Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

13 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Laf ı güzaf

Laf ı güzaf
 

Geçenlerde başlıktaki başlıkta bir yazı okumuştum gazetede. Baktım ek ister yazı, kafamdaydı çıksın aradan misali, yazayım dedim. İş düştü, başa düştü.

Geçenlerde (Laf ı güzaf laflar için en ideal giriştir; “geçenlerde” deyin, gelir gerisi. Çoğu geçenlerde yaşadıklarımız boş boş şeyler midir, yoksa boş boş baktığımız önümüzden akıp giden şeyler midir bilinmez içini dürtmeyince; ama geçenlerde de geç, demek için, geçenlerde geçme deyip anlatacaklarımı boş boş anlatayım bakalım) yeni kitabımın kapağına fotoğraf çekmek için yollara düşmüştüm. Düş düş, geldim bir köprü başına. Köprü dediysem 20-25 metre uzunluğunda, iki aracın ancak geçebileceği genişlikte, hafiften kırık ayaklarıyla eğri bir köprü. Hani şu Anadolu’da sık rastlayacağınız, sadece işini yapsın yeter denilerek yapılan bir çok bina gibi, üzerinde beş on yıl geçilsin yeter denilerek yapılmış bir köprü. Ancak ne hikmetse neredeyse 30 yıldan fazladır kullanılan bir köprü olmuş. SEKA kağıt fabrikasının kuş cennetine yapıldığını ve Kanadalılar tarafından en eski teknoloji kullanılarak yapıldığını belirtmeliyim. Seka nereden çıktı demeyiniz; işte olay tam olarak orada geçiyor da ondan.

Kuş cennetine yaptıkları bu gaz fabrikası, küçüklüğümden beri tam anlamıyla insan osuruğuna benzeyen bir koku yayarak son üç yıl öncesine kadar bölgenin içine etmişti. Silifke SEKA fabrikasından bahsediyorum. İnce çubuklu pijamalarını giymiş babalarının akşam akşam pırtlamalarını duyun çocuklar, “baba SEKA koktun,” diyerek burunlarını kapatmaları çok tanıdık espriler olarak ben kendimi bildim bileli vardır. Neyse efendim konumuz o değil. Kuş cennetinden gelip, bu Malabadi köprüsünden geçecekken efendim, tam köprübaşına geldiğimde iki turistin bisikletleriyle karşıya geçmek için hamle yaptıklarını görünce, az biraz bisikletçi olmamın da etkisiyle hemen durarak onlara yol verdim. Öndeki muhtemelen koca olan bisikletli öne fırladıktan sonra sağ elinin işaret parmağını yere paralel uzatıp, dur!” işaretini verdikten sonra, muhtemelen karısı olan diğer bisikletlinin önünde ilerledi. Buraya kadar normal. Bakın sonra neler oldu…

Lafı güzaf ha? Göreceğiz nasıl olurmuş boş laf.

Arkadan gelen bayan bisikletli kocasının önde yol açan ve işaretlerinin ışığında devam edecekken, bir de baktım o da tüm ısrarıyla işaret parmağını öne uzatıp bana “DUR!” İşaretini veriyor. Parmak yine işaret parmağından ileri kilitlenmiş “dur” bu. Şimdi burada duralım.

Batılar son zamanlarda genç kalmanın bir formülünü bulmuş olmalılar. En az yirmi yıl hayata gol atmışlar. Biri yetmişse elli gösteriyor, örneğin. Bu iki tipin de; biri elli-kadın-, biri elli beş-erkek- gösteren dinçlikte olduklarını ekleyerek boş lafıma devam edeyim; kadının ısrarla, hele de ben durmuş onların geçmesini beklerken bana dur işareti yapmasını yılan ıslığı duymuş bir kurbağa gibi izlerken şunlar geldi aklıma:

Kadın şunları bana ima ediyordu kısaca,

1) Sen Türkoğlu Türksün. Sağın solun belli olmaz, iyice uyarılmalısın.

