Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Kürdistan yolunun ufak tefek taşları (2)

Yola çıktık “Kürdistan”a da, bu yolun sonu nereye varacak? Vardığımız nokta hoşumuza gidecek mi? Onun için, “Kürdistan” yolunda taştan taşa atlayarak biraz halihazırdaki durum, biraz alternatifler üzerinde ve sonuçlar üzerinde fikir jimnastiği yapalım ki, zihnimiz açılsın, sonra “tüh..tüh..nasıl da düşünemedik !” demeyelim.

Avrupa’daki son araştırmalar farklı etnik kökenden gelen, evinde ülke dilinden başka bir dil konuşulan ailelerin çocuklarının eğitimde açık ara başarısız olduğunu gösterdi. Bu örnekten biz de kendimize ders çıkarırsak: Türkiye’de, evde zaten Kürtçe konuşan, okulda Kırmançi ve Zazaca olarak iki ayrı lehçe olan Kürtçe (Irak’ta konuşulan Kürtçe Soranidir. ) dilinde eğitim alan çocukların Türkiye’de Türkçe eğitim yapan üniversitelere girme şansı da daha az, okjulu terk etme oranı daha yüksek olmayacak mıdır? Ya da eğitim dili sadece Kırmançi olursa, örneğin K.Irak’ta veya Elazığ-Tunceli’de Kırmançi bilmek ne işe yarayacaktır?
Veya hiç bir zaman devlet dili olmamış, eğitimde, sanatta, bilimde kullanılmamış bir dil olan Kürtçe eğitim veren bir üniversite olsa bile hangi kitaplardan ve hangi öğretim üyelerinden ne kadar öğrenecekleri, Türkçeyi doğru dürüst konuşamadan kendi şehirleri dışındaki bölgelerde nasıl iş bulup, hangi işte çalışabilecekleri de hesaba katılmakta mıdır?

Türkçe bilmeyen insanların olması toplumsal birliği engellemeyecek, paralel toplumların oluşmasına yol açmayacak mıdır? Avrupa’daki Türklerin bir kısmı bir gün nasıl olsa Türkiye’ye geleceklerini düşünüp, yaşadıkları ülkelerde entegre olmamayı sorun olarak görmemektedirler. Türkiye Kürtlerin de ülkesi değil midir? Onlar çoğunluğa uyum sağlamazlarsa gidecekleri bir yer var mıdır?

İddiaya göre Türkiye’de 20 milyon Kürt kökenli insan yaşamaktadır. Güneydoğu Anadolu’nun nüfusu ise 5–7 milyondur. Yani Kürtlerin yarısından çoğu Türkiye’nin başka şehirlerine dağılmış durumdadır. Terör nedeniyle Güneydoğu Anadolu’dan ayrılan yüz binlerce insan Kürtçe konuşabilecekleri ve çocuklarının Kürtçe eğitim görebilecekleri K.Irak’a değil, Türkiye’nin diğer şehirlerine yerleşmişlerdir. Avrupa ülkelerinde yaşayan Kürt kökenli bir milyondan fazla insan vardır. Hepsinin çocukları yaşadıkları ülke dilinde eğitim görmektedir. Sadece belli bölgede Kürtçe eğitim vermenin yararı nedir? Kürtlerin olduğu her yerde okul kurma olanağı var mıdır? Ayrıca Zazaca konuşanların durumu ne olacak? Onları Kırmançi öğrenmeye zorlamak veya görmezden gelmek doğru mudur?
İmam Hatipler için mücadele verenler çocuklarını Mısır’a, El- Ezher’e din eğitimine değil, ABD’ye gönderiyorlar. Kırmançi eğitim başladığında o okullara gidecek olanlar kimlerin çocukları olacak?

Bölgede Kürtçe bilmeyen olmadığı için Kürtçe kurslarına giden olmamıştı. Balon yine patlarsa, Kürtçe eğitime talep olmazsa bunca kargaşanın ve kıyametin mazereti ne olacak?

