Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Lekesiz’in sanat ve istidat yazısına dair

Lekesiz’in sanat ve istidat yazısına dair
 

Eleştirmen Ömer Lekesiz’in “Sanat ve istidat” isimli yazısını büyük keyif alarak okudum. Gazetelerde yazan birçok yazar içinde ne yazık ki son günlerde böyle kaliteli yazılara pek sık rastlamıyorum. Çoğu yazar benzer ve aynı şeyleri söylüyor. Bu ise orijinalliği ve biricikliği öldürüyor. Lekesiz ilgili yazısında; “örneksiz yaratmanın /ibda’ın doğru anlaşılabilmesi için üç terimin daha doğru anlaşılmasına muhtacız: İstidat, istihkak ve istikamet” demiş. Örneksiz yaratma kanımca insan için pek geçerli değildir. Bu yüzden sanıyorum ki Müslüman entelektüellerin çoğu sanat konusunda insanın yaratıcılığı kavramını çoğunlukla kabullenemiyorlar.

Kutsal kitapta bu konuda Allah’ın bazı sıfatları ile ilişkilendirilmiş bir durum söz konusudur. Halik, Bari Musavvir, Latif, Muhyi, Melik, Âlim, Bedi ve Darr gibi bir yaratıcı tasavvuruyla karşılaşıyoruz. Bu sıfatların bazı sadece Allah’a özgüyken bazıları da hem Allah’a hem de aciz insana özgüdür. İnsan hiçbir şeyi yoktan var edemez, bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama var olan nesneleri kullanarak bunlara pek ala şekil verebilir yani ham malzeme olan toprağı alır suyla karıştırıp balçık yapar ve sanat eseri bir vazoya dönüştürebilir. Nitekim Hz. İsa’nın da bu minvalde bir mucizesi vardır. İnsan Allah gibi Muhyi olup hayat veremez ki Mısırlı Firavun’da Musa karşısında bu iddiada bulunmuştu ama sonu malum.

İnsan Tanrı’dan bir parça taşıdığı için eşyanın tabiatını bilir, âlimdir. Hatta bu konuda meleklerin yapamadığını yapar ve dil vasıtasıyla onlara kendi bulduğu isimleri verir. İnsan, ibda vasfında bedi değildir. Örneksiz, misalsiz, acib ve hayret verici âlemler icat edemez. İnsan yaratmaz ama yaratıcının yaratma yeteneğini çok cüzi de olsa taklit edebilir. Aristo’dan bir örnek hatırlıyorum. Üstat bir sandalyenin resmini ele alıyor. Sandalye resmi asla sandalyenin kendisi değildir. Sadece onun sanat yönünden bir taklitlidir. Allah “O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır.” (En’am 73) insanlar ise onun yaratmış olduğu bu âlemi görüp ve tanıdıktan sonra kendi heva hevesleri doğrultusunda tekrar icat ederler.

Lekesizin yazısında şu cümle bir hayli dikkatimi çekti: “İbn Arabi’nin ‘İnsanı saptıran şey benzerliklerdir’ sözüyle birlikte okuduğumuzda ise zikrettiğimiz özgürlüğün sanatçı için ferdî bir çerçevele(n)meyi zorunlu kıldığını, din ve sanat (şeriat ve sanatçı) ilişkisinin de ona yaslandığını ileri sürebiliriz.”(a.g.y.) Sanat yapıtı benzerleşirse aynileşir ve zanaata dönüşür. Zanaat bir şeydir ama sanat yapıtı kadar maalesef değerli değildir. Burada bence sanatçının özgürlüğünden çok özgünlüğü ve sanat eserinin de biricikliği önemlidir.

İnsan bu olaya kul olma ekseninde baktığında kendisi ister istemez sınırlamış oluyor. İslam’daki tasvir yasağı buna örnek gösterilebilir. Bu biraz insanın sanata bakışıyla da ilgili. Geleneksel hat sanatın da klasik üsluplarla gidecekseniz eserlerinizi sınırlı bazı imkânlar çerçevesinde yapmak zorundasınızdır. Fakat yine aynı sanat kolu üstünde yeni tarzlar ve üsluplarda geliştirebilirsiniz. Bu tamamen sizin bakış açınızla ilgili bir durum.

İbn Arabi’de şöyle bir cümleye rastladım; “Hak’ın yaratması ise yaratmak istediği şeyi var sayması, ona sûret vehmetmesidir. Ârif olan ve Ârif olmayanda Hak’ın bu yaratma sanatı kısmen tecellî eder. Ârif olmayan ölmüş bir insanın canlanarak odasına geldiğini vehmetse (düşünse/varsaysa) bu vehimi ile kendi kendisini korkutur.”(Füsusu’l Hikem, Kemal Gökdoğan, e-kitap). Dolayısıyla insanda bir parça sanat eserini oluştururken bu bir parça yaratma tecellisi niteliğini kullanır. Ama dikkat etmek gerekiyor ki bu tecelli sadece Ariflere mahsus.

Arifler şeriat ehli olmaktan çok tasavvuf ehline tabidir. Ve bu onların kulluktan çok irfana yakın olduklarını gösteriyor. Bu minvalde Kur’an’daki Musa ve Hızır kıssasını hatırlıyorum. Bence sanatçı burada Hz. Hızır’daki bilgiye yakın duran ve onu kısmen taşıyan kişidir. Velhasıl Musa şeriat dairesinden çıkmadıkça Hızır’ı anlayamaz ve tahammül edemez. Ona yol arkadaşı olamaz. Peygamber Efendimiz’in dediği gibi; “Keşke Musa kardeşim biraz daha sabırlı olsaydı.” Bugün daha çok şey biliyor olurduk. Doğrusunu Allah bilir..

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 36
: 615
Kayıt tarihi
: 07.12.12
 
 

Beyaz Arif Akbaş, (d.1979 İstanbul) Türk eleştirmen şair/yazar. 2005 yılında Ahmet Yesevi Ünivers..