- Kategori
- Kültür - Sanat
Kültür Adamı “Olmak ya da olmamak”
Mustafa Kemal Paşa Kültür ve Sanat Derneği’nin çok beğendiğim çabalarından biri de çocuklarla ilgili olandır. Köy, kent, portreler, röportajlar derken ara ara da çocuklara ayırıyor zamanı. Bu çabanın çok özel bir önemi var. Çünkü çocuklar aynı zamanda bugünümüzdür. Onların bugününü iyi değerlendirmelerine, kültürel olarak da dengeli beslenmelerine fırsat vermezsek geleceğimizi emanet edemeyiz.
Böyle bir felsefeyle çocuk edebiyatı etkinlikleri düzenleyen Dernek ve onun Başkanı Kekil Şimşek, bir kez daha beni Mustafa Kemal Paşa’ya davet ederek çocuklarla buluşmamı sağladı.
Uzun yıllar çocuklara öğretmenlik yapmış olmamın yanı sıra, yazdığım yirmi dört kitabın on beşi onlar içindir. Ayrıca çocuk edebiyatının teorik ve bilimsel yanına da emek veren biri olarak bu buluşma iki özel nedenle benim için çok anlamlı oldu. Bunlardan biri, onlar için üzerinde yıllardır çalıştığım “Dinleme Kültürü” konulu konferansım, ikincisi de yazdığım kitapları anlatma ve imzalama şansı yakalamış olmamdır.
Ama bütün bu güzelliklerin paylaşılabilmesi için tek başına yazarın çabası yetmiyor. Yazar içi dolu bir vagon durumundadır. O vagonu çekip çocukların olduğu yere götürmesi gereken lokomotiflere gerek vardır. Mustafa Kemal Paşa bağlamında bu lokomotiflerden biri Kültür Sanat Derneği, diğeri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, üçüncüsü davet eden okulun müdürü ve dördüncüsü de o okulun öğretmenleriyle çalışanlarıdır. Sırasıyla anmak, çocuklarımız ve ülkemiz adına teşekkür etmek istiyorum. Organizasyonu Dernek yaptı, İlçe Milli Eğitim Müdürü Abülgani Artan himaye etti, Atatürk İlköğretim Okulu Müdürü İsmail Balım özel ilgi gösterdi, yardımcıları Aysun Burhan, Erkan Demirali ile Ergün …………… Memur Nazan Ağaoğlu ve okulun öğretmenleri destek verdi. Etkinliklerimizin bir arasında Rasim …………… ‘ın çay ikramını aldım. Her birine saygılarımı, sevgilerimi sunuyor, içtenlikle teşekkür ediyorum. Rasim öğretmen birkaç yıldan beridir çalışmalarına hayran olduğum; çevre sorunlarına duyarlı, Patikalar Dergisi’nin köy incelemelerine emek veren, köyde müze kuran, öğrencilerini de bu felsefe ve donanımla eğiten bir öğretmen, yazar, derlemeci. Kendisine şunu önerdim, Mustafa Kemal Paşa Belediyesi’nin de duymasını istiyorum: “Köydeki müzeyi, Belediye’nin yapmayı planladığı Kültür Merkezi’ne taşıyın; kent kültürüne dair tarihi nesneleri de içine katarak, Mustafa Kemal Paşa’ya yakışır, gelişmiş bir müze oluşturun.
Kekil Şimşek’in Mustafa Kemal Paşa için ciddi bir tarihi şans olduğuna tarihin kendisi tanık ve yazıyor. Çünkü onbeş yıldır oraya ışık taşıyor. Konserlerden, imza etkinliklerine, kitap yayımından köy kültürleri incelemelerine, portreler değerbilirliğinden yazan çizenlerin ürünlerine dergide yer vermeye, on şairi birden ilçe halkıyla buluşturmaktan çocuklara kitap ve yazar taşımaya kadar geniş bir yelpazede tek başına bir belediye gibi, bir devlet gibi çaba harcayarak bir kültür tarihi oluşturuyor ve bütün bunları yazarak, yazdırarak kaydını tutuyor.
