Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kürtlerin çıkarı nerededir ya da kavram kargaşasında yeni boyutlar

Kürtlerin çıkarı nerededir ya da kavram kargaşasında yeni boyutlar
 

Hacı Malik El Şahbaz ya da Malcolm X (ABD'li Müslüman hatip 1925-1965)


‘Savaş mı yoksa barış mı istersiniz’ diye sorulsa çoğunluk ‘barış’ diye ayağa kalkar.

Bu çağda 'savaşmak' ya da 'birilerini arkadan vurmak' kadar utanılası bir iğrençlik olamaz!

Ülkemizdeki belirgin ayrılıkçı odaklar ile onlara bağlı bazı yazarlar ile siyasetçiler bu topraklarda ‘topyekûn bir savaş’ yaşanıyormuşcasına özellikle Türkler ile Kürtler (kimilerine göre ‘içselleştirilen’ Zazalar dâhil!) arasında bir ‘savaş’ yaşanmakta olduğunu anlatmaktadır. Merhum Hacı Malik el Şahbaz ya da ilk Müslüman olduğu yallardaki adı ile büyük hatip Malcolm X (1925-1965) özellikle siyasetçilere yönelik olarak diyor ki, ‘Eğer dikkatli olmazsanız gazeteler sizin mazlumlardan nefret etmenizi ve zalimleri ise sevmenizi sağlar.’ Gizli ellece 21 Şubat 1965 günü bir konuşma sırasında vurularak öldürülen O Şehidin bu özlü sözünü ülkemizdeki son gelişmelere ışığında, ‘Eğer dikkatli olmazsanız kimi danışmanlar ile kimi gazeteciler sizin mazlumlardan nefret etmenizi ve zalimleri ise sevmenizi sağlar’ biçiminde değiştirmek istiyorum.

Kavram kargaşalarını kim düzeltecek?

Oysa yaşanılan vur kaçlı, uzaktan kumandalı, araç yakmalı ve arkadan adam vurmaya yönelik silahlı saldırılar için ‘savaş’ değil ‘terör’ adı verilir. Bu gibi binlerde sinsi saldırı için ‘savaş’ kavramını kullanmak bilgisizlikten öte gerçekleştirilen insanlık dışı pusu dayanaklı saldırılar için, ‘Bu savaştır. Her türlü yola başvurulur’ gibi bir açıklamayı da içeriyor ki söylem karşısında ne hukuk ne toplum bilim ne kamu vicdanı kabul edebilir. Ne yazık ki kendinden menkul bazı siyaset erbabı ile bazı yazarlar bunu kabul etmiş bulunuyor!

Geçenler Boston’da üç kişinin ani ölümü ile sonuçlanan bir bomba patlaması olayı için hukukçu B. H. Obama, ‘terör eylemi' olduğunu söyleyerek kınamış ve saldırıyı düzenleyenlerin teslim olmaması durumunda ‘vurularak’ öldürüldüklerini biliyoruz.  Yine biliyoruz ki 11 Eylül 2001 tarihinde Arap kökenli El Kaide Örgütünün (19) üyesi tarafından ABD'nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi ile diğer bazı alanlara düzenlenen ve bir anda yaklaşık (3.000) kişinin ölümünde yol açan sinsi saldırı da 'terör saldırısı' adlandırması yapılmaktadır. 'Dünyanın en büyük saldırı eylemi olarak' nitelenen bu terör saldırısını düzenleyen 'köktendinci silahlı’ örgütünün kurucusu Usame Bin Ladin, 2 Mayıs, 2011 günü Pakistan'da bulunan bir 'kışlanın yanında büyük bir evde bir helikopter saldırısıyla CIA tarafından öldürülmüştür. Cesedi, hiçbir devlet tarafından kabul edilmeyeceği gerekçesiyle denize atılmıştır.' (tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.)

