- Kategori
- Güncel
Küresel Sermaye
M.Ferit Kotan
Sayın Ali Koç’un “Kapitalizm Ortadan Kalkmalıdır” söyleminden sonra Sayın Zeynep Bodur da, “Vahşi Kapitalizm Terörü Hızlandırıyor” diyerek kapitalizme bayrak açmıştır. Gerçi ekranların sevilen dizisi “Poyraz Karayel” de Zülfikar karakteri “Tüm kötülüklerin anası bu küresel sermayedir” diyerek söylenip duruyor aylarca. Sermaye sınıfı Zülfikar'dan ilham aldı herhalde.
1980 yıllarda Milton Friedman’ın Keynes’ci teoriye karşı parasal politikası,(Monetarist) kapitalist toplumlumlar da hızla yaygınlaştı ve küresel sermayenin etki alanını genişletti. Bu gelişmeler özellikle sosyal devlet anlayışını bir tarafa bırakarak sermayenin büyümesine ve uluslararası ilişkilerde yeni boyutlar kazanmasına neden olmuştur. Büyümenin, çağdaşlaşmanın, demokratikleşmenin itici gücü olacağı da uluslara ve kitlelere empoze edilmiştir.
Sayın Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde, ülkemizde de Friedman’ın parasal politikaları uygulamaya konulduğunda, bazı öğretim üyeleri her gün televizyonlarda ve gazetelerde uygulamaları övme yarışına girmişlerdir. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, uygulanan parasal politikalarla, halk katmanları arasındaki gelir dağılımının vahşileştiği görülünce feryat başlamıştır.
Ülkemizde parasal politikaların uygulanması aşamasın da değerli iktisatçı Rahmetli Sayın Aslan Başar Kafaoğlu, sosyal devlet anlayışını ortadan kaldıracağını, yasal düzenlemelerle çalışanların sosyal güvencelerinin yok olacağını, açıklayan yazıları yazarak uygulamaya karşı çıkmıştır. Anımsadığım kadarı ile Milliyet Gazetesin de yayınlanmıştı. O zaman birçok iktisatçı, çağın gerisinde kalmış solcu kafalar diyerek küçümsemişlerdi.
Sayın Ahmet Hakan’ın Hürriyet Gazetesi'nde “Sayın Ali Koç bu konuşmayı 1970 ve 80 li yıllarda yapmış olsaydı kominizim propagandasından dolayı tutuklanırdı “ diye yazınca hey gidi dünya dedim. Burjuva sınıfı bilinçleniyor diye de ümitlendim.
Parasal politikalar, sermaye sınıfının çalışanların sosyal güvencesi ve diğer bireysel haklar konusunda ki duyarlılığını bırakalım, ülkelerine olan bağlılığını bile zayıflattığını söyleyebiliriz. “Paranın dini imanı ülkesi olmaz” diye halkın dilinde olan bu tümce, rant hırsıyla gerçek oldu. Sermaye, ülkelerindeki fabrikalarını kapattı veya söküp işçi maliyeti düşük olan ülkelere götürdü. Rekabet o kadar kızıştı ki, ayakta kalabilmek için güçlü olmanın çözüm yollarını aradılar. Şirketler arası evlilikler ve el değiştirmeler hız kazandı. Büyümek ve güçlenmek için yalnız rantı düşündüklerinden, insan faktörü akıllarına bile gelmiyordu. Hükümetlerden kendilerine yararlı düzenlemeleri istediler. Büyümek ve istihdam yaratmak için küresel sermayenin hoşnut olacağı yasal düzenlemeler gerçekleştirildi. Gelişmekte olan ülkeler sermayenin kaçmaması için her türlü ortamı gerçekleştirme çabasını gösterdiler.
Ülkelerin yaptıkları düzenlemeler küresel sermayenin cenneti olmuştur. Çalışanların örgütlenme direnci kırıldığından, sendikal faaliyetler etkisizleştirilmiş ve güdümlü hale gelmiştir. Çalışanlar İşini kaybetme korkusundan sosyal haklarını talep edemez olmuşlardır. Mevcutla yetinmeyi kader gibi algılamaya başladılar. Milyonlarca işsiz, çalışanlar için tehlike oluşturduğundan sermaye sınıfı bu ortamdan yararlanarak yönetimde baskıcı görüntü sergilemeye başladılar. Çalışanların kaderi patronların dudakları arsına sıkışmıştır.” Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım” mantığı, çalışanların kaderi oldu. Bu şükürcü anlayış toplumun tüm katmanlarını etkiledi.
Yoksulluğun arttığı bir ortamda sermaye sınıfından yükselen bu ses anlamlıdır. Küresel sermayenin rant hırsı, sosyal patlamalara neden olacağı konusunun ilgililer tarafından tartışılması ve kapitalizmin sorgulanması önemli bir aşamadır. Bir çok yazar, Arap çöllerinde binlerce insanın ölmesinin nedenini, din farklılıklarından çok petrol zenginliklerine hakim olma savaşı olarak değerlendirmektedirler.
Önerim, rahmetli Aslan Başar Kafaoğlu’nun o yazı dizisinin sermaye sınıfı tarafından değerlendirilmesi olacaktır. Sayın Kafaoğlu’nun yazılarının yayınlandığı tarihte, Türk sermayesinin yeni kuşağı, ortaokul veya lise öğrencileri idiler. Parasal politikaları o gün alkışlayan öğretim üyeleri, sermaye sınıfının bu çıkışları karşısında ne düşündüklerini merak ediyorum.