Ülke genelinde, çocuğuna daha iyi bir gelecek sağlamak için gücü yeten özel okullara çuvalla para döküyor. Yüz binlercesi 1-2 çocuk yapıp, karı-koca çalışıp çocuklarının yarınlarını kurmaya çalışıyorlar. Bugün batıdaki, büyük şehirdeki akraba çocukları okurken, kendisine taş attırılan, büyük olasılıkla hiç okumayarak veya Kürtçe eğitim inadıyla eğitimini tamamlayamayacak, meslek sahibi olamayacak çocuk, yarın kendisine taş attıranlara domates ve çürük yumurta atarsa suçlu kim olacak?

Çok eşli evlilikler, 10-20 çocuklu aileler, işsizlik, özellikle kız çocuklarını okula göndermede isteksizlik, eğitimsizlik, başlık parası, kan davası, namus cinayetleri, zorla evlilikler vb. gibi taş devrinden kalma adetlerin İslam kılıfına uydurularak insanları rehin alması, aydın kılığında gezen veya bölgenin seçilmiş yöneticileri olan Kürtçülerin sorunu değilmiş gibi gözükmektedir. Onlar kimin vekilidirler? Tahıl ekenin mi, mayın döşeyenin mi?

Türkiye’nin batısında, kuzeyinde, güneyinde de hala sadece eşekle gidilebilen köyler vardır. Türkiye’nin Doğusunda ve Güneydoğusunda yüzlerce yıldır birlikte yaşayan, kız alıp veren Türkler, Araplar, Lazlar, Çerkezler, Lezgiler, Acemler, Karapapaklar, Gürcüler, Türkmenler de vardır. (En yoğun Kürt nüfusunun yaşadığı Güneydoğu nüfusunun içindeki Kürt nüfus oranı %57’dir. Gösterilmeye çalışıldığı gibi tamamı Kürt değildir.) Ama insanlar eline silah alıp dağa çıkmıyorlar. Bölgenin ve insanının gelişmesini, refahını, mutluluğunu isteyenler “Baba beni okula gönder” gibi kız çocuklarının eğitimini teşvik ve okul yaptırma kampanyalarını düzenliyor ve destekliyorlar. Yine, eğitim amaçlı burs veren sivil toplum kuruluşlarında çalışan insanlar özellikle geri kalmış yörelerde çocukların eğitimine destek olmaya çalışıyorlar. Ka-der gibi gönüllü kuruluşlar insanların derdine dermen olmaya çalışıyor.

Bölge milletvekillerinin bu konularda elle tutulur, uygulanabilir, kapsamlı projelerinin olmamasını, sadece kafayı Kürtçeye, Öcalan’ın saçına, keyfinin yerinde olup olmamasına takmalarını ve geri kalan her şeyi detay olarak görmelerini kendileri anlasa da çoğunluk anlamıyor.

Yine Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler okullara Türkçe dersi konulması, -çoğunlukla, Türkiye’ye dönmeyi veya çocuklarına gelecekte Türkiye’de çalışma olanağı çıkabileceğini düşünenler- çocukların Türkçeyi gereğince öğrenmesi için dernekler kurarak, yetkililere dertlerini anlatmaya çalışarak demokratik ve barışçıl yöntemlerle çaba vermektedirler. Ama eline silah alıp, beline bomba bağlayan, “Türk çocuklarına Almanca vd. dilleri öğreten faşistler“ oldukları iddiasıyla öğretmenlere saldıran veya okul yakan yoktur. Bu yüzden ana dilde eğitim hakkı için olduğu iddiasıyla insan öldürenlerin mantığını da anlayamamaktadırlar. Kürtçüler bu konuda hata üstüne hata yapıp şiddeti ve nefreti tırmandırarak hedefe ulaşacaklarını zannetmektedirler.

