Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '22

 
Kategori
Edebiyat
 

Lanetli Kibele

Lanetli Kibele  (Bir polisiye-macera romanı için)
 
Dursun ÖZDEN
 
 
 
İstanbul’da, baharın serin bir nisan sabahında uyandım. Güneş bir kavak boyu yükselmişti. Dünden bu yana telefonuma gelen mesajlardan bıkmıştı. “Hayırlı Cumalar” ile başlayan bu ilintilerden sıkıldım. Bu gün, günlerden Cumartesi. Cumartesi ve öteki günlerin ayıbı, günahı ve laneti nedir? Ve ben; “Kırmızı Pazartesi” kitabını severek okumuştum. Neyse, kapının zili çaldı. Genç  bir kargo elemanı bir paket teslim etti. Sabırsızlıkla, hemen açtım paketi. İçinde Cevat Turan’ın son romanı “Kibele’nin Laneti” çıktı. Derin bir oh!.. çektim. Kitabı kokladım, öptüm… Kahvaltıyı unutup, kitabı okumaya başladım… “Ölüm bir kez konuşur / Yaşamınsa / Her sabah yeniden girilir / kapısından…”  diyerek, kitaplığıma konuk olan Cevat Turan’a selam olsun…  Agada Kristina ve Ahmet Ümit’in adı çıkmış. Elbette onları küçümsemiyorum. Ama iyi bir okur ve eleştirmen olarak; son yıllarda okuduğum, gerçek bir Anadolu insanının hayat hikayesinden alınan, dil, yazım ve anlatım tekniği açısın da; Türk Edebiyatında, roman (polisiye) gelenekine önemli katkı sağlayacağı vurgusuyla, bir gerçeği paylaşmak isterim: Merakla ve severek okuduğum, bu en kıymetli polisiye ve macera romanıdır Kibele’nin Laneti… 
 
  
 
Kitabı okudukça; daha önceki yıllarda çektiğim; “Anadolu Su Medeniyetleri”, “Anadolu Karızları”, “Uygur Karızları”, “Han Duvarları” ve “Uygarlık Burcu Bergama” belgesellerime esin kaynağı olan, Prof. Dr. Fahri Işık dostun şu çığlığını anımsadım, yeniden… “Uygarlık Anadolu’dan Başladı!”
 
 
 
Bu bağlamda, Cevat Turan’ın gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilen polisiye-macera romanı olan, son kitabı “Kibele’nin Laneti” kitabının konusu, Çorum Alacahöyük ve öteki tarihi eserin bulunduğu yerlerdeki insan manzaraları yanı sıra; tarihi eser kaçakçıları, aranırken dağa çıkan ve roman kahramanı kaçak Mirza Hud’un çevresinde dönen olaylar zinciri, gazeteci Ali Durmuş, kaçakçı Salih, Alman Miller, Mustafa Çavuş, Kamer Komutan ve başka kahramanların maceraları ya da sorunlar yumağının çözüm arayan serüvenler, macera ve  polisiye roman sürükleyiciliği ve merakı ile bir solukta okunan oldukça ilginç bir kitap… 440 sayfadan oluşan bu kitap; anlaşılır, yalın bir söylem ve duru Türkçe ile kaleme alınmış. Şiir sıcaklığında ve öykü tadındaki eserin ara bölüm başlıkları altınca yer alan dizeler ve özlü sözler, kitaba bir başka haz ve anlam yüklemektedir. Kitapta, umut ile gerçek; yanıt bekleyen sorular:
 
 
 
“…Takabilirsin boynuna kirlenmiş sözcüklerden bir öfkeyi / Zamanı tutuklayabilirsin bitişi ve başlangıcı /  Taşı yeninden oynatabilirsin / Ya gerçeği ne yapacaksın? / Beyaz bir bulut gibi salınırken içinde maviliğin / Sevebilirsin kilitlerin düğümünü iyi bilirsin / Sincapların evini taşlayabilirsin bu orman senin / Al çiçekler gibi dolaşabilirsin yaşamın boynuna kanı / Ya umudu ne yapacaksın? / Kapında beklerken kara kıllı cellat misali.”
 
