını esir almış mecburiyet prangalarının gözetiminde kendini o işi yaparken bulursun.
Giymeyi hiç istemediğin bir kostüm olabilir ama zihninin karanlık köşelerinden gelen kimliği belirsiz suflör, gerekenin yapılmasını dikte ederken kendini düğmeleri iliklerken bulursun.
Garip bir çelişkiler yumağının ortasında elinde tuttuğunu sandığın her ipin, düğümü çözeceğini umarsın.
Kendini kukla gibi hissettiğin anlarda, bu tiyatronun senaristini arar, istemediklerini yapmaya zorlayan yönetmenleri tespit etmeye çalışırsın. Üzerlerine lanet yağdırdıkça prangalardan kurtulacağını düşünür, söylenmeye devam edersin.
Yönetmen rolünü verdiklerinin de aslında sıradan birer figürandan öte olmadığını çoğu zaman farkedemezsin.
Tiyatro sahnesine çıkmış herkesin sadece rolünü oynadığını farkettiğin anlarda çıkış yolu aramaya daha içten sarılırsın.
Eleştiri mikroskobunu kendine yöneltir, birşeylerin değişmesinin ancak kendi değişiminde yattığına inanırsın.
Kendini değiştirmek için verdiğin uğraş, tiyatro sahnesini daha belirgin kılar, kendi rolünü de oynayamaz olursun.
"Davranmaya mecburum" der, köşeye sıkışırsın.
İçinde bir yerlerde devam eden heyelanla ne rol kalır oynanacak ne de tiyatroyu izleme isteği..
Kukla olmayı kabul etmeyi denesen de, iplerin gerçekte kimin elinde olduğunu bir türlü bulamazsın.
İplerin kesildiği gün, beton içinden açmak için imkansız bir yol bulan bir ot gibi can bulacağına inanırsın.
Basıp geçtiğin basit bir otun günün birinde beklentilerini ifade edebileceğin bir anlama sahip olmasına şaşıp kalırsın.