Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '16

 
Kategori
Öykü
 

Kurmaca yazınsal tür

Kurmaca yazınsal tür
 

Sınıf arkadaşlarım


KISA ÖYKÜ 
 
Kısa öyküler sanatsal metinlerdir. Kısa öykünün başarısı, yazılmamış ya da yazılamamış olanların, okuyucuya metnin derin yapısında bulunan simgesel alt yapılarla aktarılmasındadır. Bu alt yapıların içinde okuyucuca  çözülmesi gereken, onun zihninde bir dizi sorular oluşturan kimi gizler saklıdır. Okur bu soruları yanıtlarken, gizleri çözerken yazarın "yardımcı yaratıcısı" ve öyküdeki anlamların ortaya çıkmasına yardım eden eylemli katılımcı konumundadır. Onun öyküye katılımı ve sezgisel tepkileri okur–merkezli bir eleştiridir aslında. Yazar ise sanatının getirdiği kimi sınırlamaları bilen, sanatının dar sınırları içinde dil kullanma özgürlüğünü dileğince kullanma hakkına sahip bir sanatçı.
 
Öykü, olmuş ya da olabilmesi olanaklı olayları, durumları, insan yaşamından gerçeğe uygun kesitleri yer ve zamana bağlı olarak kimi kez gerçekçi, kimileyin düşlemsel (fantastik, gerçek dışı olaylar gerçek dışı bir dünyada) bir kurgu ile ele alan  kısa anlatı türüdür. Kurgu ise gerçeği kendi düzleminden başka bir düzlemde  yer alan tek biçimli, tek tanımlı bir veri olmadığı anlamındadır.
 
Öykü, bir tür adı olarak yazınımızda 19.yüzyıldan sonra kullanılmaya başlamıştır.Öykü, yaşamın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. 
 
Öykü şiire en yakın türdür. Bu yakınlık her iki türdeki dilin kullanımından kaynaklanıyor. Dili yoğun, ekonomik kullanmak anlatıma derinlik kazandırdığı gibi okuru da gereksiz okumadan kurtarıyor.
 
Bunu en iyi başaran kuşkusuz şiirdir. Ancak, öykü de bu yolda şiire çok yakındır. Öykü dilbilgisel kurallarla kuşatılsa da şiire olan dostluğundan ayrı düşmez. İster olay, ister durum öyküsü olsun yazar dilini özenle seçer. Sözcükleri yerinde kullanmayı amaçlar.
 
                                    
                               SABAHIN IŞIKLARI    
 
                                               *
Sabahın ışıkları penceresinde oynaşıyordu.Uykulu gözlerini aralayıp yatağında gerindi.Yanıbaşında duran saati eliyle yoklayıp görebileceği kadar kendine yaklaştırdı.Saat sabahın yedisini gösteriyordu.
 
Yürüyüşü ertelemek istemiyordu.Hemen yatağından zıplayıp karyoladan aşağı atladı.Kendini yorgun duysa da yaşamı, günlük yapacağı etkinlikleri  planlamıştı.Ödün vermeden güne başlıyordu.
 
Kapının bülbül sesli zili kapıya yöneltti Sibel’i.Yatak giysilerini anımsadı birden.Hemen yatak odasına dönüp sporlarını alt, üst giyindi.Şöyle yatak odasındaki aynaya bakıp saçını eliyle düzeltti.Duramadı elini yüzünü şöyle bir ıslatıp yıkanır gibi yaptı.Sonra asılı duran ara yerdeki havluyla ıslaklığını aldı yüzünün.
 
Kapıyı açarken:
 
-Çok beklettim, diye söylendi.
 
Karşısında spor giysileriyle duran arkadaşı Süha:
 
-Spora geç kalmadık  mı? 
 
Sorusuna yanıt beklemedi.
 
Hazır giyinik Sibel kapıyı çekmesiyle evden çıktı.Arkadaşıyla birlikte apartmanın merdivenlerini konuşmadan indiler. 
 
Evden çıktıklarında güneş gözlüklerini taktılar.Güneş ısıtıyordu da.Şöyle arkadaşından yana bakıp gülümsedi Sibel.
 
-Gecen nasıl geçti, uyuyabildin mi?
 
Süha yakın saydığı sorulara yanıt vermeyi pek severdi.
 
-Yalnız geçen gece nasıl olur ki!
 
Yanıtı Sibel’i okşadı.Oysa o da yalnız geçirmişti geceyi.Yakınsa da arkadaşına duyurmadı yalnızlığını.
 
Adımlarını açarak  kıyı boyunca yürüyenlerin, koşanların, bisiklete binenlerin arasına katıldılar.
 
-Yürüyüşü belli bir ritimle yapacaksın, yoksa spor yaptın sayılmaz, dedi Süha.
 
Sibel:
 
-Haydi bakalım yürüyüş nasıl olurmuş şimdi görürsün, diyerek  tempoyu artırdı.
 
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..