- Kategori
- Şiir
Sen Olmasaydın
sen olmasaydın
nereden bilecektim İstanbul'u
bilirdim elbet
bilmez değil
ama bu kadar nereden bilir
nasıl severdim
içinde sen olmasaydın
*
sen olmasaydın
pekâla bilirdim İstanbul'u
romanlardan
filmlerden
şiirlerden
ya da tarihten
bilirdim elbet
yalan da olsa
hayali de olsa
görüp dokunamasam da
Ahmet Ümit'le Beyoğlu'nu arşınlar
heyecanla kovalaşır
Başkomiser Nevzat ve Evgenia'nın rakı içişini gözetlerdim
sen olmasaydın
Orhan Pamuk'un Nişantaşı'nda gezer
Masumiyet Müzesi inşa eder
Tarlabaşı'nı gide gele belleyen
aşık olduğu Füsun'un çer çöpünü toplayan
Kemal'e kıs kıs gülerdim
sen olmasaydın
Eli Şafak'ın kâğıt helvaya benzeyen
nefis dilinden
İstanbul tarihini, keşmekeşini hayal ederdim
sen olmasaydın
Ahmet Rasim'le hovardalık eder
eski fuhşu öğrenir
dilberlerin kiraz dudaklarına meftun olur
peşlerinden koşardım
sen olmasaydın
*
Bizans'ın hipodromlarında
yarışlar izler
bolca küfürler ederdim şansa
Justinyanüs'ün Thedora'ya olan
aşkına şahit olur
aşkın verdiği güçle
dev mi dev
eşsiz bir kilise inşa ettirdiğini görürdüm
başkaları zapt ederdi İstanbul'u
ne yapsalar kendilerine benzetemezlerdi
tersine onlar benzerdi İstanbul'a
kazanlar kaldıran
iki de bir 'şeriat isterük' diye tutturan
saraydan kelle üstüne kelle isteyen
yeniçerilere gülerdim
bir sineğin kanadına tutunan ruhum
sinekle beraber sarayın haremine girerdi
harem koridorlarından geçip
izbeliklere doğru inerdim
hadımlarla sevişen cariyelerin
zevk çığlıklarını iştir
bir hoş olurdum
odasının kapısına duvar ördürtülüp
odaya hapsedilen Deli İbrahim'in
çılgınca haykırışlarını işitir
bir kötü olurdu içim
hamile cariyeler
bir çuvala konulur
çuvalın başı bağlanır
Haliç'in derinliklerine gönderilirdi
biterdim bu sahnelerde
laleler süsledi İstanbul'u
şiirler yazıldı, söylendi
tamburun, neyin sesi duyuldu
sokak sokak
Galip Dede müritleriyle semaya kalktı
paranoyanın zirvesine çıkan Abdülhamit'in
kendisi gibi, tozdan nem kapan hafiyeleri
saraya jurnallerdi beni
*
Galata Kulesine bakardım
anlamsız anlamsız
o da bana bakardı
anlamsız anlamsız
Tünel de, İstiklal de
ruhsuz gelirdi
bana küs gibi
soğukça bakardı
Ortaköy Camii
dünyadan habersiz balıklar gibi
öylesine yaşar giderdi
ileride ona cenneti yaşatacak olanı göremezdi
sen olmasaydın
sen olmasaydın
sen olmasaydın
İstanbul bana küserdi
ben İstanbul'a
*
yazarlar, şairler
İstanbul'u çok sevdi
hakkında yazdı, çizdi
ama ben de pek kıymet-i harbiyesi olmadı
ta ki senle karşılaşana kadar
yüreğime bir güneş gibi doğana kadar
içinde yaşadığın şehir
sevdiğin şehir
benim de kıymetlim oldu çıktı
sokağı caddesi
boğazı haliç'i
tarihi anıtı
camisi kilisesi
sarayı bağı bahçesi
hep bir ağızdan bana
seni söyledi,
seni anlattı
seni çağırdı
İstanbul sanki sen olmuştu
Sarıyer'i, Kilyos'u falan nereden bilecektim misal
yalnız adlarını duyardım
ama şimdi sen oldu
Kilyos sahilindeki kayalar bile
bana senli şarkılar söylemeye başladı
sen olmasaydın misal
şiirlerim İstanbul'a gelebilir miydi
yalnız gelmek mi
İstanbul'u sen yaptı
sana boyadı
sen olmasaydın olur muydu
tüm bunlar
iyi ki oldun
iyi ki oldun
iyi ki oldun
-Mustafa Yıldırım
Not: Değindiğim yazarlar, senden önce benim okuduklarımdan.