- Kategori
- Tarih
Kuklalar ve kuklacılar

İpleri kimin elindeydi?
[Hitler ezik bir gençlik geçirmiş, ailesi Katolik olduğundan Protestan çevre tarafından aşağılanmış ve hor görülmüştü. Bir akrabası tarafından cinsel tecavüze uğradığı ileri sürülmektedir. Bunun sonuncunda kin ve intikam duygularıyla dolu olarak dengesiz, ateşli ve saldırgan söylemleriyle siyaset sahnesinde dikkat çekti ve hızla yükseldi. Ölmekten ve öldürülmekten çok korktuğu için muazzam bir koruma ordusu ve özel SS birliklerini kurdu. 1933de seçimle Almanya'nın başına geçtikten sonra Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevlerini “Führer” olarak kendinde topladı. Alman sanayi kuruluşları, iş adamları ve büyük burjuvazinin desteği ile 32 sene iktidarda kaldı. 1945de intihar ettiğinde arkasında yakıp yıkılmış bir Almanya, toplama kampları, milyonlarca ceset bırakmıştı. Alman halkı onu çok sevmiş ve Nazi öğretisini bir din gibi benimsemişti. Şimdi artık onu hatırlamak bile istemiyorlar.]
Kuklalar insanları güldürür, inanılmaz işler yaparlar. Kuklalar gülmez, konuşmaz, ağlamaz, bağırmaz acı çekmezler, duyguları yoktur. Ama biz onların güldüğünü, konuştuğunu, ağladığını, acı çektiklerini sanırız.
Eski zamanlarda kuklalar tahta kütüklerden yontularak yapılırdı. Kuklalar ister bezden olsun, ister poliüretan, ister plastik, ister metal, ister giyinik, ister çıplak, ister fötr şapkalı, ister üniformalı, ister takım elbiseli, ister mini etekli... Fark etmez. Süslenseler de, püslenseler de, ağızlarını oynatsalar da, gözlerini açsalar da kuklanın canı yoktur, ruhu yoktur.
Kuklacı onları istediği kılığa sokup iplerini çekerek istediği gibi oynatır. Biz ipleri görmeyiz, yada, görmek istemeyiz. Ancak, söz konusu olan el kuklası ise onun zaten ipi yoktur. Kuklacı el kuklasını eldiven gibi geçirip elleriyle oynatır.
Kuklacıları ise hiç görmeyiz. Perde arkasındaki kuklacı sahnenin üstünde ve halkın göremeyeceği bir yerde, kukla köprüsüne çıkarak kuklaları oynatır. Kuklacı oyun bittikten sonra en son sahneye çıkar ve alkışları alır. İşi biten aktör kuklalar bir kutuya konur ve gelecek gösteriye kadar orada tutulur.
Kuklalar bazan kukla olduklarını unutur. Kendiliklerinden bir şeyler yapmaya, bir şeyler söylemeye çalışırlar. Hatta ipler olmadan özgürce hareket edebileceklerine inanırlar, öyle ki, kuklacıya bile kafa tutmaya ve ondan bağımsız hareket etmeye kalkışırlar.
Bu kuklanın sonu demektir. Tarihin çöplüğü bağımsız olmaya kalkışan kukla paçavralarıyla doludur. Zamanı geldiğinde kuklacı yepyeni, çağdaş, postmodern, daha sevimli ve çekici kuklaları toplumun nabzına göre şerbeti ayarlayıp sahneye sürmeye başlar.
Her şeye rağmen kuklasız yapamayız işte. Kuklalar asla ölmez ve ölemezler. Çünkü onların canı ve ruhu yoktur. Ama biz öldüklerini zannederiz.
Biz toplum olarak kuklaları çok severiz. Onların eylem ve söylemlerini zevkle ve heyecanla izleriz. Sabah akşam onlardan söz ederiz. Çılgınlıklarına, cesaretlerine, giyim kuşamlarına, eylem ve söylemlerine hayran kalırız. Ve onlara benzemeye çalışırız. Sonunda hepimiz birer ipsiz kukla oluruz.