Bir yılı aşkın bir süre önce Afet Konutlarının teslim töreninde Van'da konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi o gün de 'terör örgütü' kavramını da kullanarak terör öergütünün nasıl çalıştığını da alnatıyordu. Ona göre, 'Terör örgütü ve onun uzantısı siyasi partiyi ticarethaneye çevirmişler. Türkiye'ye düşmanlık besleyen ne kadar mihrak varsa onlardan ihale alındığını, karşılığında zulüm, kan ve yalan satıldığını' açıklamıştı. Erdoğan o konuşmasında bir anlamda içini dökerek, 'Alçakça okullara saldırıyorlar, alçakça yurtlara saldırıyorlar. Çocuklarımız içeride, molotof kokteyllerle oraları bombalıyorlar. Yanıcı maddeler atıyorlar. Cehaletten beslenenler eğitimden korkarlar, öğretimden korkarlar. Bu okullarda eğitim gören, aydınlanan, ülkenin ve dünyanın gerçeklerine vakıf olan çocuklarımızın bu tür gelişmelerini hazmedemezler. Çünkü böyle olursa onları evlerinden alıp, dağlara sevk edemezler. Bu aklı onlara mutlaka iplerini ellerinde tutan efendileri vermiştir. Çünkü bunların o kadarını düşünecek, o kadar ileriyi görecek ferasetleri de yoktur. Okullara yönelik saldırıları, bunların gerçek yüzlerini çok çarpıcı şekilde ortaya koydu.' (23 Ekim 2012 Zaman.com.tr) açıklamasında bulunmuştu.

Terör Örgütünün çevreye etkileri için yine Van'da, 'Niye Güneydoğu'da Doğu'da yatırım yapmıyor yatırımcı. Korkuyor. "Terör" diyor "gelir de benim fabrikamı yakarsa, bombalarsa. Onun için gelemiyorum". Buralarda işsizlik varsa bundan dolayı var. Bunun önünü açmak için önce bölücü terör örgütü ve uzantısıyla benim Kürt kardeşim arasına duvar örmeli ki buraya yatırımcı rahat gelsin' sözlerinden sonra dile getirdiği diğer açıklamalar da bugün gelinen kavram kargaşasının bir başka boyutu olsa gerek. Başbakan Erdoğan'a göre, 'Kendisine oy veren vatandaşla değil eli kanlı teröristle kucaklaşan demokratik bir siyasete inanmış bir siyasetçi olamaz. Hizmet vermekle işiniz yok madem parti tabelalarınız sökün yerlerine İmralı'ya ya da Kandil'e mecburi istikameti gösteren trafik tabelaları koyun. Hiç değilse milletimiz ne olduğunuz ne iş yaptığınızı bilir.' (Erusam.com. 24.10.2012)

Gözlemlerime ve aşağıda okuyacağınız bazı değişikliklere göre ‘kavram kargaşalarını kim düzeltecek’ diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Kürtlerin menfaati nerededir?

Yeniden kendi sorunumuza dönecek olursak toplumumuzdaki ‘din kardeşliği’, ‘komşuluk’, ‘ortak dil’, ‘akrabalık’ ve ‘birlikten kuvvet doğar’ anlayışından dolayı ülkemizde bazı gerginliklere rağmen Türk – Kürt çatışması ve ayrımcılığı gibi bir açmaza düşülmemiştir. Kamuoyuna göre hepimiz bu toplumun bir birinden ayrılması imkânsız bireyleriyiz. Birileri bizi bölmek, ayırmak ve parçalamak istese bile bu amaçlarına ulaşamayacaklardır. Kaldı ki Ziya Gökalp ile bazı siyasetçiler ve bilim adamlarına göre ‘Kürtlerin menfaati’ Türklerin yanıdır!

Yıllardır dayatılan Terör Saldırıları sonucu bir anda beş beş, on on, yirmi yirmi öldürülen yurttaşlarımızın acısından dolayı  ‘Kürt olmaktan utanıyorum’ diyen tanıdıklarınız olmadı mı hiç? Ayrıca yine bazı ‘hayali haritalar’ ile ‘özerklik’ ve ‘eyalet’ söylemleri karşısında ‘Ben şimdi Van’a ya da Diyarbakır’a pasaportla mı gideceğim’ diyen Kürt, Türk, Zaza, Arap, Türkmen, Kırgız ya da Laz kökenli arkadaşınız yok mu?