 
 
Oysa, yazar Cevat Turan “Kibele’nin Laneti”ni şu sözlerle özetlemektedir: “Unutulmak ister ölen, ölür yaşarken öldüren… Ülke yangın yerine dönüşürken, Anadolu’nun büyük zenginliğine göz koyanlar da tarihi eserlere de göz dikmiştir. Kaletepe’de bir mağarada, bereket tanrıçası Kibele heykeli bulunduğuna dair bir bilgini peşine düşen Salih ve Alman arkadaşı Müller, eşsiz Frig heykeline ulaşmak için bir plan yaparlar. Ancak bu hırsızlıkta kendilerine yardım edecek, yöreyi iyi tanıyan ve güvenilir birine ihtiyaçları vardır.Parasını verince susacak ve suç işlemeye alışık birine… Salih’in çocukluk arkadaşı ve kabarık suç sicili yüzünden artık dağa çıkmış olan Mirza Hud’a ulaşırlar. Genç bir adam olan Mirza, buluştukları meydanda, onları küçük siyah gözleriyle ölçüp tarlarken, başlarına geleceklerden habersizdirler. Peşine düştükleri lanetli altın Kibele heykelciği, onları birleştiren bir kader yolu muydu? Bu yol sizi Tapınak Şövalyeleri’nden, Hacer-ül Esved Taşı’na, derin uykusundan uyandırılan Kibele’ye ve küçük hayatlarında huzuru arayan sade insanların kesişmelerine götürecek… Bu sürükleyici ve serüven dolu, gizimli yolda; belki kendinize de rastlayacaksınız…” 
 
 
 
“Ölüm bir kez konuşur / Yaşamınsa / her sabah yeniden girilir / kapısından…” diye söze başlayan, Hattuşaşlı Cevat Turan’dan, bir seri katilin heyecanla, merak edilen gizemli dünyasına, keskin ve toplumcu gerçekti bir bakıştır: Kibale’nin Laneti…    
 
 
 
Hattuşaş Kültürünün izlerini süren Çorumlu şair-yazar Cevat Turan; “Unutmalar Şehri” ve “Kibele’nin Laneti” kitaplarında, yazın dünyamıza farklı ve özgün yazım tekniği ile dikkat çekiyor… Kökleri 12 bin yıl eskilere uzanan Anadolu Medeniyetlerinin edebiyatımızdaki izlerini araştıran ve Anadolu’nun yeni yazın dilini yaratan Cevat Turan; tarihi, macera ve polisiye yazın türünde (roman) farklı ve özgün duruşuyla ve söylemiyle; aynı zamanda binlerce yıldır yaşayan Anadolu sözlü edebiyatımızın sırdaş söylemlerini ve yazılı edebiyata yansımayan bilinmeyen yönlerini, açığa çıkarma başarısı ve cesareti ile alkışı çoktan hak ediyor… Yaşanası şu güzel dünyamızı, Ortadoğu ve ülkemizi kan gölüne çeviren kirli savaşların ve terörün içinde ve arkasında kimlerin olduğunu görmek ve öğrenmek istiyorsanız, zor koşullarda aşk ve umudu yeşertmek arzusundaysanız, bir başucu yapıtı olan “Kibele’nin Laneti” kitabını mutlaka okumalısınız…
 
 
 
Çorum nere, İstanbul nere? Unutmalar Şehri ve Kibele’nin Laneti ile Anadolu’dan, Çorum’dan bir ses yankılanmakta... Anadolu’nun aydınlık yüzü, yolumuzu aydınlatmakta... Anadolu köy edebiyatı yazarları ve Köy Enstitüsü kökenli yazarlardan sonra, unutulan bir yanımızı aralayan; bir şair ve bir romancı olan Cevat Turan’ı okumanın dayanılmaz hafifliğini yaşadım, yeniden… 
 
 
 
Yaşanası şu güzel dünyamızı, Ortadoğu ve ülkemizi kan gölüne çeviren kirli savaşların ve terörün içinde ve arkasında kimlerin olduğunu görmek ve öğrenmek istiyorsanız, zor koşullarda aşk ve umudu yeşertmek arzusundaysanız, bir başucu yapıtı olan bu kitabı hemen okumalısınız. Sıkıntılı ve zor yıllarda Çorum’dan çıkıp İstanbul’a gelen Çorumlu yazar; bugün önemli bir işadamı (güvenlik, temizlik ve inşaat sektöründe) ve de “yazın dünyasında ben de varım" diye masaya yumruk vuran Cevat Turan; kültür, sanat ve politik yazıları yanı sıra; 'Usuldan Bir Hüzün', 'Gözlerine Sakla Beni', 'Çoklu Yalnızlıklar' adlı şiir kitapları, 'İnsanın Üşüdüğü Yer' adlı öykü kitabı ve son eseri olan ‘Kibele’nin Laneti’ romanı ile tanınmaktadır. Yazar Cevat Turan, büyük kentlerde ve yayın dünyasında bir lobi kuşatması ve ablukası çemberini kırıp aralayan ve Anadolu’da filizlenen edebiyat gerçeğini ve gücünü gösteren ender yazarlarımızdan biridir. 
 
