Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '13

 
Kategori
Öykü
 

Lacivert Ford Granada

Lacivert Ford Granada
 

Lacivert Ford Granada nasılda parlıyordu. Arabanın üzerine tavuk dışkısını kuş pisletmiş gibi sürmüş ve yıkama bahanesi ile babasından anahtarını almıştı. Temizlerken kan ter içinde kalmış, keşke daha az kirletseydim diye kendi kendine söylenip durmuştu. Şimdi arabanın pis halinden eser kalmamış, Bodrum’un dar sokaklarında süzülerek şahlanmayı bekliyordu.

Bodrum’da bulunan az sayıdaki arabaların en ihtişamlısı, en hızlısıydı kendisine göre. Babasından izin aldığı, çoğunlukla da kaçırdığı zamanlarda arabayı yollarda yavaş yavaş sürer, cebinde taşıdığı kasedinden-arabayı ne zaman kaçıracağı belli olmadığından hep cebindeydi-  çalan şarkıları son ses dinleyerek, kendine kaçamak bakışlarla gülümseyen kızlara Ayhan Işık bakışı atmaya bayılırdı. Bir gün, televizyonlarının üzerinde duran, annesinin bin bir özenle ördüğü danteli alıp arabanın arka camına raptiye ile tutturmuş, arabayla dolaşması bittikten sonra tekrar hiç birşey olmamış gibi yerine koymuştu. Raptiyelerin beyaz dantel üzerinde bıraktığı küfü annesi fark ettiğinde ise oralı bile olmamış nerden bileyim ben diye geçiştirip bir sonraki seferde buzdolabının üzerindeki danteli almaya karar vermişti.

Arabanın penceresinden sarkarak sigarasından derin derin nefesler alır, arabanın içine üflememeye özen gösterirdi. Babasından arabayı hem kaçırdığı hem de içinde sigara içtiği için fırça yer, bu yüzden araba kullanırken sürekli kolu ve kafası pencereden sarkmış halde seyahat ederdi. Rüzgar yaşarttığı için de gözlerini kısmak zorunda kalır, Ayhan Işık bakışlarının hakkını verirdi.

Arabayı izinli alsa- ki zaten babası vermezdi - sürmesi bu kadar heyecanlı olmayacaktı, planını harfiyen uygulamış arabayı sonunda kaçırmıştı. Durum fark edilene kadar da çoktan uzaklaşmış olur, gerisini de döndüğünde düşünürdü. Tüm enerjisini arabayı kaçırmak üzere harcamış dönüşte ne yapacağını planlamamıştı. Babasının tansiyonu fırlamış, sinirden kıpkırmızı suratını görünce nasıl olsa aklına bir şeyler gelirdi. Hep böyle olurdu ne zaman başı sıkışsa kendisinin bile inanacağı zekice yalanlar ağzından dökülüveriyordu. Zafer kazanmış bir edayla arabanın geniş koltuklarına gömüldü. Anahtarı çevirmeden önce direksiyonu okşadı  ve Türk filimlerindeki kötü adam Erol Taş gibi kahkaha atarak mırıldandı “Bir gün benim olacaksın.”

Yazlık sinemalarda  gazoz ve fıstık eşliğinde izlediği “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminden sonra Türkan’ımı bulurum umuduyla, kırmızı Anadol pikaplarının kasasına, mandalina ağaçlarını badana yapmak için kullanılan kireçle “ Al Yazmalım” yazmış ertesi günde babası görmesin diye çıkarmak için çırpınarak defalarca yıkamıştı. Babası görmeden yazıyı çıkarmıştı ama küçük yerde laf o kadar hızlı yayılıyorduki yazı babasının kulağına çoktan gitmiş, hatta “al yazmalım” yazısının önüne “selvi boylum” yazısını da yazdığına dair yemin edecek bir kaç kişi bile bulunmuştu.

Anahtarı çevirdiğinde Lacivert Ford Granada kükreyerek çalıştı. Cebinden bu gün için doldurttuğu kasedi çıkardı ve teybin sesinin biraz daha açtı. “Nikahına beni çağır sevgilim” şarkısı çalmaya başlayınca kasetçinin ilk şarkı olarak bunu seçmesine içerledi özellikle tembih etmişti neşeli bir şeyler doldurmasını. Böyle güzel bir akşamda bu şarkı fazla yürek burkuyordu. Kasedin deliğine kalemi geçirip seri bir şekilde eliyle döndürerek ileri sardı ve tekrar kasedi teybe koydu. Herşey tamamdı artık yola çıkabilirdi.

Recep o akşam Bodrum un zenginlerinden Kürekçilerin düğününe gitmek için Ford Granada'sını uçarcasına kullanıyordu. Geç kalmıştı çocukluk arkadaşı, kan kardeşi Sonay’ın yanında olmalıydı. Bu düğünde, Sonay ismini bile bilmeden sevdiği kıza benimle gel diyecekti. Sonay sevdiğiyle beraber sonunu düşünmeden kendi dünyalarını kurmak için kaçarlarken arabası ile onlara yardım edecekti. 

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..