Geçen yıl Mevlana İlköğretim Okulu’nda aynı etkinliği yaşamıştık, o okulun, aynı zamanda bir kültür adamı olan Müdürü Hasan Başkanı’ı asla unutmayacağım. İkinci kezdir de yazıyorum. Yazdığımın tarihe bir kayıt ve kültür belleğimize bir not olduğunun bilincindeyim. Bu kez de Atatürk İlköğretim Okulu’nun alçakgönüllü ve konuksever Müdürü İsmail Balım‘ı tarihe ve kültür belleğimize kaydediyorum. Her ikisinin de hakkı oldu bu.
Çünkü hangi okulda Okul Müdürü bu tür sanatsal etkinliklere ilgi göstermişse etkinlik o denli verimli ve düzeyli; hangi Müdür ilgisiz kalmışsa başarısız olmuştur. Örneğin bundan yalnızca üç hafta önce Bursa’da nüfusu açısından büyük bir okulun davetlisiydim; ancak okulun bayan Müdürü etkinliğe ilgi göstermemiş olacak ki, salona gelen çocukların başında (bir ikisi dışında) öğretmenleri gelmemiş, çocuklar önceden güdülenmemiş ve ben de onların nabzını tutamamıştım. Son bir örnek de şu; toplamı yaklaşık olarak yüz elli kadar olan iki gurupla söyleşmiş olmama karşın yalnızca dört kitap imzalayabilmiştim. Sonuç olarak kendimi, sanatımı, kitabımı, öğrencileri ve hatta o müdürün payına düşen kadarıyla kültürümüzü sahipsiz görmüş, üzülmüş ve okulu terk etmiştim. Çok düşündüm, bu kaydı da düşmeli miyim diye eğitim ve kültür tarihimize? Başka örnekler de var. Örneğin yine Bursa’da nüfusu birkaç bini bulan bir ilköğretim okulunun müdürü, bir vesileyle, “çalışmalarını biliyorum, çok takdir ediyorum, ama davet edemiyorum; çünkü hoş karşılanmıyor” diye hastalıklı bir gerçeği hastalıklı bir tarzda dile getiriyor. Yazık! Bir başka Müdür iki kez davet edip iki kez erteledikten sonra, ortalardan kayboluyor. Yazık! Erki özünde olmayanlara değil koskocaman bir okulu, yüzlerce, binlerce çocuğumuzu, üç koyunu bile emanet etmemeliyiz. Şimdilik isimlerini vermemek üzere bunların kaydını tutmalıyım, diye karar verdim sonunda. Çünkü bu aynı zamanda ülkemizin ve geleceğimizi ilgilendiren bir sorundur.
Yeniden Atatürk İlköğretim Okulu’na dönersem… Etkinliğe Okul Müdürü İsmail Balım’ın özellikle katılması, yardımcılarının ve öğretmenlerinin de katılması sonucunu getirdi. Öyle olunca, salona kalabalık gruplar almamıza karşın etkinliğimiz oldukça başarılı geçti. Hatta olsa da o kadar başarılı! Benim konuşmam, her oturumda alnımdan şıpır şıpır terler akacak kadar hararetli, verimli ve düzeyli geçti. Her oturumda öğrenciler pek az okulda gördüğüm kadar çok değerlendirme konuşmaları yaptılar, sorular sordular ve o oranda da kitap imzalattılar. Her şey bu kadar da değil; Okul Müdürü İsmail Balım bütün gün zamanını bana ayırarak saygınlığını daha da arttırdı, hürmet, ilgi ve saygı göstererek bana, sanatıma, kitaplarıma, öğrencilerine, kültürümüze ve böylece ülkemize sahip çıktı.
