- Kategori
- Bilim
Kültür ve uygarlık - 4

ATATÜRK'ÜN KULTÜR VE UYGARLIK ANLAYIŞI...
Atattürk'ün kültür ve uygarlık anlayışını doğru bir şekilde ortaya koyabilmek için, dönemin siyasal ve toplumsal koşullarını göz önünde tutmak gerekir diye düşünüyorum.
Atatürk'ün, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, kültürden çok uygarlıktan söz etmesi, 1930'lu yıllarda da da kültürün ulusallık boyutuna ağırlık vermesi bu koşulların gereğidir.(Bu yıllar, Avrupa'nin Türkiye'yi köksüz, kültür ve uygarlığı olmayan bir toluluk olarak gördüğü yıllardır)
Atatürk'ün, politik görüşlerinden soyutlanmış kültür anlayışı, kültürü "insan olabilmenin bir unsuru" olarak görmesidir. Bu görüşünü de şu şekilde açıklamaktadır:
"Kültür; okumak, anlamak, görebilmek görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı eğitmektir...Kültür, doğanın yüksek verimliliklerinden mutlu olmaktır. Bu ifade içinde çok şey saklıdır; temizlik, saflık, yükseklik, insanlık, vb...Bunların hepsi insanlık nitelikleridir."(1)
Atatürk'ün bu açıklamaları, bir kültür tanımı değildir; yalnızca bu konudaki düşünceleridir. Çünkü, bu sıralarda hala, II.Meşrutiyet döneminin Ziya Gökalp ile şekillenen kültür-uygarlık anlayışı tartşılmaktadır. Neyin kültür neyin uygarlık olduğu konusunda henüz bir anlayış birliği oluşmamıştır.
Batılılaşma taraftarları arasında bulunmayan, daha çok İslamcılar arasında görülen "manevi medeniyet" ve "maddi medeniyet" ayrımını alıp onu "hars" ve "medeniyet" ayrımı şekline sokarak, birini "ulusal" diğerini "uluslararası" olgular olarak değerlendiren Ziya Gökalp'in düşüncelerine karşı olan Atatürk(2), tüm değişim eylemlerini - o gün için çağdaş gördüğü - Batı kültür ve uygarlığına yönelik olarak gerçekleştirmek istediğinden, bu şekil tartışmaları gereksiz görmüş ve bu iki kavramın birlikteliğini dile getirmiştir.
Atatürk'ün bazan "kültür" bazan da "uygarlık" sözcüğünü kullanmasının nedeni, kültür ve uygarlık zıtlaşmasını ortadan kaldırmak, bu iki kavramın birbirinden ayrılmasının güç ve gereksizliğini belirtmek içindir.
Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında, "Ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir. Bir ulusun ilerlemesi için tek uygarlığa ortak olması gerekir(Atatürk'ün bundan sonraki sözlerine baktığımızda, dediği tek uygarlığın Batı uygarlığı olduğunu anlıyoruz. cd) Osmanlı İmparatorluğu'nun düşüşü, kendisini...Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz...Uygarlığa girmeyi arzu edip de, Batı'ya yönelmemiş ulus hangisidir?"(3) gibi sözleriyle "kültür" yerine "uygarlık" sözcüğünü kullanmıştır.
Atatürk'ün bu yaklaşımı, bazı Türkçü ve İslamcıları ürkütmeden Batı tarzı değişimlere uyum sağlamalarını kolaylaştırmak amacına yöneliktir. Çünkü, bu iki görüş taraftarları, Batı'nın kültürüne "hayır" demekle birlikte Batı kültürünün, özellikle bilim ve teknolojiyi kapsayan maddi yanına, diğer bir deyişle uygarlığına "sıcak" bakmaktadırlar.
Atatürk, böylece, kültür sözcüğünü kullanmadan, kültürü de içine alan bir uygarlık anlayışı ile, sosyal değişmelere karşı olanların tepkilerini önlemeye çalışmıştır.
