- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kumar
Beş yaşında bile değildim belki!
Annem kolumdan tuttu, bir kahvehanenin önüne kadar yürüdük.
‘Gir bak bakalım içeriye dedi, bak bakalım, baban kâğıt oynuyor mu?’
Kahvehanenin, kapısında durdum, sigara dumanın oluşturduğu sis tabakasının içerisinde babamı arıyorum.
Başka arkadaşların babaları da orda, beni görünce babama seslendiler ‘İsmail; bizim Ali gelmiş’
Babamın kâğıt oynadığı masaya kadar yürüdüm.
Babam hafif telaşlı,
Nerden aklıma geldiyse, babamın kulağına eğildim.
‘Annem dışarıda seni bekliyor baba dedim’.
Babam, oyun oynadığı arkadaşlarından sakladığı kâğıtları açtı, masaya bıraktı.
Beraber kahveden çıktık.
Annemle, babam benim yanımda hiçbir şey konuşmadılar.
Eve kadar beraber yürüdük. Ben sokakta kaldım, onlar tek katlı evimizin kapısından içeriye girdiler.
Sonrası sanırım kızılca kıyamet…
Yazdığım balık hikâyelerinden, balığa olan tutkumu biliyorsunuz.
Müsait olduğunda babamla da gidiyoruz balığa, deniz balıkçılığını pek beceremese de akarsu ve göl balıkçılığında uzman sayılır.
Yine böyle, balık avlamaya gittiğimiz bir gün.
Can sıkıntısından mı bilmem.
O günü anlatmaya başladı.
‘Çok kaptırmıştım kendimi kumara, çalışırken saatleri sayıyordum. Aldığım maaşı da hiç eve getirmeden oyuna verdiğim oldu.
Tam kendimi kaybetmek üzereyken annenle geldiniz kahveye…
O günden sonra çok düşündüm.
Hem sizden utandım, hem de kahvedeki arkadaşlarımdan.
Oynamadım bir daha
Böyle itiraf anlarında, insanlara soru sormamak gerektiğini, yaşadığım yıllar öğretti bana.
‘Nasıl kurtuldun bu illetten’ diye sormak istedim. Kelimeler dilimin ucuna kadar geldi soramadım.
Geçen gece evdeyim, Soner Yalçının Efendi 2 adlı kitabını okuyorum.
Ev telefonu çaldı.
Eşim baktı telefona, yakın bir akrabamızın eşi telefondaki.
Benimle konuşmak istiyormuş.
‘Hayrolsun’ deyip elimdeki kitabı mutfak masasına bırakıp
İçimdeki kıpırtılarla, aldım telefonu.
Hal hatır faslından sonra, ağzındaki baklayı çıkardı kadıncağız..
Bizim akraba sabaha kadar eve gelmiyormuş, cep telefonunu da kapatıyormuş.
Evde deli oluyormuş kadın. Bu gecede iş çıkışı telefon etmiş ‘ben gecikeceğim’ diye. Sonrada kapatmış telefonunu
Nereye takılıyor? diye sordum
‘Derneğe takılıyor olabilir’ dedi kadın ‘ben gideceğim ama çok ayıp olacak, sen bir gidip bakıp bana telefon etmesini söyler misin?’
Hay Allah!
Hiçte sevmem bu işleri, fakat tamam dedim bir kere.
Giyinip çıktım sokağa.
Hafif yağmur atıştırıyor,
Tesadüfen derneğe gitmiş gibi yapacağım. Direk olayı anlatsam eşiyle arası bozulacak. Beni aradığı için kızacak, biliyorum.
Derneğin kapısından içeriye girdim.
Bu sefer Annem dışarıda değil.
Ben beş yaşında bile değilim.
Dernekte beni tanıyan ‘bizim Ali geldi’ diye seslenen de yok.
Sigara dumanın oluşturduğu sis tabakası içinde, yaşı bana yakın olan akrabayı arıyorum.
O da, elindeki kâğıtları arkadaşlarından saklıyor.
Kulağına eğildiğim an, neler olacağını biliyorum…
Yalnız başıma çıkıyorum, dernekten.
Dışarıda hafif yağmur atıştırıyor.
Montumun yakalarını kaldırıyorum, bir sigara yakıyorum.
Cep telefonu ile kadını arıyorum.
Telefon çalıyor.
Telefon açılıyor.
O hiç konuşmadan
Eşin dernekte yok diyorum……