- Kategori
- Öğretmenler Günü
Kutsal Türk fukaraları..!
12 Eylül ihtilalcileri, dayattıkları "Kutsal Kemalizm" in, yeni nesiller tarafından hakkıyla "kutsanması" için, bu misyonu yüklenecek misyonerlere de "kutsiyet" izafe etmek durumunda kaldılar..Böylece, Öğretmenler kutsal varlıklar oluverdi. Oysa 11 Eylül öncesinde, öğretmenlerin çoğu, bunların nazarında, kutsallık bir yana, devlet düşmanı, rejim muhalifi ve vatan haini idiler..
Gel zaman git zaman, öğretmenlerin çoğu da birden bire, Evren'in lütfu olarak adeta gökten inen bu "kutsallık" risaletini benimseyiverdiler.. Dünün hainleri, rejim düşmanları, bir anda zünnar kuşanıp 12 Eylül dininin misyonerleri oluverdiler. Eh.. karın doyurmasa da, böyle bedavadan gelen ünvan da bir payedir "netekim..!"
Bu girişe bakıp da benim öğretmenliğinin ruhunda saklı değeri görmediğim ya da buna inanmadığım anlaşılmasın. Her "öğretici" gibi, "öğretmen" de, işinin hakkını verdiği sürece azizdir, değerlidir. Bu değer, "öğretme, eğitme" eylemlerinin kendi anlamından kaynaklanır.
Bu anlamda, çocuğunu eğiten anne ve baba da, çırağını yetiştiren usta da "öğretici" dir ve bu özelliği dolasıyla azizdir, saygıdeğerdir. Dünyada da ahirette de yeri büyüktür..
Türkiye Cumhuriyeti öğretmenine atfedilen "kutsiyet" e itirazım, işin aslının olmayışından, ortada açık bir riyakarlık bulunuşundandır. Nasıl oluyor da, 11 Eylül'ün hainleri, 12 Eylül de "kutsal" laşıyor. Ne oluyor, dinlerini değiştirip hidayete mi eriyorlar..?
Aslında, bu ülkede öğretmen, Ankara'da bulunan "aynı model adam üretme" merkezinin, ülke çapında yayınını sağlayan hoparlörden başka bir şey olmamıştır. Ankara merkezden mikrofona söylenenleri yurt sathına yaymaktır görevi.. Asla evrelsen değerleri, insan haklarını öğretmek; hür fikirli, hür vicdanlı insan yetiştirmek olmamıştır Türk öğretmenine verilen görev.. Hatta bunlara yönelenler, mikrofon'un sesine uymuyor diye tecziye edilmiş; sürülmüş veya kovulmuştur.
Defalarca 24 Kasım programları hazırladım, nutuklar attım ama asla ciddi bulmadım.. Bugün'ün tek ciddi ve samimi yönü, öğrenci öğretmen ilişkisinin resmi sıfatından çıkıp gerçek ve içten sevgi ve dostluk ilişkisine bürünmesi olmuştur. En hayta, en haylaz bir öğrenci bile o gün, saf ve samimi duygularla bir demet çiçek veriyor veya "gününüzü" kutluyorsa, 24 Kasım'ın anlamı, anlamlı bir gün olması sadece burada tezahür ediyordu. Yoksa, her yıl aynen tekrar edilen "kutsallık" masalı; öğretmen özlük haklarıyla ilgili sözler verilip sonra bunların unutulması gibi, 24 Kasım'ın rütin resmi-mecburi söylemlerinin bir "anlam ve önemi" yoktu.
Ne var ki, özellikle son on yıldır, öğrenci için öğretmen "önemli biri" olmaktan çıkmıştır, artık.. Üstelik, öğretmenlik mesleğinin, bilhassa ülkenin ekonomik şartları dolayısıyla önemli hale gelmiş olmasına rağmen..Yani, öğretmen-öğrenci ilişkisi de yozlaşmış, çoğu zaman müşteri-velinimet ilişkisine dönüşmüştür bugün..
İtiraf edeyim ki, iki yıldır emekli olmuş bir öğretmen olarak, mesleğimle ilgili tek özlemim, ancak yirmi yıl kadar geriye giderek bulabileceğim öğrencilerim ve onlarla birlikte olduğum kırk beş dakikalardır..
Başka hiç bir şey değil..!