Atatürk'ün, uygarlık dediği ve çoğu zaman da "çağdaş uygarlık" diye nitelendirdiği, binlerce yıl süren gelişmeler sonunda insan aklının, bilim ve teknolojinin katkısı ile ortaya çıkan, bütün insanlığın eseri ve malı olan olgudur. Çünkü her her uygarlık ya da kültür bir sentezdir. Bu nedenle, Batı uygarlığı ya da kültürü, yalnızca Batı toplumlarının değil, tarih boyunca sayılamayacak kadar çok toplumun ve ulusun katkısı ile oluşmuştur.
Atatürk, Batı'yı ve Batı uygarlığını bu şekilde değerlendirmekle, "uygarlık ya da başka bir deyişle evrensel kültürün oluşumunda bizim de katkımız vardır. Öyleyse bunu almakta bir sakınca yoktur" demeye getirerek, Batı'ya karşı olanları Batı'ya yaklaştırmaya çalışmıştır.
Kültür ya da uygarlık konusunda uluslar arasındaki fark, yalnızca derece farkıdır. Atatürk, " ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız"(4) derken, kültür ve uygarlığı ayırır gibi görünse de, aslında kendi deyişi ile "yüksek ve şamil harsı(yüksek ve geniş kapsamlı kültürü )(5) ulaşılacak hedef olarak göstermektedir.
Türk toplumunu, Doğu uygarlık dünyasından (o gün için) çağdaş gördüğü Batı uygarlık dünyasına taşımak isteyen Atatürk, "Biz, Batı uygarlığını taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya uygarlık düzeyi içinde benimsiyoruz"(6) diyerek Batı'yı olduğu gibi almak yerine, onun akıl ve bilimi esas alan çağdaş ilkelerini ulusal değerlerimiz ile kaynaştırarak, ulusallığımızı evrenselleştirermek istemiştir. Atatürk, böylece, ulusal kültür ile evrensel kültür, yani bir anlamda uygarlık arasındaki köprüyü kurmuştur.
Atatürk'ün, kültür ve uygarlık konusundaki görüşlerini özet olarak vermeye çalıştım. Bana kalırsa, Atatürk bu konuda da, Atatürk'ü anlatan bloglarımda da belirttiğim gibi "zaman ve zemin koşullarında" hareket etmiş; kimi zaman "kültür", kimi zaman "uygarlık" ve kimi zaman da "kültür yani uygarlık" diyerek bu kavramları hem birbirinden ayırmış, hem birbirine yaklaştırmış hem de iki kavramın bir ve aynı şey olduğunu söylemiştir.
Atatürk, hepimizin bildiği gibi bir bilimadamı değildir. Atatürk'ün bu konudaki düşünceleri, tamamen zamanın politakasının gereği olan bir yaklaşımdır.
Daha fazla ayrıntıya girmeden ve biraz da okuyucularımın canını sıkmadan bir sonuca gitmeye çalışayım.
Sonuç olarak, kültür ve uygarlığın birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki kavram olduğu; daha doğrusu iki kavramın çağrıştırdığı - politikanın dışında çoğu kültürbilimcinin de katıldığı şekilde - tek bir olgu olduğunu kabul etmenin doğru olacağını düşünmekteyim. Ancak, bu kültür ve uygarlık birlikteliğini, tek bir evrensel ve egemen kültür üzerinde görmek yerine farklı toplum kültürlerinin çağdaş niteliğe ulaşan yanlarının toplamı olarak düşünmek yerinde olur sanırım.
Bütün etkileşim ve değişmelere karşın her kültürün kendine özgü bir uygarlığı olduğu, bunun kendi toplumunu aşıp tüm insanlığa yayıldığında evrensellik ya da çağdaşlık niteliği kazandığı görüşü, genel anlamda doğru sayılabilir. Böylece ulusal değerler ve çağdaş ilkeler toplamı, her bir toplum için çağdaş kültür olur.
cdenizkent
(1) Ayşe Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1959, ss.261-262
(2) Nitazi Berkes, batıcılık Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, 1965, s.108
(3) M.Kemal Atatürk, Söylev ve Demeçler, Cilt III, s.91
(4) M.Kemal Atatürk, A.g.y. Cilt II, s.318
(5) Ayşe Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk'ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1969, s.267
Atattürk'ün kültür ve uygarlık anlayışını doğru bir şekilde ortaya koyabilmek için, dönemin siyasal ve toplumsal koşullarını göz önünde tutmak gerekir diye düşünüyorum.