Kürtçüler, yaptıkları provokatif eylemlerde, kadınları ve çocukları ön sıralara dizerek güvenlik güçlerine kalkan olarak kullanacak kadar bayağılaşmaktan utanmamaktadırlar. Kadınları, “Çocuklarımızı öldürmeyin!” diye bağırtacak, Apo’nun saç tıraşı için sokağa dökecek ikna gücüne de sahiptirler. Ancak hiç birinin aklına, aynı kadınlara, ”Önlerinde yaşayacak kocaman bir hayat bulunan evlatlarınızı dağa göndermeyin! Bölgenin öğretmene, doktora, eğitimli insan gücüne, terör yüzünden kaybedilen zamanı telafi etmek için kesin huzura ve çok çalışmaya ihtiyaç var.” demek akıllarına gelmemekte, ikna yeteneklerini bu konuda kullanmakta gönülsüz davranmaktadırlar.

Avrupa’da da (İspanya, Belçika, İtalya vb.) ayrılıkçı gruplar vardır. Ancak bu gruplar zengin kesimi oluşturup, zenginlikleri çoğunlukla paylaşmak istemedikleri için ayrılıkçıdırlar. Türkiye’nin denize açılan bölgeleri daha zengin, dağlık ve soğuk olan Doğusu, çorak Güneydoğusu ise yoksuldur. Kürtçü milletvekillerinin istediği gibi Türkiye eyaletlere ayrılırsa veya bölgesel özerklikler olursa bölgeler arası zenginlik farkı iyice artmayacak mıdır?

Kürtçü milletvekillerinin, Kuzey, Marmara, Ege, Akdeniz bölgesini içine alan bölgeler iyice zenginleşip, “Kürdistan” o insanların gözünde yük olmaya başlar, oradan kurtulmak, azalan nüfus ve artan varlıkla AB seviyesine gelip, Doğu ve Güneydoğu’ya kaynak aktarmak istemezlerse uygulayacakları bir “B” planı var mıdır?

Şimdiye kadar birlik korunmuş, PKK ayrılıkçı örgüttür, Türk-Kürt kardeştir denmiştir. Prensipte PKK ve yandaşları dışında kimsenin ayrıcalık talebi olmadığı kabul edilmiştir. Ayrımın sınırı çizilip, adı konunca bu büyü bozulur, “kendileri öyle istediler” diyerek, “biz” ve “ötekiler” için temel oluşturup ayrımın bu kez gerçekten başlama olasılığı nedir? Bu şekilde gelinen noktada elde edilecek kazanç, yaratılan ayrımcılığa, bir başka deyişle atılan taş, ürkütülen kurbağaya değer mi?

“Bağımsız Kürdistan”ın neye benzeyeceğini ve nüfusunun kaç kişi olacağını anlamak için belki K.Irak’a komşu olan, Hakkâri, Şırnak bölgesinde deneme yapmak faydalı olacaktır. “Te Ce” kimliğini istemeyenler, “Bağımsız Kürdistan “isteyenler, Öcalan’ın uzaktan kumanda ile yönettiği “PKK” tarafından yönetilmek isteyenler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılıp-kendi başlarının çaresine bakmak ve ancak vize alarak Türkiye’ye gelebilmek şartı ile- o bölgeye gönderilebilirler. O bölgede yaşayanlardan Türk kalmak isteyen, T.C. vatandaşlığını benimseyenler ise, Türkiye’nin başka bölgelerine yerleştirilir. Böylece, gitmek isteyenler gider. Kalanlar da artık başlarında terör ve baskı belası olmadan yaşamaya başlar, huzura kavuşurlar. Böyle bir denemeye değmez mi?

Projeye göre, “Bölgenin kaynakları bölgenin olacak, yönetiminde bağımsız olacak, Ankara gerekli yatırımları yapmaya, maddi desteği vermeye ve ödemeleri yapmaya devam edecektir.” Yani, hop tereyağlı ballı ekmek! Buna göre, Ankara tereyağını, balı ve ekmeği gönderecek, PKK-DTP-ağa-şeyh ekibi isterse ekmeği olmayana sadece kuru ekmek verecek, birilerini cezalandırmak isterse onlara ekmek de vermeyecek, canı isterse zaten hepsi olana tereyağını ve balı çokça verecek, Ankara sadece seyredecek ve hiç bir şeye karışmayacaktır!