Genar Araştırma Danışmanlık Eğitim Şirketi’nin bu ay başında ‘Üç (3) bin kişiyle yaptığı ankete göre, Türkiye'nin yüzde 94.2'si 'T.C. vatandaşı olmaktan rahatsız değil, yüzde 5.8'i ise rahatsız.’ Ancak yukarıdaki saptamalara göre de toplumun ‘yüzde 95 de Kürtlerle Türkler aynı devlet çatısında yaşamalı’ diyor! Şubat başında Başbakanlık tarafından yapılan bir başka araştırmaya göre ise ‘Türk ve Kürt halklarının bundan sonra da birlikte yaşayabileceğine inanıyor musunuz, sorusuna ise %95 evet çıkmış. Kürtlerin ayrı bir devlet kurmalarına inananların oranı ise %5 olarak saptanmış’ bulunuluyor.

Umulur ki Sanayi Devrimi ile Fransız Devrimi’nden sonra gelişen yoğun eşya tüketimi ve yeni hukuk anlayışı sonucu güçsüz düşen Batı’nın yarı sömürgesi Osmanlı Devletimizin devamı olarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti bütün olumsuzluklara ve ayrılıkçı söylemlere rağmen sınırlarını koruyacak ve yüzlerce ortak değerleri ile bu coğrafyadaki bir arada yaşama bilinci potasındaki yurttaşlarımız geleceğe daha bir umutla bakabilecektir. Bu da AKP İktidarının kökü derinlerde yatan dâhili ve harici ayrılıkçı odakları engelleyebilmesi ile mümkündür.

Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi gerektiği gibi uygulanamadı

Ne ki birileri Batı'nın da desteği ile TC Sınırlarını değiştirmek, İslam Kardeşliğini baltalamak, Özerk Kürdistan (Kurdıtan) kurmak, sınırları eyaletlere bölmek, K. Irak ile Suriye'de kurulması olası Kürdistan devletçikleri ile birleşmek amacı ile öncelikle Türk - Kürt Ayrımcılığı için 'kan dökmek' gibi emellere kapılarak yoğun bir propagandaya girişmektedir. Özellikle AKP İktidarları döneminde giderek artmaya başlayan terör saldırıları karşısında neden ‘evine, baba ocağına, ana kucağına dön’ çağrısı yapılmamış olduğunu bir de bu yazımda belirtmek isterim.

Ne yazık ki adında 'adalet ve kalkına' gibi vazgeçilmez iki kavram da bulunan AKP İktidar İmralı - Oslo - Kandil ve Strassburg (AB- AP- AKMP)'nin yol haritası ve kavram kargaşası doğrultusunda da olsa oy kaygısı ile olsa gerek, bu gidişata ortak olmaya başlamıştır.

2009'da sinsi ve acımasız Terör Saldırıları'nı önlemek ve o alçak saldırıların beslediği Kürtçülük akımını da durdurabilmek için AKP İktidarının başlattığı Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi özellikle İslam Kardeşliği yanında ortak kültür değerlerimiz, benzer geleneklerimiz, Toprak Reformu, dil bilim, anlam bilim, arkeoloji, antropoloji ve tarih bilimi desteksiz olduğu için başarıya ulaşamamıştır. Son iki yıl içerisinde Türk Güvenlik Güçlerinin üstün bir savunma gücünden dolayı mahut terör örgütünün yıldığı ve sanırım içeriği gizli bazı görüşmelere de bağlı olarak ‘ateşkes’ durumuna geçmek istediği ve bunun karşılığında da yine bizce içeriği bilinmeyen bazı konularda ‘barış’ yapılması gerektiği ortaya çıkmış bulunuyor. Bu bağlamda terör örgütünün sınırlarımız içerisinde dağlarda ve kentlerde bulunan silahlı üyelerinin ‘silahlarını bırakarak’ K. Irak’a geçmeleri için gerekli idari kolaylıkların sağlanması yoluna gidilmesinin ön görüldüğünü biliyoruz.

