- Kategori
- Kitap
Latin Amerika Edebiyatı da Büyüye Dahildir

Edebiyat, insanı insan yapan bir ruh bilimidir. Psikoloji, sosyoloji ve tarih gibi sosyal bilimlerden yararlanır, ama daha çok ruha hitap eder. Güzeli, iyiyi amaçlar. Edebiyat, harfle ve sözle ruhu okşama bilimidir. Bütün sosyal bilimlerden daha etkili ve daha yararlıdır.
Edebiyat insanı insan yapar, ama rahmetini feleğin çemberinden geçmiş insana sunar. Tabii, rahmet sunulmasından kasıt, edebi eserleri var edenlerdir. Yani anlayacağınız edebiyat, sevgiyi herkese saçar, ama yaratımı acıyı en çok tadana bahşeder.
Edebiyat acının, zulmün, gözyaşının, sefaletin, haksızlığın, baskının en çok olduğu coğrafyalarda gelişmiştir, ama ne yazık ki, edebiyata en az önem verilen yerlerdir bu coğrafyalar. Edebiyata önem veren ülkelerin hemen hemen hepsi birinci dünya ülkeleridir; refahın en bol olduğu coğrafyalardır. Edebiyata en az önem veren coğrafyaların da burunları boktan çıkmaz, çıkmamıştır.
*
Acının, haksızlığın, zulmün ve baskının yoldaşı olan Doğu kültürünün edebiyatını ben gerçekten severim, çok başarılı bulurum, büyülü olduğunu hissederim. Fars, Hint, Çin, Yunan ve Rus edebiyatlarının hemen hemen hepsi büyülüdür.
Edebiyatın büyüsüne dahil olan bir coğrafya daha vardır. Neresi mi? Tabii ki, Latin Amerika. Yani, Güney Amerika kıtası...
Meksika'dan başla Macellan Boğazı'na kadar Aztek'in, Maya'nın, İnka'nın ruhunu hissedersin, bu ruhun büyüsünü edebiyata da saçtığını anlarsın.
Eski dünyanın Mezopotamya'sı, Mısır'ı neyse, yeni dünyanın Aztek'i, Maya'sı, İnka'sı odur. Maalesef ki, bu medeniyetler, İspanyol ve Portekizli denizciler tarafından hunharca yok edilmiştir. Onlardan geriye kalan melez torunlar ve büyülü bir edebiyat olmuştur.
9 yıl önce okuduğum, Jared Diamond'un 'Tüfek, Mikrop, Çelik' adlı kitabındaki bir bölüm beni çok etkilemişti. Bu bölümde, 150'ye yakın Portekizli gemicinin, beş binden fazla sayıdaki yerliyi, acımasızca yok edişlerini anlatıyordu. Baskısı tükenmiş sanırım, yeni baskı yapıldığında mutlaka temin edip, okuyun.
İspanyol ve Portekizli gemiciler bu dev medeniyetleri yok ettikleri yetmemiş gibi, adeta kerc edercesine, dillerini arkalarında bırakmışlardır. Meksika'dan Macellan Boğaz'ına dek bu büyük coğrafyada konuşulan diller, Portekizce ve İspanyolca'dır.
*
Meksika, Kolombiya, Peru, Brezilya, Arjantin,Şili...
Edebiyatı büyülü ülkeler...
Sandığım kadarıyla Meksika edebiyatından hiç okumadım, ama edebiyatında bir büyü olduğuna okumadan kefil olurum.
Kolombiya'dan Gabriel Garcia Marquez adında bir adam çıkmış, atalarından gelen büyüyü cümle cümle, paragraf paragraf dökmüştür yazıya...
Peru'dan Mario Vargas Llosa çıkmış, nefis romanlar yazmıştır.
Brezilya'dan Paulo Coelho çıkmış, Piedra nehrinin kenarına oturmuş ağlamış, simya ilmine eğilmiş, piramitleri dolanmış, Rusya'daki 9 bin kilometrelik demir yolunda seyahat etmiş, buna hepimize şahit etmiştir.
Şili'den, o ince ve uzun ülkeden, Pabla Neruda çıkmış, hem şiiri hem yürekleri aşka boyamıştır.
Arjantin'den Borges çıkmış, edebiyatın büyüsünü yazmıştır.
Saydıklarım yalnız benim bildiklerim, daha neler vardır neler...
*
Perulu yazar Mario Vargas Llosa'nın 'Ketum Kahraman' adlı kitabını okudum. 'İyi ki okumuşum' dediğim bir kitap oldu. Çok beğendim.
Mario Vargas Lloso, 2010 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görüldü.
'Ketum Kahraman'ı da Llosa 2013 yılında yazmış, yani Nobel'den sonra. Llosa'nın önceki eserlerini okumadığım için bilmem ama, bu romanı nefisti. Bizim Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, en güzel romanlarını Nobel'den sonra yazmıştır bence.
*
'Ketum Kahraman' Türkçe'de 2014 yılında, Can Yayınları'ndan çıkmıştır. Türkçe'ye Havva Mutlu çevirmiştir. Türü, roman. Sayfa sayısı, 414.
*
Spoiler çok olduğu için artık kitap hakkında kısa bir özet çıkarmıyorum. Bunun yarine kitap arka kapağındaki özeti alıntılamakla yetiniyorum.
Arka kapaktan:
"Peru'da iki şehir ve iki patron. Başkent Lima'da sigortacı Ismael Carrera, taşra güneşinin altında kavrulan Piura'daysa nakliyeci Felícito Yanaqué. Bir tarafta Felícito'nun, kapısına sıkıştırılan örümcek imzalı haraç mektubuna meydan okumasıyla değişen hayatı. Diğer taraftaysa ikinci baharının zirvesindeki Ismael'in ailevi antikalıkları yüzünden kabağın, sadık dostu ve şirketinin yöneticisi Don Rigoberto'nun başında patlaması. Tam da emeklilik hayalleri kurarken..."
*
Llosa'nın üslubu başarılı, dili kucaklayıcı. Romanın konusu güzel...
-Mustafa Yıldırım - 08.09.2017