- Kategori
- Ekonomi - Finans
Küresel ekonomi üzerine

<ı>Ekim 2008 Tahminlerim
2008 yılında global finansal krizi olarak baslayan ekonomik sorunlar 2009 yılında sadece finans sektörüyle kısıtlı kalmayarak küresel bir ekonomik krize dönüştü. Benim de 2008 yılı Ekim ayında yazdığım yazıdaki tahminlerimden özellikle kısa vadede etkili olması beklenenlerinin gerçekleştiği ama diğerlerinin henüz gerçekleşmemesine rağmen 2010 yılında hala takip edilmesi gereken gelişmeler olduğu görüldü.
İlk yazımda, 2009 içinde bu mali sektör sıkışmasının tüketici iştahını kısacağını ve bu nedenle 2009 yılında geniş kapsamlı bir ekonomik krizin beklenmesi gerektiğini belirtmiştim. Gerçekleşmelere baktığımızda, 2009 yılında daha önce gelişmiş ülkelerin mali sektörlerinde baslayan krizin önce bu ülkelerde yatırımı azalttığı, sonra bu etkinin tüketici talebine yansıdığı görüldü. Bu noktadan sonra kriz gelişmiş ülkelerle kısıtlı kalmadı, çünkü bir çok yükselen ekonomi ihracatlarında ve doğrudan yabancı yatırımında azalma yaşadı. Talebin düşmesiyle petrol dahil emtia fiyatları düşünce, ham madde ihraç eden ülkeler de daha önceki yıllarda yaşadıkları büyüme oranlarını yakalayamadı.
2009 yılı ile ilgili bir diğer tahminim ise krize neden olan mali sektörde reform arayışları olacağı ve bu konuda Avrupa katı düzenlemeler isterken Amerika'nın daha çekingen davranacağı yolundaydı. Bu ikilikten dolayı hala küresel finans aktörlerinin nasıl denetleneceği hakkında kesin bir uzlaşmaya varılmadı. Lehman Brothers'ın çöküşünden iki seneden fazla geçmiş olmasına rağmen mali sektörün nasıl düzenleneceği hala kafalarda bir soru işareti yaratıyor. Obama yönetimi açıkladığı planda “kaybedilemeyecek kadar buyuk” (<ı>too big to fail) finans kurumlarının engellenmesi için boyut limiti koymaktan bahsettiyse de bu limitin nasıl işleve gecirelecegi açıklık kazanmadı.
Diğer tahminlerim ise 2009 yılında gerçekleşmemiş olmalarına rağmen hala akıllarda tutulması gereken tahminler. Bunlardan birincisi mali krizin kapsamlı ekonomik krize dönüşmesiyle beraber özellikle zayıf demokrasilerin ve totaliter rejimlerin siyasal sorunlarla karşılaşacağıydı. Kriz bir çok ülkede seçim yoluyla hükumet değişikliklerine yol açtı. Özellikle Avrupa ülkelerinde seçmenin siyasal yelpazenin sağına doğru kaydığı görülüyor; Fransa ve Almanya'dan sonra İngilterede de muhafazakarların iktidarı kazanması bekleniyor. 2009 senesi içinde yarim asırdır aynı parti tarafından yönetilmekte olan Japonya'da bile seçimlerde kazanan partinin değiştiği görüldü. Fakat henüz ekonomik krizden kaynaklanan rejimsel sorunların görüldüğü önemli bir vaka olmadı. Bu konuda krizden çıkışın düz “V” seklinde mi olacağı yoksa “çift dip”li bir sekil mi göstereceği önemli. Şu anda yaşanan umut ortamı bir ekonomik yavaşlamayla daha kesintiye uğrarsa, krizin politik sonuçları kendini gösterebilir.