Bu kapsamda geçen yıl İmralı Süreci adı ile başlatılan ancak terör örgütü elebaşısının gölgesinden kurtarmak için adı Barış Sürecine dönüştürülen ve bugün de Akil İnsanlar oluşumu ile gerçekleştirilmek istenilen yeni bir aşamaya gelindiğini biliyoruz. Böylece Terör Örgütü ile siyasi uzantılarına göre otuz yıldan bu yana sürmekte olan ‘savaş’ (!) bitecek ve bu savaşa bağlı ‘barış’ şartları da çok kısa bir süre içerisinde sonuçlandırılarak ‘anaların ağlaması’ dindirilmiş olacaktır. Ne yazık ki Diyarbakır’da kutlanan Nevruz Kutlamaları gövde gösterisi yanında Terör Örgütü ile bağlantılı bazı BDP’lilere ‘savaş’ kazanılmış ve ‘barış’ için kurulacak olan ‘barış masası’ beklenilmektedir.

Düziçililer Barış Süreci için ne düşünüyor?

İşte bu gibi gelişmeler kamuoyunu uğraştırırken on beş günden bu yana sanal ortamda Düziçi kaynaklı bir ankete göre ‘barış’ siyaseti gerekli etkinliği göstermekten uzaktır. Düziçi Osmaniye’nin ikinci kalabalık bir ilçesi olup yaklaşık içerisinde 43.000 kişi yaşamaktadır. Aşağıda okuyacağınız söz konusu anketin bugün açıklanan dökümüne göre ‘çözüm süreci’ %32 (27 +5) oranında desteklense bile % 53 oranındaki karşı görüşe karşılık %15 oranındaki ‘ciddi endişelerim var kararsızım’ bulgusu sanırım ilgililere bir fikir verebilecek açıklıktadır. Bu durumda gelişmeler karşısında ‘endişeli’ ve ‘kararsız’ durumda bulunan %15 oranındaki kitlenin kazanılması büyük önem taşımaktadır.

Düziçi’nde daha çok gençlik kesiminin ilgi gösterdiği ‘barış’ konusundaki sanal anket uygulamasının sonuçları aşağıdadır:

Hükümetin İmralı ile başlattığı çözüm sürecini destekliyor musunuz?

Evet: Terörün bitirilmesi adına yapıldığı için destekliyorum  % 27

Hayır: Ülke için zararlı olacağına inandığım için desteklemiyorum  % 53

Görüşmeleri yanlış bulsam da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum  % 5

Ciddi endişelerim var kararsızım  % 15’ (duzicihaber.com’dan alıntıdır.)

Bu bağlamda %5 oranındaki ‘görüşmeleri yanlış bulsam da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum’ diyen bir kitle ile birlikte ‘süreci destekliyorum’ diyen % 27’lik kitlenin ancak %32 oranına ulaşması Düziçi bağlamında AKP İktidarının 2005’ten bu yana güttüğü Açılım Siyaseti ile Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında başarıya ulaşamadığını yansıtmaktadır, diyebiliriz. Öte yandan içeriği belli olmayan söz konusu ‘barış süreci’ için ‘ciddi endişelerim var kararsızım’ diye görüş belirten %15 oranındaki kitlenin yaygın olarak dayatılan propagandalara da bağlı bir biçimde %10 oranında görüş değiştirseler bile ‘barışa evet’ diyebileceklerin oranı ‘görüşmeleri yanlış bulsam’ da diyen %5’lik oranla birlikte ancak %42’ye ulaşabilecektir.

Genar Araştırma Şirketinin üç bin kişiyi kapsayan yukarıdaki araştırmasına göre, ‘terörün savaş değil barış yoluyla bitirilmesini isteyenlerin oranı 89.6’ dır. Öte yandan Şanlıurfa’da sanal ortamda uygulanan ‘Barış Sürecine Destek Veriyor musunuz’ sorgulamasına göre:

Evet diyenler  % 69.02

Hayır diyenler ise % 30.97’dir. (Urfadabugun.com’dan alıntıdır)

Bu yansıma da gösteriyor ki terör saldırılarına daha açık durumda olan kentlerimizden biri olan Şanlıurfa'da yanyana yaşama bilinci bağlamında 'silahların susması' ve 'anaların ağlamaması' isteği ağırlık kazanıyor.

