- Kategori
- Dünya
Laiklik, anti laiklik ve sonuçları

http://www.y-tm.com/index.php?option=com_content&task=view&id=1756
Obama’nın yemin töreninden sonra bazı formlarda ve bloglarda yeminin şekline dikkat çekildi ve yemin töreninde bir din adamının konuşma yapması ve başkanın yemin ederken elini İncil üzerine koyması üzerine şu yorumlara yer verildi.
Eğer Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı yemini sırasında bir imam konuşma yapıp, “Cumhurbaşkanı da elini Kuran üzerine koyup yemin etseydi, şeriat geldi diye yer yerinden oynardı” diye yorumlar yapılıyor ve neden Amerika Birleşik Devletleri gibi olamadığımız sorgulanıyordu.
Başkanı İncil’e el basarak yemin eden ve paralarının üzerinde “İn God we trust” yani “Allah’a güveniriz” yazan bir ülke laik bir ülke değil miydi?
Tabii ki hayır. Bu olayı olsa olsa Amerikan toplumunun laikliği hazmetmesi diye yorumlayabiliriz.
Geçmişte Hıristiyan toplumu, kilisenin devlet yönetimine baskısından öylesine rahatsız oldu ki bu kez toplum kilise üzerine baskı uygulamaya başladı. İşte bu nedenle Amerika’da laiklik devletin kiliseleri ezmesini önleme prensibi üzerine kuruldu. Yoksa dini araç edenlerin bu ülkeye nelere mal olduğunu gayet iyi bilen Amerikalıların laiklik konusunda taviz vermeyecekleri kesindir.
Orta çağda ise Avrupa’da kilise iyice yozlaşmış, hatta o kadar ileri gitmişti ki, gelir sağlamak için endülijans adı verilen günahları af edici kağıtları parayla satmaya başlamıştı. Kilise devlet idaresinin üzerindeydi ve engizisyon mahkemelerinde insanlar yargılanıyor ve işkencelerle öldürülüyorlardı. Ancak yeni çağın başlangıcında aydınlanma çağı ile birlikte Rönesans ve reform hareketleri sonucu kilisenin etkinliği azaldı. Son olarak Fransa’da ve Avrupa’da laiklik ile demokratik sistemler Fransız devriminin bir sonucu olarak karşımıza çıktı.
Mustafa Kemal ise Fransız devriminin ilkelerinden aldığı ilhamla Türkiye’de laik bir sistem oluşturdu.
Bugün Hıristiyanlık modern çağa ayak uydurma amacıyla yenilenmeye giderken, İslam dünyasında modern çağ İslam’ın kılıfına sıkıştırılmaya uğraşılmaktadır. Şeriatla yönetilen ülkelerde bu uygulamaların örneği açıkça görülmektedir. Bu ülkelerde en çok kısıtlama getirilen kişiler ise kadınlardır. Bu kısıtlamalara örnekler verirsek;
Şimdi ise 2005-2006 yılları arasında Gallup araştırma şirketinin İslam ülkelerinde yapmış olduğu bir anket sonuçlarını burada paylaşmak istiyorum. Ankette kişilere sorulan soru şu:
Şeriat yönetimi ister misiniz?
İran’daki sonuçlar:
% 14 Yasamada şeriat olmasın
% 66 Sınırlı olarak yasamada şeriat olsun
% 13 Şeriat yasamanın tek kaynağı olsun
Pakistan’daki sonuçlar:
% 4 Yasamada şeriat olmasın
% 21 Sınırlı olarak yasamada şeriat olsun
% 60 Şeriat yasamanın tek kaynağı olsun
Mısır’daki sonuçlar:
% 1 Yasamada şeriat olmasın
% 24 Sınırlı olarak yasamada şeriat olsun
% 66 Şeriat yasamanın tek kaynağı olsun
Ürdün’deki sonuçlar:
% 1 Yasamada şeriat olmasın
% 39 Sınırlı olarak yasamada şeriat olsun
% 54 Şeriat yasamanın tek kaynağı olsun
Türkiye’deki sonuçlar:
% 57 Yasamada şeriat olmasın
% 23 Sınırlı olarak yasamada şeriat olsun
% 9 Şeriat yasamanın tek kaynağı olsun.
Kaynak: http://www.cev.org.tr/Default.aspx?pageID=18&nID=847
Bu durumda Türkiye’de iktidar partisinin her kesimden oy aldığı bir kere daha görülmektedir. Ancak bundan şu anlaşılmalıdır. Türk halkı “ Dine saygılıyız, ancak dini kurumlar tarafından yönetilmek istemiyoruz” demektedir.
Son olarak Türkiye’de laiklik tartışmaları Necmettin Erbakan’ın kurduğu partilerden sonra ortaya çıkmıştır. Din konusunu işleyerek topladığı oylar kendisini başbakan yapsa da sonunda siyasi yasaklı duruma düşmüştür. Bugün anti laikliğin odak noktasına geldiği Anayasa mahkemesince ifade edilen iktidar partisinin üyesiyken seçilen bir Cumhurbaşkanın Amerika Başkanı gibi yemin etmesi tabii ki laiklik tartışmalarını gündeme getirecekti.