<ı>Ülkelerin Para ve Maliye Politikaları
Bir diğer tahminim ise 2009 yılında yasanan krizden nasıl çıkıldığı ve bunun sonuçları ile ilgiliydi. Özellikle buyuk ekonomiler kamu harcamalarını artırarak ve zor durumdaki bankalara doğrudan devlet yatırımı ile, hem kredi piyasalarını tekrar isler hale soktular hem de azalan tüketici harcamalarının yerini kamu harcamalarıyla doldurmaya çalıştılar. Bu teknik işe yarasa da önemli bir yan etkisi artan bütçe açıklarıydı. Ekim 2008'deki yazımda bu tekniğin zaten yüksek oranda borçlu olan ABD için risk taşıyabileceğini söylemiştim. Fakat hala rezerv para birimi olarak Amerikan Dolar' i kullanılmasından dolayı ABD hazinesi düşük faiz oranlarına rağmen borcunu finanse etmekte zorluk çekmiyor. Önümüzdeki yıllarda diğer küresel güçlerin alternatif rezerv para birimlerine yönelme arzuları gerçeğe dönüşürse ABD için yüksek kamu borcu ve düşük tasarruf oranları sürdürülebilir olmayabilir.
Krize karşı kullanılan para ve kamu harcaması politikalarının, bu politikaları uygulayan ülkelere buyuk maliyetleri var. Şu anda küresel ekonominin durumunu, aldığı ilaçlarla ayakta duran bir sporcuya benzetirsek, ekonominin ilaçlarla uzun vadede ayakta kalması ilaçların yan etkilerinden dolayı imkansız. Nasıl bu sporcu ilaçları ne zaman keseceğini ve önce hangi ilacı keseceğini iyi hesaplamalıysa, dünya çapında hükumetler ve merkez bankaları kurtarma paketlerini geri çekerken zamanlama ve stratejiye çok özen göstermeli. IMF gelişmiş ülkelere kurtarma paketlerinin geri çekilmesi için 2011 yılını beklemelerini tavsiye etti. Hala tüketici harcamalarının yükselmeye başlamadığı Amerika ve Avrupa'da hükumetlerin bu sene de oynaması gereken buyuk rolleri var. Olumlu göstergelerden dolayı tüketimin halihazırda yükselmeye başladığı Brezilya, Meksika ve Hindistan gibi ülkeler, zaten yüksek olan kamu borçlarını da düşünerek 2010 yılı içinde bütçe açıklarını azaltmaya başlayacaklardır. İrlanda, Yunanistan ve Portekiz gibi kredi notları düşen ve borçlarını finanse etmekte ciddi sorunlar yasayan ülkelerin ise bu konuda manevra kabiliyetleri oldukça kısıtlı. Bu ülkelerin bir an önce bütçe açıklarını kontrol altına alması gerekiyor. Kamu harcamalarının bu ülkelerde azaltılmaya başlaması küresel ekonomiye küçük şoklar halinde etki edecektir. Olayın para politikası kısmına gelindiğinde ise, öncelikle tüketici talebinin yükselmeye başladığı yükselen ekonomilerin faiz oranlarını yükseltmesi bekleniyor. Çin geçtiğimiz günlerde bankaların rezerv zorunluluklarını artırarak bunun ilk sinyallerini vermeye halihazırda başladı.
<ı>Hantallaşan Avrupa Ekonomisi ve Borç Krizi
Krizi yenmek için kullanılan bütçe açıklarının yarattığı sorunlar geçtiğimiz haftalardaki Yunanistan-Euro kriziyle maddeleşti. Yunanistan GSYH'ya oranı yüzde 13 düzeyinde bütçe açığı ve yüzde 12 düzeyindeki cari açığı ile kendi kendini finanse etmekten şu anda çok uzak. Benzer bütçe açığı ve kamu kesimi borcu sorunları yasayan Portekiz ve Irlanda'nın da yardim istemesi bu noktada beklenebilir. Bu ülkeler düşük kredi notlarından dolayı borçlanırken yüksek prim oranlar vermek zorunda kalıyorlar. Ayrıca Yunanistan'dan baslayan bu borç krizinin sadece Yunanistan'ı ilgilendirmemesinin birçok nedeni var. Yunan hükumeti basta Yunan ama hemen ardından da Avrupa bankalarına yüksek oranlarda borçlu, Amerikan Goldman Sachs bankasına da yüksek düzeyde borcu olduğu biliniyor. Bu nedenle Yunanistan'ın borçlarını ödeyemeyeceğini açıklaması Lehman Brothers'dan daha buyuk bir finansal aktörün batması anlamana gelir. Bu noktada Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin Yunanistan'ı kurtarmak zorunlululuğunda olduğu görünüyor. Bu Yunanistan krizinin bütün dünyaya yansıyan sonucu ise birikmiş kamu borcu yüksek olan İngiltere, İspanya, İrlanda gibi ülkelerin yatırımcı güvenini kaybetmemek için borçlanmalarına çok dikkat etmesi gerektiği. Türkiye bu konuda bütçe açığı yüzde 5.5'e yükselmiş olsa da düşen cari açığı sayesinde düşük risk taşıyor. Türkiyede sorun daha çok iç borçlanma sorunu olarak çözülebilir.