 
 
Cevat Turan aynı zamanda, daha gençlik çağlarında başladığı şiir ve yerel gazetelerde makale yazma serüvenini, İstanbul’un kimi kirliliklerine bulaşmadan şimdi de sürdürüyor. Değerli dostum Cevat Turan’ı yıllar önce, oğlu Ozan ile birlikte bir Küba yolculuğunda tanımıştım. O gönlü güvercinli yiğit delikanlı ve ateşli al atların bıçkın süvarisi, yazın eri, yitik zaman ışığına dörtnala koşan şiir alayının komutanı ve neferi olarak, biz okurları başka dünyalara ve unuttuğumuz ütopyalara, umutlara, odaklanacağımız bitmez sevdalara, sırdaş diyarlara ve "Düşistan"ımızın sevi burcunda dalgalanan, vatansever özümüze, kutsal ve yüce değerlerimize götürüyor. Götürmekle kalmıyor, bu ülkenin aydını ve insanı olmanın haklarını ve sorumluluklarını anımsatıyor yeniden. Aşk mı, merhamet mi, öfke mi kazanır bu topraklarda? Bilinmez. Bir şehir, 'Unutmalar Şehri' Çorum’da, olan olur. 1980’de bir şehir kaderine terk edilip yapayalnız bırakılır. Kan gölü bir şehrin içinde insanlar birbirlerini boğazlarken; aşk ile masumiyet, umut ile öfke hayata tutunmaya çalışır. Bir şehir, sanki düpedüz unutulur. 'Unutmalar Şehri' yazar Cevat Turan’ın kendi doğup büyüdüğü bereketli bu şehirde (Çorum’da), bir dönemin toplumsal çalkantıları ve gündelik yaşamını ustalıkla anlattığı ve toplumsal hafızamızı zorlayan, ilmek ilmek dokuyup yazdığı çok özgün bir roman. 
 
 
 
Yolunuz Çankırı-Çorum karayolu üzerinde bulunan Kızılırmak Köprüsü'nü geçerek Çorum’a vardığında, ülkemizin her yerinin bir dünya cenneti olduğunu göreceksiniz. Karacaoğlan’ın şu güzel dizesinin Çorum’un İskilip ilçesi köylerinde hep söylenmekte olduğuna tanık olacaksınız: "Yar göğsüne sülüm dayarım." Siz de, 'Unutmalar Şehri' Çorum’da sevdiklerinizin burcuna erişmek için, aşk merdiveninin basamaklarında emin adımlarla yükseliniz. Yazarın olayları ve insanları, bildik mekân ve zamanda kuşatıcı ve usta kurgu diliyle kaleme alış becerisi, olay kahramanlarının hayal kırıklığı, çaresizliği, umutları ve küçük sevinçlerden mutluluk arayışlarını, bir kuyumcu titizliğiyle işleyişi; aslında yazarın tanık olduğu kırık dökük aşkların da romanıdır bu eser. Ya da, tek sözcükle dillendirecek olursak; toplumsal tarihin, sınıf ve mezhepsel çatışmaların, aşkın ve tutkunun romanıdır 'Unutmalar Şehri'. Yazarın ve yayıncının da vurguladığı gibi, "Aşk ve zafer uğruna neleri feda edebilirsiniz?" Zafer, Devrim, Aşk ve Gurur... Vatan, Millet ve İnanç... 
 
 
 
Kibele’nin Lanetli Efsanesi
 
 
 
Anadolu’da, Frigya mitolojisinde bir ana tanrıça olan Kibele’ye dağ zirvelerinde tapınılırdı ve Kibele adeta doğa ile özdeşleştirilmiş bir tanrıçaydı. Bereket tanrıçası Kibele, özellikle bazı vahşi hayvanlarla ilişkilendirilmiş. Anadolu’da ise çok sayıda Kibele anıtı bulunmakta. Peki bereket tanrıçası olarak da bilinen Tanrıça Kibele kimdir? Kibele heykeli nerededir? Tanrıça Kibele hangi uygarlığa aittir? Kibele ne demek? Tanrıça Kibele heykeli hangi uygarlığa aittir?
 