Atatürk'ün, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, kültürden çok uygarlıktan söz etmesi, 1930'lu yıllarda da da kültürün ulusallık boyutuna ağırlık vermesi bu koşulların gereğidir.(Bu yıllar, Avrupa'nin Türkiye'yi köksüz, kültür ve uygarlığı olmayan bir toluluk olarak gördüğü yıllardır)
Atatürk'ün, politik görüşlerinden soyutlanmış kültür anlayışı, kültürü "insan olabilmenin bir unsuru" olarak görmesidir. Bu görüşünü de şu şekilde açıklamaktadır:
"Kültür; okumak, anlamak, görebilmek görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı eğitmektir...Kültür, doğanın yüksek verimliliklerinden mutlu olmaktır. Bu ifade içinde çok şey saklıdır; temizlik, saflık, yükseklik, insanlık, vb...Bunların hepsi insanlık nitelikleridir."(1)
Atatürk'ün bu açıklamaları, bir kültür tanımı değildir; yalnızca bu konudaki düşünceleridir. Çünkü, bu sıralarda hala, II.Meşrutiyet döneminin Ziya Gökalp ile şekillenen kültür-uygarlık anlayışı tartşılmaktadır. Neyin kültür neyin uygarlık olduğu konusunda henüz bir anlayış birliği oluşmamıştır.
Batılılaşma taraftarları arasında bulunmayan, daha çok İslamcılar arasında görülen "manevi medeniyet" ve "maddi medeniyet" ayrımını alıp onu "hars" ve "medeniyet" ayrımı şekline sokarak, birini "ulusal" diğerini "uluslararası" olgular olarak değerlendiren Ziya Gökalp'in düşüncelerine karşı olan Atatürk(2), tüm değişim eylemlerini - o gün için çağdaş gördüğü - Batı kültür ve uygarlığına yönelik olarak gerçekleştirmek istediğinden, bu şekil tartışmaları gereksiz görmüş ve bu iki kavramın birlikteliğini dile getirmiştir.
Atatürk'ün bazan "kültür" bazan da "uygarlık" sözcüğünü kullanmasının nedeni, kültür ve uygarlık zıtlaşmasını ortadan kaldırmak, bu iki kavramın birbirinden ayrılmasının güç ve gereksizliğini belirtmek içindir.
Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında, "Ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir. Bir ulusun ilerlemesi için tek uygarlığa ortak olması gerekir(Atatürk'ün bundan sonraki sözlerine baktığımızda, dediği tek uygarlığın Batı uygarlığı olduğunu anlıyoruz. cd) Osmanlı İmparatorluğu'nun düşüşü, kendisini...Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz...Uygarlığa girmeyi arzu edip de, Batı'ya yönelmemiş ulus hangisidir?"(3) gibi sözleriyle "kültür" yerine "uygarlık" sözcüğünü kullanmıştır.
Atatürk'ün bu yaklaşımı, bazı Türkçü ve İslamcıları ürkütmeden Batı tarzı değişimlere uyum sağlamalarını kolaylaştırmak amacına yöneliktir. Çünkü, bu iki görüş taraftarları, Batı'nın kültürüne "hayır" demekle birlikte Batı kültürünün, özellikle bilim ve teknolojiyi kapsayan maddi yanına, diğer bir deyişle uygarlığına "sıcak" bakmaktadırlar.
Atatürk, böylece, kültür sözcüğünü kullanmadan, kültürü de içine alan bir uygarlık anlayışı ile, sosyal değişmelere karşı olanların tepkilerini önlemeye çalışmıştır.