Avrupa'nın mali sorununu daha kalıcı kılan ise Avrupa ekonomisinin hızla hantallaşması. Avrupa ekonomisi hantallaştıkça büyüme oranları düşmekte, hükumetler artan kamu harcamalarını finanse edememekte. 2000 yılında Lizbon hedeflerinde Avrupa Birliği 2010 yılı itibariyle dinamik, rekabetçi, ve sürdürülebilir büyüme sağlayan bir ekonomi olmayı hedefliyordu. Gecen 10 yıl içinde bu hedefler yolunda Avrupa önemli bir yol katedemedi. Bunun önündeki en buyuk engel ise Avrupa'daki seçmenler olarak görülüyor. Bati ve Kuzey Avrupa seçmenlerinin çoğu rekabetçi ve dinamik bir ekonomide yasamaktan ziyade haftalık çalışma saatlerinin kısa kalmasını, issizlik yardımlarının yüksek olmasını tercih ediyor. Bu nedenle gerekli reformlar politikacılar tarafından dile getirilemiyor. Yunanistan'dan baslayan Euro bölgesi krizinin AB için bir uyandırma etkisi yaratması Avrupa ülkelerinin çıkarına olur, ama seçmenlerin önceliklerinin önümüzdeki 5 yıl içinde değişeceğini beklemiyorum.
<ı>Türkiye ve Geleceğe Bakış
Türkiye konusunda ise son zamanlardaki politik Iran-Suriye-Türkiye yakınlaşması ve Türkiye'nin başarisiz 2009 ekonomik performansı, batılı yatırımcılarda buyuk soru işaretleri yarattı. Ordunun darbe yapma riskinin düştüğüne dair haberler ise Batı'da olumlu karşılanıyor. Türkiye'nin en çekici yani ise krizden çok az hasarla çıkan ve yüksek karlar açıklamakta olan bankalar olarak görülüyor. Sağlam bir mali sektöre sahip olan Türkiye, üretimi de artırmak ve küresel arenada rekabetçi olmak alanında adımlar atarsa daha güçlü bir ekonomi haline gelecektir. Financial Times'in 28 Ocak tarihli Türkiye üzerine yazısında, diplomatik yakınlaşmadan sonra 2010 yılında Orta Doğudan Türkiye'ye daha fazla doğrudan yatırım gelebileceğine değiniliyor. Hala tedbirli davranmakta olan Batili yatırımcının oluşturduğu boşluğu Arap yatırımcılar doldurabilir.
Yukarıdaki gelişmeler ışığında 2010 yılında ve sonrasında takip edilmesi gereken konuları sıralayabiliriz. Öncelikle ABD, Çin ve Euro bölgesi gibi buyuk ekonomilerde faiz oranlarının tekrar yükseltilmesinin zamanlaması çok önemli. Bununla beraber dünya çapında bütün hükumetlerin kamu harcamalarını kriz öncesi seviyelere döndürmeleri aşama aşama gerçekleşecek. Avrupa'nın kısa vadede kamu borçları sorunu çözüp çözemeyeceği, uzun vadede ise AB ekonomisini tekrar büyüyen dinamik bir ekonomi yapmak için gerekli reformları yapıp yapmayacağı yakından takip edilmesi gereken konular.
Daha uzun vadede ise ABD'nin düşük tasarruf oranı, yüksek kamu kesimi borcu ve cari açık üçlüsünü ne kadar daha sürdürebileceği, ve Dolar'ın rezerv para birimi statüsünü koruyup koruyamayacağı merak konusu. Bir çok bilinmeyenle girilen 2010 yılında bu etkenlerden tüketici ve yatırımcı güveninin nasıl etkileneceği küresel ekonominin yönünü çizecek. Belirsizlik ortamını ne tüketiciler ne de yatırımcılar sevdiği için 2010 yılında krizden dik bir çıkıştan ziyade sallantılı bir çıkış beklenmeli.