- Kategori
- Edebiyat
Külebi'yi anmak

Cahit Külebi
Sen Türkiye’sin
Sen Türkiye’sin, ulu bir ırmak / Yoksul ve çalımlı, aktıkça çoğalan / Ya da küçük bir ışık; ürkek, kimsesiz / Uzak dağ başlarında yapayalnız kalan. / Açsın sen, tokluk bilmezsin! / Çektiğin acının emciği yine acı. / Haşhaşsın, petrolsün, yağmursun / Öyle sorunlarsın ki, çözdükçe tükenmezsin. / Sen bir yarışsın, koşmayan atlarla. / Harmansın, düğensiz; teçsin, rüzgâr esmez. / Bir imge kuşusun sen, kanadın kırık. / Bir ağaçsın ki, çiçek açar da yemiş vermez.
Cahit Külebi
*
Cahit Külebi’yi yakından tanıdım. O beni sevdi, ben ona saygı duydum. Ankara’ya yolum düştüğünde TDK’na uğrardım. Trakya’da birlikte olduğumuz anlar oldu. Şiir kitabımda ‘Sunuş’ yazısı var. O sözcükleri okuduğumda mutlanırım!
20 Haziran 2011 tarihli Saatli Maarif Takvimi yaprağının arka sayfasında yukarıdaki şiiri göründe içim cızzz etti! Örnek aldığım ve etkilendiğim şairlerimizden Cahit Külebi’nin ölüm yıldönümü olduğunun ayırdına vardım.
O, 20 Haziran 1994’te aramızdan ayrıldı. Yalın şiir anlayışı, dupduru Türkçesi ile halk şiirimizi kendine özgü yorumlayarak çağdaşlığa taşıdı.
Şiirleri, dünden bugüne ve bugünden yarına bir nehir örneği akıp gitmektedir. Yazının sonunda verilen O’nunla ilgili Gonca Özmen’in kaleme aldığı özgün yazısını okurlarımla paylaşmak istedim:
***
" Ölümün soğuğundan şiirin sıcağına
Karacaoğlan'a 'bacanak' diye seslenecek kadar candan bir söyleyişi olan Külebi'nin şiirlerini her okuyuşumuzda, doğa ve insan sevgisindeki coşkusu, lirizmi, ince alay, kimi zaman da hüzün karşılar bizi.
1917 yılında, Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Çeltek köyünde doğan Cahit Külebi, 20 Haziran 1997’de Ankara’da öldü. Köy kökenli olması nedeniyle yakından tanıyıp özümsediği, “dul bir kadın kadar sıcak” bulduğu kırsal yaşamı, Anadolu halkının duyarlığını, sorunlarını ve acılarını gerçekçi bir çizgide, özgün konu-izlek ve benzetmelere dayalı olarak işledi.
İstanbul’a kamyonlarla taşınan kavunların kokusunu, dağ çeşmelerinin, mavi rüzgârların ve “Sivas Yollarında” geceleri giden kağnıların sesini duyurdu; köylerin, kasabaların “Hikâye”sini anlattı. Halk şiirinin söylemsel özellikleri, sesi ve motiflerinden, konuşma dilinin olanaklarından yararlanarak modern bir şiir yarattı. O, şiirlerinde kendinden söz ederken bile, uzak çağrışımlardan yararlanarak lirizmine toplumsal bir boyut kazandırmayı başardı.
Külebi, duyarlı, içten, yapmacıksız ve etkileyici söyleyişiyle; oldukça yalın dili ve özlü anlatımıyla şiirimize yeni bir ses, müzik ve renk getirmiştir. “Şiir Yöntemim” adlı şiirinde, kendi şiirini şöyle anlatır: “Saçılır kır çiçekleri / Ağzımı açtığım zaman. /…/ En çok yurdumdan söz ettim / Doğayla insanla içli dışlı /…/ İlk ustam oldu benim halk /…/ Köylü diliyle türkü çağırdım.”
Yer yer romantizme, kimi zaman anılarına uzanan bir duyarlıkla deyiş ve deyimlere yeni bağlamlarda yeni anlamlar yüklediği, az sözcük kullanarak zengin çağrışımlar yarattığı şiirlerinde, kullandığı kimi yerel sözcükler bile yabansı durmaz; şiirin dokusunda erir. Şiiri, “dil çalgısında yorumlanan bir musiki” olarak görür Külebi.Onu, “kırın tek şairi” sayan Cemal Süreya, “Cahit Külebi’de temel öğe müziktir. En olağan durumda en inanılmaz müziği uygulayan bir tutumu vardır” der.
Karacaoğlan’a “bacanak” diye seslenecek kadar candan bir söyleyişi olan Külebi’nin şiirlerini her okuyuşumuzda, onun doğa ve insan sevgisindeki coşkusu, lirizmi, sıkça başvurduğu ince alay ve kimi zaman da derinden duyumsattığı hüzün karşılar bizi. Bu nedenle olsa gerek, Orhan Veli, “Külebi’nin şiirlerini okumaya doyamıyorum” derken Cemal Süreya onun şiirlerini bitiriş ustalığına dikkati çeker: “Hiçbir şair bir şiiri bitirmeyi Cahit Külebi gibi bilemez.”
Nâzım dışında, Türk şiirinin dışarıda pek tanınmadığından söz eden İlhan Berk ise bir söyleşisinde Dağlarca, Anday, Külebi gibi şairlerin yapıtlarının Neruda, Ritsos, Seferis, René Char, Paz, Paul Celan, Georg Trakl gibi şairlerinkilerin yanına rahatça konabileceğini belirtir.
Külebi, ne yaşadığı dönemde şiirimizde ortaya çıkan yönsemelerden, değişim ve dönüşümlerden de Batı şiirinden de pek etkilenmemiş, şiirinin ana çizgisini, sesini ve kendine özgü havasını korumuştur. Anadolu ve halk için duygusal güzellemeler, övgüler düzmediği gibi, yapay acı ve politik başkaldırı şiirleri de yazmamış; yaşanandan, somut gerçekliklerden söz etmiştir.
“Kalıcı değiliz şu dünyada,” diyen ve “şairler gençken ölse daha iyi” dizesini yazan Külebi, son söyleşilerinden birinde, Enver Ercan’a, yazın dünyasının kendisine ve şiirine gerekli ilgiyi göstermemesi nedeniyle kırgınlığını dile getirmiş; “Altmış dokuz yaşındayım, sağlığımda bana gösterdiği tavır belli olan yazın çevremizin ölümümden sonra da ilgi göstereceklerini sanmıyorum” demiştir.
O, artık aramızda değil, ama şiirleri yanı başımızda. Bu bağlamda Cahit Külebi’yi yanıltmak, şiirlerini bir kez daha okumak için haziran iyi bir ay bence.”
*
- Gonca Özmen-Cumhuriyet, 20 Haziran 2011
– http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=254626
*