Osmanlı’yı Bursa’dan yöneten yedi padişahın hemen hemen hepsi şairdi. Hepsi şairleri, yazarları, ozanları, kültür insanlarını korumuş, kollamış, Bursa’da devinimli ve nitelikli bir kültür-sanat atmosferinin oluşmasına katkı yapmış, özellikle kendisi de has şair olan ve Muradî mahlasıyla şiirler yazan II. Murad çeviri ve telif eserleri kitap olarak yayımlatarak çıtayı daha da yükseltmiştir. Dikkat; yüz yıl kadar süren bu atmosfer, Osmanlı kültür-sanat tarihi içinde en değerli yapıtların zamanla Bursa’da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin Vefeyetnâmeler (ölmüşler biyografisi), Şuara Tezkireleri (şiir antolojisi), Şehrengîzler (kent övgüleri), Divanlar (kapsamlı şiir seçkileri) bunların Bursa’ya özgü olanlarıdır. Çok daha dikkat çekici olan da şu ki, oluşan ve yüzyıllarca niteliği düşürülmeden sürdürülen Bursa edebiyat-sanat ortamı, Bursa’nın da ülkemizin de “ilk hikâye”sinin (16. yy.) yazıldığı yer olmuştur. Bu hikâyenin adı “Hikâye-i Dendaniyye”, diğer adıyla “Hikayet-i Anabacı”, yazarı da Vahdiî’dir.
Nereden nereye, değil mi? Ama böyle. Bireylerin, toplumların ve ülkelerin yüz akı bilim ve sanat böyle oluşuyor çünkü. Yöneticisi, bilim adamı, yazarı, üreticisi, sahiplenenleriyle birlikte.
Önceki birkaç yazımda değinmiştim; Mustafa Kemal Paşa son yıllarda tarihi bir dönemi ve dönemin kültür kadrosunu yaşıyor. Ülkemizdeki hangi ilçenin Kültür-Sanat Derneği gibi bir kültür-sanat örgütü, Patikalar gibi bir dergisi, kültürüne ve kültür insanlarına ait peşpeşe yayımlanan kitapları ve bunca kısa sürede bunca kültür, sanat, bilim etkinlikleri var? Bırakalım ilçeleri, kaç ilimizde var? Kaç ilimiz bir anda on şairi birden halkıyla buluşturabiliyor? Kaç ilimiz her ay köylerini ekiplerle adım adım gezerek, kültürünü iğneden ipliğe inceleyip yazıyor, dergisinde yayımlıyor, sonra da kocaman kitaplar olarak yayımlayabiliyor?
Ve kaç okul müdürü öğrencilerini kültürel, ama özellikle de sanatsal güzelliklerle buluşturuyor? Bu sorunun yanıtını vermeden aradaki durağa bir bakmalıyız. Kaç okul müdürü kitap okuyor, tiyatroya gidiyor, resim sergisi geziyor? Bu alışkanlıkları olmayan okul müdürünün okulunu herkes terk eder. Şair de, yazar da, bilim de, sanat ta, kitap ta… Çünkü bu tür müdürler küçük çantalı öğretmenin müdür olmuş halidir. Çantasına sigara, telefon ve çakmaktan başka şey sığmaz, onlar da saygıya değer şeyler değildir. Kısacası çantası küçük öğretmen ve onun müdür olmuş hali saygıya değer değildir. Onların öğretmenlik yapmaya da hakları yoktur, müdürlük yapmaya da. Çünkü tıpkı doktorluk gibi, onların ham maddesi insandır, yani çocuk ya da genç, yaşamdır. Doktorun hatası hemen, eğitimcinin hatası yavaş yavaş öldürür. Bu yüzden insan yaşamıyla oynayamayacakları işler yapmalıdırlar. O zaman kitap okumaya da, sanat izlemeye de gereksinmeleri olmaz. Yani yapabilecekleri şeyler vardır elbet; örneğin koyun çobanlığı, bahçıvanlık, marangozluk gibi. Hatta balıkçılık bile yapabilirler.
Son söz: Mustafa Kemal Paşa’da güzel insanlar, güzel şeylere önderlik ediyor, güzel şeyler yapıyorlar. Kutluyorum.