Atatürk'ün, uygarlık dediği ve çoğu zaman da "çağdaş uygarlık" diye nitelendirdiği, binlerce yıl süren gelişmeler sonunda insan aklının, bilim ve teknolojinin katkısı ile ortaya çıkan, bütün insanlığın eseri ve malı olan olgudur. Çünkü her her uygarlık ya da kültür bir sentezdir. Bu nedenle, Batı uygarlığı ya da kültürü, yalnızca Batı toplumlarının değil, tarih boyunca sayılamayacak kadar çok toplumun ve ulusun katkısı ile oluşmuştur.
Atatürk, Batı'yı ve Batı uygarlığını bu şekilde değerlendirmekle, "uygarlık ya da başka bir deyişle evrensel kültürün oluşumunda bizim de katkımız vardır. Öyleyse bunu almakta bir sakınca yoktur" demeye getirerek, Batı'ya karşı olanları Batı'ya yaklaştırmaya çalışmıştır.
Kültür ya da uygarlık konusunda uluslar arasındaki fark, yalnızca derece farkıdır. Atatürk, " ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız"(4) derken, kültür ve uygarlığı ayırır gibi görünse de, aslında kendi deyişi ile "yüksek ve şamil harsı(yüksek ve geniş kapsamlı kültürü )(5) ulaşılacak hedef olarak göstermektedir.
Türk toplumunu, Doğu uygarlık dünyasından (o gün için) çağdaş gördüğü Batı uygarlık dünyasına taşımak isteyen Atatürk, "Biz, Batı uygarlığını taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya uygarlık düzeyi içinde benimsiyoruz"(6) diyerek Batı'yı olduğu gibi almak yerine, onun akıl ve bilimi esas alan çağdaş ilkelerini ulusal değerlerimiz ile kaynaştırarak, ulusallığımızı evrenselleştirermek istemiştir. Atatürk, böylece, ulusal kültür ile evrensel kültür, yani bir anlamda uygarlık arasındaki köprüyü kurmuştur.
Atatürk'ün, kültür ve uygarlık konusundaki görüşlerini özet olarak vermeye çalıştım. Bana kalırsa, Atatürk bu konuda da, Atatürk'ü anlatan bloglarımda da belirttiğim gibi "zaman ve zemin koşullarında" hareket etmiş; kimi zaman "kültür", kimi zaman "uygarlık" ve kimi zaman da "kültür yani uygarlık" diyerek bu kavramları hem birbirinden ayırmış, hem birbirine yaklaştırmış hem de iki kavramın bir ve aynı şey olduğunu söylemiştir.
Atatürk, hepimizin bildiği gibi bir bilimadamı değildir. Atatürk'ün bu konudaki düşünceleri, tamamen zamanın politakasının gereği olan bir yaklaşımdır.
Daha fazla ayrıntıya girmeden ve biraz da okuyucularımın canını sıkmadan bir sonuca gitmeye çalışayım.
Sonuç olarak, kültür ve uygarlığın birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki kavram olduğu; daha doğrusu iki kavramın çağrıştırdığı - politikanın dışında çoğu kültürbilimcinin de katıldığı şekilde - tek bir olgu olduğunu kabul etmenin doğru olacağını düşünmekteyim. Ancak, bu kültür ve uygarlık birlikteliğini, tek bir evrensel ve egemen kültür üzerinde görmek yerine farklı toplum kültürlerinin çağdaş niteliğe ulaşan yanlarının toplamı olarak düşünmek yerinde olur sanırım.
Bütün etkileşim ve değişmelere karşın her kültürün kendine özgü bir uygarlığı olduğu, bunun kendi toplumunu aşıp tüm insanlığa yayıldığında evrensellik ya da çağdaşlık niteliği kazandığı görüşü, genel anlamda doğru sayılabilir. Böylece ulusal değerler ve çağdaş ilkeler toplamı, her bir toplum için çağdaş kültür olur.
cdenizkent
(1) Ayşe Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1959, ss.261-262
(2) Nitazi Berkes, batıcılık Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, 1965, s.108
(3) M.Kemal Atatürk, Söylev ve Demeçler, Cilt III, s.91
(4) M.Kemal Atatürk, A.g.y. Cilt II, s.318
(5) Ayşe Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk'ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1969, s.267