Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '07

 
Kategori
Anılar
 

Kuş dirilmiş

Kuş dirilmiş
 

2000’ li yıllara girmek üzereydik. Anayol üzerinde yaptırmakta olduğum, çatısı sac ile kaplı, tek katlı dükkânın kabası bitmiş, ince işleriyle uğraşıyordum. Bir araba durdu. Yenikaş köyünden Tufan idi gelen. Beni selamladıktan sonra “ Hocam, bizim çocuklar yaralı bir kuş bulmuşlar. Bununla sadece sizin ilgileneceğinizi düşündük ve onu size getirdik” dedi. Nasıl bir kuştu acaba diye ben de meraklanmaya başladım. Aracın bagajından bir metrenin üstünde bir kuş indirdiler. Açık pembe tüylü, uzun bacaklıydı. Eğri burnunun ucu siyahtı. Ayakta zor duruyordu. Nasıl olduysa yere düşmüş, kalkmak için çırpındıkça kanatları yaralanıp kanamış. İçim burkuldu, sürüden ayrılan bu yaralı kuşu görünce.

Bir veteriner bulup getirdim. Muayene etti. Yaraların temizlenip ilaçlanması gerektiğini söyledi. Yazdığı reçeteyi aldım ve eczaneye gittim. İlk tedavisini yaptık. Yaralı flamingoyu evimin boş duran alt katına bıraktım.

Hemen duyulmuştu böyle bir kuşun benim evde olduğu. Teneffüslerde öğrenciler koşup geliyordu onu görmek için. İlk kez böylesine büyük bir kuş gördüklerinden kendi aralarında devekuşu demişler adına. Düzeltmeye çalıştıysam da olmadı, çocuklar ısrarla devekuşu diyorlardı.

Flamingonun nasıl beslendiği konusunda hiçbir bilgim yoktu. Suyu rahat içebilmesi için odaya bir teneke koydum. Suyun içine de balık parçaları attım. Yiyecek miydi içecek miydi, orası kendi sorunu deyip geçtim.

Akşam sabah tedavisini yapıyordum. Alamadığından mı yoksa üzüntüsünden mi bilmiyorum balık parçalarını yemiyordu. Yakınımızda onu götürüp teslim edebileceğim bir hayvanat bahçesi de yoktu. İki gün sonra Mersin’e gidecektim. Flamingoyu alıp götürmeyi düşünüyordum. Bunun dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Tek çıkar yol, beklemekti.

Ertesi gün komşum Ali Rıza, “ Beslenemezse, bu hayvan ölür ” dedi. Flamingoyu dışarı çıkardık. Komşum, bir balık parçası aldı, parmakları arasında ezdi, ayıkladı. Kuşun çenesini açıp içine itti balık ezmesini. Flamingo, yutkundu, yutkundu, boynunu salladı sağa sola. Gözleri belerdi, düşüp öldü.

Balkonda bizi izleyen eşim başladı ağlamaya. “ Kendi haline neden bırakmadınız sanki, zavallıyı ” diyordu. Biz de pişman olmuştuk. Onu öldürmek için değil yaşaması için böyle davranmıştık ama olan oldu bir kere.

Yanımıza gelen bir başka komşu, Mersin’ de kuş dolduran birisinin olduğunu söyledi ve telefon numarasını verdi. Aradım o kişiyi, kuşun karnından küçük bir delik açıp içini boşaltmamı, ardından da buzdolabında saklamamı önerdi. Dedikleri yaptım, ertesi gün de tuttuk Mersin’ in yolunu.

Birkaç gün kaldık orada. Döneceğimiz gün uğradık flamingoyu bıraktığımız kişiye. Kuş doldurulmuş, eskisinden de görkemliydi. Arabanın arka koltuğuna zor sığdı. Öğleden sonra döndük Aydıncık’ a.

Arabadan flamingoyu indirmemize yardımcı olmak üzere yanımıza Nejat geldi. “ Sen gittikten sonra Dr. Meriç, senin hakkında bir dedikodu çıkardı. Şimdi herkesin ağzında o var ” dedi. Meriç hoşsohbet birisiydi. Konuşmayı, fıkra anlatmayı çok severdi. Hatta kendisinin bilmediği bir fıkrayı anlatana bir kupa rakı ısmarlayacak kadar da iddialıydı bu konuda. Sevdiği insanlarla da şakalaşmaya bayılırdı. Benim hakkımda kötü bir şey söyleyeceğini sanmıyordum ama yine de meraklanmıştım. Hakkımda ne dendiğini sordum Nejat’ a. Sıkılarak söyledi Meriç’ in sözlerini: “ Hocanın kuşu ölmüş, karısı başlamış ağlamaya. O da Mersin’ e kuşunu yaptırmaya gitmiş. ” Evet doğru, dedim. Sen gözünle gördün kuşun son durumunu. Arabadan zor indirdik. Eğer doktoru benden önce görürsen, anlatıver ona kuşun nasıl göründüğünü.

Ertesi gün Meriç bana telefon etti ve kuşu görmeye geldi. “ Vay, be! Muhteşem görünüyor. Bir gün benim de ölü bir kuşum olursa, ben de onu böyle yaptırırım, ” dedi ciddi bir ses tonuyla ve arkasından da bastı kahkahayı…

 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..