Başbakan Erdoğan’ın eli güçlü

Başbakanlık’ın Şubat başında yaptırdığı bir araştırmaya göre ise ‘5.500 kişi ile yapılan görüşmeye göre katılımcıların %51’i Hükümet ile Öcalan’ın görüşmesine destek veriyor. Ancak ‘kandille de görüşülebilir diyenlerin oranı %40’ta kalıyor. Bölgede yaşananları ‘terör saldırısı’ olarak adlandıranların sayısı da hızla artıyor. İkinci ankete göre ise bölge halkının ancak %6’sı Kürt Sorunu olduğunu %39’u ise Terör Sorunu yaşandığını belirtmiş. Öte yandan ankete katılanlar İmralı Sürecinde kullanılan dile de itiraz ederek yapılanların ‘müzakere’ değil ‘görüşme’ olarak adlandırılmasının daha iyi olacağını belirtmiş. Terör Sorununun çözümü için %65 destek çıkmış. Ankette Türk ve Kürt halklarının bundan sonra da birlikte yaşayabileceğine inanıyor musunuz, sorusuna ise %95 evet çıkmış. Kürtlerin ayrı bir devlet kurmalarına inananların oranı ise %5 olarak saptanmış.  (22.02.2013 günlü  showhaber.com’den kısaltılarak alıntıdır.)

İmralı sürecine ilişkin bir ankete BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Bu iş anketlerle yürüyecek bir iş değil. Yüzde 99 barışa karşı olsa barışı savunmayacak mıyız? Başbakan'a tavsiyem, barış gerçekleşene kadar anket işinden vazgeçsin’ (22.02.2013 günlü ntvmsnbc.com’dan alıntıdır) açıklaması ise kamuoyunun düşüncelerine saygı göstermek yerine ‘barış’ kapsamında gelişebilecek dayatmalara bel bağlanıldığının bir göstergesi değil midir?

Oysa ‘savaş’ bağlamında bir ‘zafer’ elde ettiklerini sananlardan kesim ise bu olayın sorgulanmaması gerektiğine inanmış olmalı ki hemen ‘barış’ istiyorlar. Bu ‘barış tutkusu öyle bir etki sağlamışa benziyor ki AB’nin AKMP Genel Kurulunda bile üç gün önce görüşülen Türkiye Raporunda yer alan bazı açıklamalar BDP’li Ertuğrul Kürkçü’nün değişiklik önergesi ile değiştirilerek kabul edilmiş. Buna göre ‘Türk kurumları ve Türk halkı’ yerine ‘Türkiye vatandaşları ve kurumları’ yazılmış. Yine söz konusu raporda yer alan, ‘Kürt sorunu ve PKK terörizmi 40 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu’ ifadesinin ‘Türkiye'deki Kürt sorunu ve Türk devletiyle PKK arasındaki çatışma 40 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu’ şeklinde değiştirilmesini içeren önerge’ de genel kurulda kabul edilmiş. Böylece ilgili raporda yer alan ‘PKK terörizmi’ ifadesi de ‘çatışma’ olarak değiştirilmiş.

AKMP’nin ilgili bir İzleme Komsiyonunun önerisi ile ‘PKK terörizmi’ yerine ‘terörist’ yerine ‘aktivist’ (ya da Türkçe deyişle ‘eylemci’) kavramı yazılarak yeni yeni kavram kargaşalarına doğru yelken açmamızın yolu açılmış bulunuyor. ‘142 evet, 35 hayır ve 6 çekimser oyla AKPM Genel Kurulu'nda kabul edilen rapor karşısında ne yazık ki AKMP Genel Kuruluna katılan AKP ve CHP yetkililerinin, sanırım yeteri kadar hazırlanamamış olmalarından dolayı hiçbir etkinliklerinin bulunmamasını da hayretle okudum.(Kaynak 23.04.2013 Anadolu Ajansı)

Bütün gelişmelere ve olası bazı olumsuzluklara rağmen Başbakan Erdoğan’ın eli güçlüdür diyebiliriz.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..