Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '11

 
Kategori
Dünya
 

Libya olayları ve dünyadaki petrol fiyatlarına etkisi

Libya olayları ve dünyadaki petrol fiyatlarına etkisi
 

Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev.


Kuzey Afrika'da isyanlar başladı. Uluslararası haber ajansları ilk olarak halkın kendi ülkelerinde uzun yıllardır iktidarda olup bir türlü gitmek bilmeyen liderlere karşı olduğunu ve bu yüzden de gösteriler yaptıklarını duyurdular dünyaya. ''Daha çok demokrasi isteyen, yöneticilerini kendilerinin seçmesi gerektiğini haykıran halk yollara döküldü'' dediler. 

''Yahu helal olsun, vallahi bravo adamlara'' falan diye sesler yükselmeye başladı dünya halklarından. İktidardakiler baskılara dayanamayıp görevlerini bırakıp hatta ülkelerini terke mecbur kaldıklarında ortalık sakinleşir, halk demokratik seçimlere gider, kendilerini adaletli bir şekilde yönetecek yeni yöneticilerini seçer umuduyla bekleyenler ordunun, radikal islamcıların ve eski diktatörlerin yeni adamlarının yüzleriyle karşılaşınca işin o kadar da kolay olmadığını anlamaya başlamışlardı ki Libya olayları patladı. 

Kaddafi önce ''Ben diğerlerine benzemem'' tehditleri ile halka korku salmaya çalıştı. Halk belirli yerlerde yönetimi eline geçirince de bu sefer üzerlerine uçaklarla saldırdı. Tam iç savaş başladı başlayacaktı ki telefon kulübesinde üstünü değiştiren Clark Kent tadındaki ABD, Fransa olarak ortalığa çıktı. Sarkozy biraz da Paris'te Kuzey Afrikalı gençlerin çıkarttıkları olayların rövanşını almak niyetini açık ederek Avrupa'yı Libya'ya doğru kışkırtmaya çalıştı. İngiltere zaten her zaman Amerika ile beraberdi ama önce Almanya sonra Çin derken Rusya, Anglosaksonların bu çabalarına taş koyma yönünde girişimlere başladılar. Hatta Putin biraz da Kaddafi ağzıyla ''Bu haçlı seferidir'' demişti ki Devlet Başkanı Medvedev ''Orada dur bir soluklan'' benzeri açıklamalarla Putin'in daha da ileri gitmesine engel oldu. 

Cinayet polisi, cinayeti çözmeye çalışırken katili bulmak için ''ölümün en çok kimin işine yaradığı'' sorusunun yanıtını arar. Siyasi mücadelelerde de aynı yol izlenerek ortada neler dönüyoru daha iyi anlamak mümkün olabilir. 

Her şey alışıla geldiği üzere giderken bir anda halklar ayaklanıyor, liderlerini alaşağı etmek istiyorlar, direnenleri de Amerika 6. filosu ile tehdit ediyor. Irak'ta da böyle olmamış mıydı? Önce hava bombardımanı sonra karadan giren Amerikan askerleri, halkı tehdit, dövme, ülke liderini arama, bulma, sözde mahkeme ile asma ve ülkeye yerleşme.... 

Genellikle halk tarafından çok izlenilen ve sevilen filmlerin ikincileri, üçüncüleri çekilir ancak bu savaş senaryolarında biraz farklı oluyor galiba? Tüm dünyada Amerikan karşıtlığına yolaçmasına ve genel olarak bir kaç ülke hariç herkesin karşı çıkmasına rağmen 'Irak Operasyonu 2' adı altında aynı senaryo Amerika tarafından bu sefer de Libya'da sahneleniyor. 

Gelelim demin açıkladığımız soru sorma şekli ile isyanın arkasında kimin olduğunu anlamaya. Bunu anlamak için artık herkesin malumu olan en basit şeyi yapmak gerekir. ''Bu isyandan kim kazançlı çıkacak?'' sorusunu sormak. İsyan sonucunda dünyada petrol ve doğal gaz fiyatları tavan yapacağı için doğal olarak kazançlı çıkacak olan ulusal ekonomisinin temelini enerjiye endekslemiş Rusya olacaktır. Krizlerde artan fiyatlar sonradan ortalık durulsa bile pek eski yerlerine dönmemektedir. Bu yüzden çok uzun süreli olmasa dahi bir krizin zıplatacağı petrol fiyatları Rusya'nın bütün açıklarını bir anda kapatır. Rusya'nın bu sebeple güçlenmesinden kimler rahatsız olacaklarsa işte onlar da şu anda Libya'ya askeri müdahalede bulunan ülkelerdir. 

