- Kategori
- Güncel
Kürt kardeşlerim, sözde özgürlük vaat edenlerin yaşamınızdan neler çaldıklarının fakında mısınız?

Çevrenize bir bakın, şehriniz, ilçeniz, köyünüz ne hale gelmiş. Televizyonlarda, gazetelerde görüyoruz. Gördüğümüz manzara hepimizi dehşete düşürüyor.
Yazıma hepimizin bildiği (etle tırnak gibiyiz, kız aldık kız verdik, omuz omuza savaştık) gibi klişe sözlerle başlamayacağım.
Bir avuç mutlu azınlığın dışında kalan biz Türk ve Kürt halkı hiçbir zaman bu ülkenin milli gelirinden ve nimetlerinden yararlanamadık.
Varlık bir avuç mutlu azınlığa düştü, yokluk bizlere…
Bu gerçeği hepimiz biliyoruz.
Yıllarca birçok konuda mağdur edildiniz.
Bunu da hepimiz biliyoruz.
Yalnız sadece mağdur edilen siz değildiniz.
Yurdumuzun her bölgesinden çok insan mağdur edilmiştir.
Nedeni ise “demokrasi kültürümüzün” olmayışındandır.
Demokratik haklarımızın kullanılmasına izin verilmeyişidir.
Her şeye rağmen yine de evlerimizde huzur içinde yaşardık.
Askere giden çocuklarımızın sağ salim döneceğini adımız gibi biliyorduk.
Ülkemizin herhangi bir yerinde bir yurttaşımıza bir şey olsa onun üzüntüsünü hep beraber yaşardık.
Köyünüze gelen öğretmenlerin can ve mal güvenliği sizlere emanetti.
O öğretmenlerle lokmanızı paylaşırdınız.
Bunları uzun yıllar Diyarbakır’ın en mahrum yerlerinde görev yapan birisi olarak yazıyorum.
O yıllarda, hiç kimse senin çocuğun üzerinde söz sahibi değildi.
Hiç kimse senin çocuğunu dağlara çağıramazdı.
Yoksulduk, yorgunduk ama huzurluyduk.
Sonra ne olduysa birileri “Kürt halkını özgürlüğüne kavuşturacaklarını(!)” söyleyip silahlara sarılması ve güvenli güçlerimizi kalleşçe öldürmesiyle oldu.
Bunların 40 yıldır ne yapmak istediklerini, kimlere hizmet ettiklerini, özgürlüğünü savunduğunu söylediği Kürtleri bile acımasızca katletmelerini kimse bilmiyor.
Sadece acımasızca kan döktüklerini, gariban askerleri, polisleri acımadan öldürdüklerini ve milletimize ait ne varsa yakıp yıktıklarını ve milyarlarca dolar zarar verdiklerini, sizlere gelecek hizmetleri engellediklerini iyi biliyoruz.
Bakınız bölge de okullar yakılmış, yıkılmış, öğretmenler gelmek istemiyor.
Hastaneler doktorsuz. Çünkü doktorlar, öğretmenlerde katlediliyor.
Bu gidişle çocuklarınız hem sağlıksız hem eğitimsiz kalacaklar. Cahil bir kafayla kalırlarsa, belki de dağlarda adressiz bir mezar olacaklar.
Çevrenize bir bakın, şehriniz, ilçeniz, köyünüz ne hale gelmiş.
Televizyonlarda, gazetelerde görüyoruz. Gördüğümüz manzara hepimizi dehşete düşürüyor.
İlçe merkezlerinde mahalle aralarına kazılmış hendekler.
Roketle tahrip edilmiş evler, iş yerleri ,
Çocuklarınızın veya başkalarının karşısına ne zaman çıkacağı belli olmayan bombalı tuzaklar.
Mayın döşenmiş yollar,
Kurşunlanarak öldürülen gencecik polisler,
Katledilen gencecik öğretmenler,
Kaçırılan kamu görevlileri
Ve her saat başı şehit haberleri…
İç savaş yaşayan Suriye’den, Irak’tan, Mısır’dan farkımız yok gibi.
Barikatlar arkasında pusuya yatmış gençleri görüyoruz. Her birinin elinde kanaslar, doçkalar, uzun namlulu keleşler, roket atarlar…
Şehirlerde tüplere bağlı patlamaya hazır bombalar.
Barut kokan sokaklar,
Çıkan her çatışmadan sonra taşınan genç ölüler…
Bunları, senin için, senin adına yaptıklarını söylüyorlar.
Oysaki sen, bu yaşananlardan yorulmuşsun, yorgunsun, acılısın, belki de çok yakın zaman da sen de çocuğunu bunların yüzünden toprağa gömmüşsün.
Lanet olsun! Deyip, evini, köyünü gerilerde bırakıp, göç eden anneler babalar görüyoruz. Kendileri için değil çocukları için terk ediyorlar yaşadıkları yerleri.
Ey Kürt kardeşim; Biliyoruz ki senin bu adamlarla uzaktan yakından alakan yoktur. Sen “iki arada bir derede kalmışsın” tabiri caizse…
Senin yol kesenlerle, askerimizi şehit edenlerle, hizmet araçlarını yakanlarla, sivil arabalara ateş ederek insanları öldürenlerle ve de en önemlisi devlete baş kaldıranlarla işinin olmayacağını hepimiz iyi biliyoruz.
Eğer sen ayağa kalkıp,”yeter artık, benim için savaşma, beni rahat bırak” dersen hepimiz kazanacağız.
Yoksa hızla çok daha kötüye gideceğiz,
Çünkü bu gidişle daha çok kan akacak gibi gözüküyor.
Bölünmenin eşiğine gelmiş gibiyiz, parçalanmak üzereyiz.
Önlem almazsak emperyalist planın bir parçası olacağız.
Elbette ki devletimize güveniyoruz.
Devlet bunlar için önlemini alacaktır.
Ama gönül istiyor ki kimse zarar görmesin.
Kurunun yanın da yaş da yanmasın.
Bu devlet, bu ülke de “kardeş kavgasına” müsaade etmez.
Bir yerde okumuştum “Devlet dediğin nasırlı adamdır. Ayağına basmadıkça nasırını hatırlamaz. Ayağına bastın mı, eş, dost, ahbap tanımaz.” Türk devleti aynen böyledir. Devlet için geç olan şeyler güç olmaz.
Kürt Kardeşim; Bu ülkede sana da bana da yetecek ekmekte var aş da var. Bu ülke sana da yeter bana da yeter. Bizler el ele verdikçe geleceğimiz daha güzel olacak.
Sen bakma, Kürt-Türk siyasetçilerinin atıp tutmalarına. Sen bakma onların birkaç oy için nutuk atmalarına. Biz halk olarak bir birimize güvenmeliyiz, terör de dâhil olmak üzere haksızlıklara hep beraber demokratik bir şekilde karşı çıkacağız.
Ölmekle öldürmekle bir yerlere varılmayacağını hepimiz biliyoruz. Yaşayalım, yaşatalım…
Yeni bir yazıda buluşmak dileği ile…