2) Zaten sizin künyeniz belli, iyice gözüne parmağımı sokmazsam maazallah bizi gelip ezersin,

3) Dangalak olabilirsin, ki çoğunuz öyledir, gelip bizi ezersin,

4) Zevk için bizi gelip ezebilirsin; sizden beklenebilir,

5) Eğitilmemiş hanzolar krallığında zorbalıklarınızla bu güzelim topraklarda ilkel kavimler olduğunuzdan, bir ilkele davrandığım gibi davranıyorum sana,

6) Kusura bakmayın, hani belki dikkatiniz dağılmıştır, aklınız başka yere gider, aniden gaza basarsınız diye parmağımı ısrarla size gösteriyorum.

7) Daha sonra ekleyeceğim. Üniversite sınavlarındaki şıklar gibi, ne öyle. (Üniversite deyince aklıma geldi, laf ı güzaf işte; imam hatip liselerinin eğitim kalitelerini mutlaka arttırmalıyız. Öyle çok yatırım yapılmalı ki o liselere, böyle giderse sürekli oradan eğitilip çıkacak vatan evlatları bizleri yöneteceklerinden; ne bileyim, klasik müziktir, sanattır, gibi, konularda özellikle iyi eğitelim diyorum kardeşlerimizi. Bana uyar, demokrasi var sonuçta)

Lafı burada kessem, eh işte deyip gitsem olur aslında ama durrr, asıl ondan sonra gelişen boş şeyler var.

Neyse efendim, bu sevgili bisikletliler köprüyü geçip yol boyunca ilerlemeye başladıklarında ben de karşıya geçtim. Bahsettiğim yerde daha önce, tezkere oylayacakları günlerde başıma bir olay gelmişti, o sırada o da aklıma geldi.

SEKA fabrikasında çok büyük atıl bir limanı var. Oraya askeri üst kurmuşlardı o günlerde. İkindi akşam arası yine oradan geçerken Hummer marka bir cip, antenleri eğilerek tutturulmuşsa bedenine askeridir, tam üzerime nişanlayıp hızını da arttırarak üzerime doğru sürmüştüler içindekiler ciplerini; içindekiler şen kahkahalar atarken donmuş kanıyla ben şaşkın öylece kalakaldıktan sonra, şimdi ben sizi kime şikayet edeyim -kader- deyip evimin yolunu tutmuştum daha sonra.

Yaşamayan bilmez tabii. Sanırım o bölgeden sivilleri korkutarak sepetlemek isteğiyle bunu yapmışlardı; başka makuz talihlilerden de duymuştum bunları. Tezkere AKP içindeki yüz kişinin oylarıyla geri tepince, şimdilerde düşünüyorum da, ne büyük felaketlerden dönmüşüz diyorum. İşte sırf bu yüzden sayın Baykal’a yaptığı onca şeylere rağmen kızamıyorum.

Bu da gelince aklıma, bisikletlileri geçince biraz gazlamışım. “Mışım,” diyorum, okumadığınız için bilmezsiniz, Zalimdi Zaman’da geçer, “erkekler sinirlendiklerinde –eğer araba kullanıyorlarsa o sırada- mutlaka gaza basarlar” der Seher. Aynen öyle olduğunu fark ettiğimde elli metre kadar gitmiş bulundum. Tabii öyle olunca da arkadaki parmakçı turist ellisinde gösteren yetmişlik ninenin benim için; “tam düşündüğüm gibi, vahşi!” diyebileceği geldi aklıma; hemen yavaşladım. Bu kez de neden yavaşladığıma kızdım, orta yolla bastım çıktım hengameden.

Bizim turistlerin iyi yerlere tezgah açtıkları kesin. Şimdi bahar da missss gibi buralarda. Ama gelin bana sorun siz baharı. Sayfamı karartmayı düşünürken…

Lafı güzafmış, işte size laf ı güzaf. Lafa uygun olsun, böyle zank! diye de keseceksin lafını: şiir mi bu, sıkıştırılmış düşünce olsun; kirmende eğrilen yün olsun ip ip. Yumağı aç, ipi aç; ister aşağı in iple, ister tırman gönlünce.

Yedi numara da sizin olsun. Varın siz bir şeyler yazın, olsun.

***

http://www.dailymotion.com/relevance/search/jim%2Bcarey%252C%2Bwhat%2Bis%2Blove/video/x1e4k5_what-is-love-jim-carey_fun

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..