Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '13

 
Kategori
İnançlar
 

Kur'an’da kadın tesettürü hakkında

Kur'an’da kadın tesettürü hakkında
 

benden


KUR'AN'I KERİM  "İKRA (OKU) " emriyle başlıyor ... Okumanın bu kadar kolaylaştığı bir zamanda okumamak bence Kuran’ın en başa aldığı ibadete isyan sayılmalıdır. Eh, okuyalım gayri!
 
Önce “oku” der Kur'an
Oku bakalım
Tanrıdan şeytandan
Bil bakalım
Aklından doğandan
 
İnsanlıktan oku döne döne üç kere
Düşün bir daha düşün
Sonra aşk ateşinden üfür kalbine
Gelsin tutuşma vaktin
Kalmaya zerre karanlık
Yanmalı bilgelik
Saçlarının diplerine kadar aydınlık…
 
 
Dini konular inanç ve gelenek temelli olduğundan dinsel bir davranışta bilimsel özellik aramak anlamsızdır. Fakat kutsal kitaba uygunluk bilgisi aranabilir. Yorumlamalardan çıkardığım bilgiye göre kadının başörtüsü takmaması Kur'an'ı inkârdan sayılmıyor. Bu durumda başörtüsü, kadının tesettür anlayışının tercihine kalmış bir giyimin parçası olmaktadır. Başı açık kadının Müslümanlığı da en az başı örtülü kadınınki kadar değerli olabiliyor. Öyleyse, “kadının başını örtmesi Kuran emri midir, yoksa değil midir” soru totemi etrafında dönenerek Müslümanlık dansı etmenin de bir anlamı yok.
 
Bendeki algısına göre, Özdemir İnce başörtüsünün Kur'an emri olmadığı savıyla sanki başörtüsünün inanca dayalı bir giyim kuşamı olmadığının tescilini istemektedir. Böylece kadının başını örtmesine bir gerekçe kalmayacağını ve Türkiye’nin daha modern görünümlü olacağını düşünmektedir. Ancak unutuyor ki inançtan olmasa bile, başörtüsü gelenekten gelen bir giyim kuşamıdır. Gelenekten olmasının bir mahzuru yokken bunun inançtan olmasının nasıl bir mahzuru olabileceğini çözemedim. Başörtüsü özgürlüğünü “dini bir inanç gereği olduğu veya olmadığı” savıyla kısıtlamak laikliğin ne gereği ne zaferidir; aksine laikliği örseleyen çok sakat bir yaklaşımdır. Çünkü laiklik insan toplumunun iyi ve güzel bir gelecek yapmasına engel olmayan her inancın yaşam biçimini özgürleştirmekle yükümlüdür.
 
Bence inancın özgürlüğü sadece toplumsal tehdit olmasının somut belirtilerine bağlı koşullamayla kısıtlanabilir. Örneğin, burkanın görünür kimlik tanımını yok edişi toplum güvenliğini tehdit edebilir somut bir araç olarak kullanılabileceği gerekçesiyle kadının burkayla toplum içine çıkması yasak edilebilir. Bunun dışında herkes inancının “mankeni” olmakta özgürdür.
 