 
 
Ana tanrıça inanışı Orta Asya’da, Ege, Eskişehir, Kütahya, Çorum ve Anadolu coğrafyasında; MÖ: 6500’lere dek uzanır. Çok tanrılı inanışın egemen olduğu bu bereketli topraklarda bütün tanrılara sözü geçen bir figür tartışmasız önem arz eder. Doğurganlığın ve bereketin simgesi olan bu figüre tarihte oldukça sık rastlanılır. Arkeolojik çalışmalar sonucu ana tanrıça kültürünün kaynağı Frigya Medeniyeti ve Friglerin bereket tanrıçası Kibele’ye kadar uzanmakta. Oldukça önem taşıyan bu bulgular Anadolu’nun köklü tarihi bakımından pek çok medeniyete örnek olmuştur.
 
 
 
Peki tanrıça Kibele neyi temsil eder? Tanrıça Kibele yukarıda söz ettiğimiz gibi bereket tanrıçasıdır. Tüm yaşamları tarıma dayanan toplumlarda bolluk ve bereket en önemli tanımlar arasına girer. Bu nedenle Kibele önemli bir tanrı figürü olarak karşımıza çıkar. Bahsettiğimiz bereket kavramı ise kadına has bir özellik olan doğurganlık ile temsil edilir. Tanrıça Kibele heykeli incelendiği zaman iri bir kadın figürü çizilerek doğurganlık yani bereketin sembolize edildiği görülür. Kibele figürünün yanında yer alan iki hayvan ise leopar. Leopar hayvanların kraliçesidir ve sonsuz özgürlüğü temsil eden bir sembol niteliğindedir. Tanrıça Kibele pek çok dini ve dilleri de etkisi altına almış bir tanrıçadır. Özellikle kullandığımız dile 9 bin yıl öncesinden etki edebiliyor olması oldukça önemli bir nokta.
 
 
 
Son olarak bereket tanrıçasının hikayesinden bahsetmek isteriz. Tanrıça Kibele mitoloji sayfalarında oldukça kıymetli bir figür olduğu için bugüne kadar onun hakkında pek çok efsane anlatılmış. Bu efsanelerden en çok rağbet göreni Bereket Tanrısı Kibele efsanesi olarak da bilinen Kibele ve Attis’in öyküsü. Tanrıça Kibele tapınağının hizmetlisi olan ölümlü Attis’e aşık olmuş. Attis’de Kibele’ye karşı aynı yoğun duyguları beslemektedir. Ancak Kibele tutkuyla bağlı olduğu aşkını çok kıskandığı için ona bekaret yemini etmesini şart koşar. Attis de bu yemini etmeyi kabul eder. Fakat Attis günün birinde ölümlü bir kıza tutkuyla aşık olur ve Kibele’ye verdiği sözü unutur. Attis bu kızla evlenmeye karar verir ve yakın zamanda düğünleri olacaktır. Ancak görkemli düğünün davetsiz bir misafiri vardır; tanrıça Kibele. Attis, Kibele’yi karşısında görünce ona verdiği sözü ve ettiği yemini hatırlar ve çok üzülür. Attis bu kedere daha fazla dayanamaz ve cinsel organını keser. Kanlar içerisinde yerde kıvranan Attis’in bu şekilde acı çekmesine Kibele dayanamaz ve onu hemen orada bir çam ağacına dönüştürür. O günden sonra çam ağaçları dört mevsim yemyeşil kalır ve çam kozalağı artık Attis’in sembolü haline gelir. Tanrıça Kibele efsanesi olarak da bilinen bu efsane dilden dile anlatılarak günümüze kadar ulaşır.
 
 
 
Lanetli Kibele
 
 
 
Unutmalar Şehri’nin iri-çok memeli kutsal-bereket tanrıçası Kibele’nin Laneti’ni deşifre eden şu sırdaş sözler, belleğimize kazınan; kitap içinde ve kulaklarımızda hala yankılanıyor…
 
 
 
“Desene çok zengin olabiliriz.Yedi sülalemiz kurtulur Alfonso. Belki çalışmamıza bile gerek kalmaz ondan sonra…”
 
 
 
“Salih, bizim kazı yaptığımızı kimse bilmemeli. Sanki sizin oralara gezmeye gidiyormuşuz gibi gidip çalışmalıyız. Ancak çok güveneceğin birilerinden güvenliğimizin sağlanmasını istemen lazım. Bunu yapabilir misin?”
 