(Bu kötümser ve abartılı bir senaryo gibi gözükse de temelsiz değildir: Bugün K. Irak’ta, “ABD askerleri ülkeyi terk ederse kendilerini koruma güvencesi” vermelerini talep eden yöneticileri olan, ABD çıkınca ayakta duramayacağı belli olan ve belki Türkiye destek olabilir diye düşünülen, “özgür” bir Kürt devleti kurulmaya çalışılmaktadır. Türk dostu ve düşmanı, Türkmen düşmanı, PKK dostu ve düşmanı, Arap dostu ve düşmanı, şimdilik ABD dostu ve yarın belki düşmanı olup olmayacağı belli olmayan, devlet yöneticileri olan Talabani ve Barzani, iki büyük aşiretin reisidir. K. Irak’ta yönetici olan Barzani’nin, henüz ortada kabul edilmiş, tüm yetkileri kendisine devredilmiş bir devlet yokken, şahsi servetinin 3 milyar dolara ulaştığı, Barzan aşiretine haraç vermeden bölgede hiç bir iş yapılamadığı belirtilmektedir. Öcalan’ın yapısı ve DTP’lilerin “şef”e bağlı yapıları, PKK’nın istediğinden zorla para alması, dükkânları açtırıp kapattırması, farklı düşünene, eleştirene tahammül edememesi onları “hain”, “işbirlikçi” vb. ilan edip yok etmesi gidişatın aynı yönde olacağını göstermektedir.)

Merkezi hükümet tarafından bölgeye aktarılan kaynakların, ne kadarının halkın ihtiyaçlarını tamamlamaya harcandığı, ne kadarının “buharlaştığı” belli değildir. Yapılan yardım miktarı ile yatırımlar ve hizmetler karşılaştırıldığında, ortaya çıkan sonuç gönderilen paranın büyük kısmının yerel yöneticiler ve ağalar elinde yok olduğudur.

Terörün Türkiye’ye maliyeti 300 milyar doların üstündedir. Bölgeye yapılan ve yapılması planlanan barajların toplam maliyeti 30 milyar dolardır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 11 ilin, devletin toplam vergi gelirleri içindeki payı ise, sadece %2’dir. Devlete kişi başına 2, 9561 lira katkı sağlayan İstanbul’da devletin kişi başına yaptığı harcama 368 liradır. Devlete kişi başı 232 lira destek veren Tunceli’ye devletin kişi başı harcaması 2, 154 liradır. Devlete kişi başı 47 lira katkısı olan Hakkâri’ye devletin yaptığı kişi başı harcama 1, 1154 liradır. Yani, bölgeye her türlü destek ve yatırım diğer bölgelerde çalışanların ödediği vergilerden yapılmaktadır.

Türkiye’nin Güneydoğusunun ayrılması Türkiye ekonomisi için büyük bir kayıp değildir. Ama bölge insanı için kayıptır!

Özerklik, çıtanın bir basamak daha yükselmesine neden olacaktır. İkinci aşama olacak bağımsızlık ve Türkiye’den toprak koparıp, ” Büyük Kürdistan” kurulması Türkiye’ye zarar vermez. Türkiye’nin doğusunda sorunlu komşuları ile arasında, denetleyebileceği zayıf bir tampon devlet kurulmuş, bölgenin maddi yükünden de kurtulmuş olur. Ama asıl sonuç bu bölgede ikinci bir Filistin yaratmak, aynı topraklar için yine iki halkın birbirini öldürmesi olacaktır. Zaman zaman Ermenilere “Büyük Ermenistan”, zaman zaman da Kürtlere “Büyük Kürdistan” olarak ikram edilen toprakların yüzde doksanı aynı illeri kapsamaktadır. Anadolu’nun Güneydoğu bölgesi bazılarına göre “Büyük Kürdistan”ın, bazılarına göre “Büyük Ermenistan”ın, bazılarına göre Fırat nehrine kadar “Vaat edilmiş topraklar” olarak “Büyük İsrail”in sınırları içinde kalmaktadır! (Konu ile ilgili olarak bkz. blog:Türk-Ermeni barışı neden gerekli? Ayrıca, blog: Son imparatorluk: Globalizm)

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..