Muharrem Soyek
 
 ***
Özdemir İNCE yorumu:
 
BÖYLE bir yazıyı benim yazmak zorunda kalışım İlahiyatçılar, din bilginleri açısından utanç verici. 
Aptal yerine konulmaktan hoşlanmadığım, ayrıca meraklı biri olduğum için işin aslını araştırdım. 
Şansım yaver gitti, birkaç okurum gereksinim duyduğum bazı bilgileri ulaştırdılar bana.
Nûr Suresi 31. Ayet'in birçok çevirisini; Fransızca, İngilizce ve Almanca çevirilerini karşılaştırdım. 
Bu karşılaştırmanın sonucunda 31. Ayet'in Türkçe çevirisinin aslına uygun yapılmadığı sonucuna vardım. 
Bu sonuca varmamda, Paris üniversitelerinin birinde Arap Edebiyatı ve Kültür Tarihi öğreten bir şair ve filozof, Tunuslu arkadaşımın büyük yardımları oldu. 
Arkadaşım, bu ayetin çok önemli üç sözcüğünün kesin anlamlarını araştırarak bana bilgi verdi. 
Buna göre, Nûr Suresi 31. Ayet'te üç önemli sözcüğün Türkçe anlamını yazıyorum: 
* Farj (tekil); Furuj (çoğul): (Sözlük adıyla): Erkek ve kadın cinsel organı. 
* Jayb (tekil); Juyub (çoğul : (Sözlük adıyla): Meme, göğüs. 
* Himar (tekil), Humur (çoğul): İslam öncesi dönemde Arapların giydiği giysinin bir parçası (dokuma, bez parçası). (Başörtüsü ile kesinlikle ilişkisi yok.)
 
MEMELERİNİ ÖRTSÜNLER!
 
Buna göre daha önce de yazmış olduğum gibi Nûr Suresi 31. Ayet'i şöyle çevirmek gerekiyor:
 
"Söyle inanan kadınlara: 
Harama bakmaktan sakınsınlar ve cinsel organlarını saklasınlar? 
Örtülerini göğüsleri (memeleri) üzerine vursunlar?"
 
Söz konusu ayetin örtmekle ilgili bölümünün Arapçası şöyle:
 
"Vel yadribne bihumûrihinne alá juyubihinne" 
(En doğrusu ki örtülerini göğüsleri (memeleri) üzerine vursunlar)
 
Tunuslu filozof ve şair arkadaşımın belirttiği gibi örtünün (himarın) 
başörtüsü ile herhangi bir ilişkisi yok, giysinin (Muharrem Soyek algısına göre "kendinden") bir parçası”.
 
Özdemir İNCE
 
(alıntı kaynağı; By aira – 07 Mart 2013 Posted in Kültür/Sanat : http://www.turkishnews.com/tr/content/2013/03/07/nur-suresinin-dogru-cevirisi/ )
 
***
(Kuşkumun notudur: Alıntı yaptığım kaynaktaki Özdemir İnce imzalı yazıda, imam hatip öğrencilerinin diğer liselilerle eşit koşullarda üniversiteye giriş hakkını Türkiye’yi “Türbanistan” yapacak zihniyetin yükselişi gören paragraf ve Cengiz Çandar’a cevap niteliğindeki özel not, sanki siyasi bir maksada hizmet üzere konunun özünden uzaklaşmış bir sonradan ekleme gibi durmaktadır)
 
* * *
 
Aslında inanca bağlı bir konudaki tekil doğruluk gerçeği çoğu zaman aklın bilgiyi yorumlamadaki taraflı niyetinden ibaret kalmıştır. Süleyman Ateş, kadın tesettürünün totemi yapılan başörtüsünün dinsel kavramında daha esnek bir yorumlama yapmaktadır; yani, tutucu bir bağlayıcılık niyeti sergilemiyor. Arapça’daki “himar” ve başörtüsü olarak çevrilen onun çoğul hâli “humur” hakkında verdiği bilgi kanımca yorumlama keyfiyetine daha hoş görülü kalıyor:
 
Muharrem soyek
***
 
Prof. Süleyman Ateş
posted in GİYİM. Alıntı kaynağı adresi: http://www.erdemyolu.com/giyim/giyim-prof-suleyman-ates.html
      