 
 
Salih keyiflenmişti adeta. “Yahu düşündüğün şeye bak. O iş kolay. Benim çocukluk arkadaşım var, Mirza. Delikanlı ve kabına sığmayan biridir. Millet ondan korkar olmuş bizim yörede. Onu ararım. Sen de ortaksın bu işe Mirza, derim. O böyle şeylere hemen atlar, öyle hatırlıyorum. Onun olduğu yere de arı vızıltısı bile gelemez evvel Allah. Sen o işi düşünme. Ben Mirza’yı arayacağım...” O gün ikisi için de neşeli ve hevesli geçti.
 
 
 
Hattuşaşlı (Çorum Alacahöyüklü), genç bir Aksakal-Bilge Derviş olan Cevat Turan’ın son tarihi-polisiye-macera romanı olan “Kibele’nin Laneti” tüm seçkin kitapçılarda... Siz de Salih, Alfonso, Kamer Komutan, Mustafa Başçavuş ve Mirza'nın serüvenine tanık olmak ister misiniz? 
 
 
 
Binlerce yıldır Şifacı Kutsal Şaman Anaların otağı, zengin kültürel mirasımızın beşiği Anadolu coğrafyasında yaşananlar, bizi fazlasıyla ilgilendiriyor… Cevat Turan, tarihin karanlık sayfalarını aralayarak, özgür düşlerimizin ardına düşmemize yardım ediyor… Kutsal topraklarda bereketin ve anaç doğurganlığın simgesi olan Tanrıça Kibele’nin Lanetli Düğünü; al başlı gelinlerin zılgıtı ve cengaver yiğitlerin bir cenk telaşı içinde, bu sırdaş ve gizemli coğrafyanın pek çok entrika ve lanetlerin bilinmeyen yönlerine tanıklık etmektedir… 
 
 
 
Sümerli öğretmen şair Ludingirra’nın 5 bin yıl önce yazdığı son mektubunu, Alacahöyük kırsalında, yüksek sesle okuyan Hattuşaşlı Emek Kahramanı (mavi ve beyaz yakalı) Cevat Turan; son (emek-sermaye) paylaşım-sınıf savaşında, (artı değer-şiir alayı hucumunda), şiir atlı süvariler birliği okçusu olarak, şiir okunu; kendini beğenmiş, lanetli, kibirli, görgüsüz, yalaka, arsız, yüzsüz, ispiyoncu, besleme, özentili, budala ve pezevenk şiir-yazın düşmanlarının yüreğine, nasıl fırlattığına tanıklık etmenin tam zamanı…
 
 
 
Şiir sıcaklığında ve öykü tadındaki, bir başucu yapıtı olan bu romanlar mutlaka okunmalıdır. Hattuşaşlı Cevat Turan'ın 'Unutmalar Şehri' kitabı ardından yazdığı, son eseri olan “Kibele’nin Laneti” romanı; Alfa Yayın Grubu adına, Mona Yayınevi tarafından basıldı, seçkin okurlarını bekliyor. 440 sayfa olan bu kitabın kapak ve iç sayfa dizgi-tasarımı özenle hazırlanmış. Emeği geçenleri kutluyorum. Bir araştırmacı gazeteci gibi yerinde ve özel kaynaklardan, özenle ve titizlikle beslenip, sabırla hazırlık yapıp, şiir tadında ve öykü sıcaklığındaki bu kıymetli eserin yazarı; kitap fuarlarında ve imza günlerinde okurlarıyla söyleşen ve aranan, siz değerli okurlara bilgi sunan Cevat Turan’nın bu polisiye-macera romanı Kibele’nin Laneti ve öteki kitapları; seçkin kitapçılarda ve internet satış noktalarında… Bir Ekmek, Bir Kitap zamanı… Mutlaka okuyunuz…
 
ISBN 978-625-7220-28-6
 
 
 
Kaynak: www.dursunozden.com.tr
 
Toplam blog
: 157
: 363
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

ÖZDEN, Dursun; (d: 21.10.1950, Niğde, Türkiye). Gazeteci, Gezi Yazarı, Şair, Belgesel Dursun Özde..