Bu arada asıl merakla izlenmesi gereken, isyanların olduğu ülkelerde nasıl yönetimlerin iktidara geleceğidir. Libya'da yönetimin bir kabileden başka bir kabilenin eline geçmesi ya da mevcut sınırlarda anlaşamayıp yine cetvel kullanıp her kabileye bir ülke usulü ile bölünmeden sözediliyor. Bazı ülkelerde sünni-şii çatışmaları bazılarında da Ahmet gitsin Mehmet gelsin düzeyinde kişisel çatışmalar var. Kısaca hiç bir ülke halkı, ezen ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin gerçek kaynağına bakmayıp hala kör karanlıklar içinde umutsuzca çabalıyorlar. Bugün ezen yüzlerin maske değiştirip yarın başka yüzlerle aynı sömürüyü devam ettireceğinin farkına varıp gerçek halk iktidarını aramıyorlar da hala senaryoda kendilerine biçilen figuran rollerinde bir kaç kelime fazladan edebilmenin peşindeler. 

Neyse sonuçta gelenler gidenleri aratmasınlar da.... Halkın seçtikleri, malum hep gönüllerdekiler olmuyorlar, önce demokrat pozları ile islamcı partilere seçime girme şansı tanıyanlar seçimlerde sandığa gömülünce bu sefer aslında o kadar da demokrat olamadıkları için daha önce ötekileştirdiklerini şimdilerde pek içlerine sindiremiyorlar doğal olarak. Rahata alışıp 'örgütlenme' denen, uzun ve zorlu çaba yerine işin kolayına kaçıp internet ile mesajları copy and paste yaptıklarında düşüncelerinin tekrar iktidara geleceğini umuyorlar. 

Demokrasiyi Avrupa Demokrasisi ile kıyaslıyorlar. Avrupadaki iktidar adayları, bir rengin tonları gibidir, bir biri gelir bir diğeri, bize demokrasi adı altında sunulanlar ise iktidara gelen partinin ülkenin kaderini yüz seksen derece döndürme olasılığıdır.

1950'lerin ortasından itibaren yönü zaten şaşan Cumhuriyetimiz, ''askeri dikta ile bu millet hakikaten demokrasi ile bir yerlere gelir mi?'' arasında sallanıyordu. Bir parça emeğin sesi çıkıp demokrat olmaya başladığımız zamanlarda sermaye, asker eliyle milleti hizaya sokup soldan saydırmaya başlıyor, asker de iktidara gelince biraz soldan biraz da sağdan onlar da gençleri sallandırıyorlardı. Sonra gene bir süre geçiyor modernleşme çabaları, halkın bilinçlenmeye başlaması, sendikal hareketler derkeeeen hooooop plak yine başa.

Milleti, önce şehirlere göç ile elde edilen rantla bir süre uyuttular sonra Özal devleti küçülttü, küçülen devleti büyükler yedi semirdi halk gene ucundan kıyısından biraz nasiplenip buna da şükür dedi ama ne zaman ki dış borç artık ne var ne yok satılsa bile döndürülemez oldu ekonomi iyice dibe vurdu o zaman yeni yalan ortaya atıldı. Nasılsa herkes ne denirse yemeye hazır bekliyordu, efendim Atatürk Kurtuluş Savaşını bu halk ile yapmış ama sonra halka sırtını dönmüş, gavurun taklitçisi olmuş, İnönü Lozan'da Ege adalarını, Musul'u Kerkük'ü yabancılara elleri ile vermiş, Arapça yerine Latin harflerini kullanmakla geçmişle bağımızı kopartmışız..... Yaşasın yeni liderimiz, İsrail'e fırça atan, Arap dünyasında sözü dinlenen, çalışkan, aile yaşamı ile yıllarca horlanan, cahil bırakılan ama sayıca da çoğunluğu elde etmiş kesimin temsilcisi Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan. 

Her şey iyi gidiyor 2011 seçimlerinde AKP yine tek başına iktidar değil mi? Görelim bakalım, Rusya'nın ayaklandırdığı Araplar, küresel ekonomide petrol fiyatlarına tavan yaptırıyorlar, daha bu bir şey değil, Çin artan petrol fiyatları ile tökezlemeye başlayınca ortada ucuz mal namına bir şey kalmayıp Rusya bütçesi de fazla üstüne fazla verince bakın bakalım o zaman daha şimdiden aciz duruma düşen Avrupanın hali ne olacak? Hele bir de Avrupa Birliği, Rus vatandaşlarına vizeyi kaldırmayı planladığını falan açıklıyor ya gülmekten katılıyorum, yahu Rusya gazlarını keserse adamlar donarak ölecekler hala işin artistiğindeler. Türkiye biraz başını kaldırıp yukarıya bakarsa çok güzel işler yapabileceği güzel bir ülke görecek, sadece biraz kafayı kaldırmak lazım, devekuşu gibi Arabın çölüne gömmek yerine. 

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..