“Humur (24Nur/31’de geçen başörtüsü veya örtü diye çevrilen sözcük) himârın çoğuludur. Örtmek, anlamındaki hamr kökünden yapılmış isim olan himâr, aslında örtü demektir. Fakat örfte kadının başörtüsünün adı olmuştur. Acaba himâr kelimesi, Kur’ân indiği dönemde bu özel anlamı kazanmış mıydı, yoksa Kur’ân döneminden sonra mı kelimeye bu özel anlam verildi, bilemiyorum. Ceyb, gömleğin göğüs yırtmacıdır. Örtülerini yaka¬larının üstüne koysunlar.” cümlesinde eğer himâr kelimesi, özel anlamıyla değil de genel anlamı olan örtü mânâsında ise, âyette, kadınların, örtülerini yaka yırtmaçlarının üstüne koymaları emredilmektedir. Bu durumda saçtan ve saçın örtülmesinden söz edilmemiştir. Buna göre âyette saçların değil, göğsün örtülmesi emredilmiş olur. Ama eğer himâr’a, başörtüsü anlamı sonradan yüklenmemiş de Kur¬’ân’da bu özel anlamda kullanılmış ise, -ki kanâatimiz böyledir- bu takdirde kadınların, baş örtülerini, yakalarının üstüne koyup gerdanlarını kapat¬maları emredilmiştir. Bu takdirde himâr saçları kapatan başörtüsüdür. Zaten Kur’ân’ın indiği dönemde hür ve özellikle aristokrat kadınların, başlarını örttükleri muhakkaktır. Binaenaleyh kelimenin, Kur’ân’da bu anlamda kullanılmış olduğu ihtimali güçlüdür.” (Prof. Süleyman Ateş’in Kur’an Ansiklopedisi’nin “Örtünme” bölümü)
 
“Hz. Ömer, başörtülü gördüğü bir cariyenin başından örtüsünü çıkarttırmıştır. Eğer başörtüsü takmak dinin temel görevi olsaydı, cariyeye de örtünme gereği getirilirdi. Oysa cariyenin örtmesi gereken yerler, aynen erkekler gibi göbekle diz kapağı arasıdır. Yani cariyenin göğüsleri dahi örtünme kapsamı dışında tutulmuştur. Neye göre? Geleneğe göre… Yoksa Kur’ân’da hür ve cariye ayırımı yoktur. O halde bugün takılmasa da olur. Çünkü Kur’ân, “Sözü yani Kur’ân’ı dinleyip onun en güzeline uyanlar”ı övmektedir. “Demek ki Kur’ân’ın da bütün emirlerini uygulama gereği getirilmiyor, zamanın şartlarına en uygun olanına uymak da yeterlidir. Hepsini yapamıyorsak, hepsini terk etmemiz doğru olmaz. Yapabildiklerimizi yaparız” derseniz bu bir yorumdur. Ama “baş örtüsü diye bir şey yoktur” gibi sözler ciddiyetten uzaktır. Benden böyle bir şey beklemeyiniz. 70 yaşımdan sonra insanların hoşuna gitsin diye gerçeklere ters şeyler söylemem, söyleyemem.” (Eski Diyanet İşleri başkanı Süleyman Ateş-Vatan Gazetesi–06.04.2007)
***
Benim algıma göre, Süleyman Ateş kadının başörtülü veya başörtüsüz iyi bir Müslüman olabileceğini vurgulamaktadır. Durum buyken, başörtüsü veya onun zamane biçimi türban hakkında memleketi kurtaran “İslamiyette başörtüsü var-yok” vaazları vermenin de bir anlamı kalmıyor. Bana göre, ancak laikliği bozan bir siyasete taraftar yapma niyeti başörtüsünü inanç eksenli bir döngüyle yorumlar. Laik düşünce başörtüsünün bir inanç gereği olup olmadığıyla asla ilgilenmez. Bendeki aydın algısı başörtüsünü özgür yaşam biçiminin inanca bağlı bir unsuru olarak yorumlamalıdır. Yani, başörtüsünün dini bir tesettür gerekçesi olup olmadığını atlayıp, toplumsal iyileşmeye ve güzelleşmeye katkısı ve kösteği üzerine kafa yormalıdır. Köstekse hukuki tedbir alınabilir; köstek değilse ve hatta katkı veriyorsa bireysel yaşam biçimi olarak özgürleştirilmelidir. 
 
Muharrem Soyek
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..