Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Lider değişince partiler de değişiyor

Lider değişince partiler de değişiyor
 

Siyasi partilerimiz bilimsel temele dayalı ekonomik, sosyal, kültürel bir proğramla karşımıza çıkıp bizden oy isteyen kurumsal kimliğe sahip değiller. Seçimlere bir hafta kala seviyesizliğin ne boyutlara geldiğine hepiniz şahitsiniz.

Ne sevdiğimiz, sempati duyduğumuz, oy vermeyi düşündüğümüz partinin programını, seçim bildirgesini incelemişliğimiz var, ne de kızdığımız, antipati duyduğumuz, aslâ oy vermeyi düşünmediğimiz partilerin proğramları hakkında yeterli bilgimiz var.

Sanırım bir biçimde adını, amblemini, rengini, grafiğini ve belki de daha çok genel başkanlarını sevdiğimiz partilere gönlümüz daha yakın.

Ben bunu lider particiliği olarak görüyorum. Şimdiye kadar benim hatırladığım, bizim ülkemizde kurucusu öldükten veya ayrıldıktan sonra başarıya ulaşmış bir parti yok gibi.

Oysa Avrupa'da siyasi partiler, kurumsal kimlikleriyle ortaya çıkıp bir sosyal ve ekonomik görüşün temsilcisi olarak seçmenlerinden oy talep ediyorlar.

Bu bağlamda bir partiye "sağcı" veya "solcu" diyebilmek için belli kriterler var. Kimsenin öyle kolay kolay fikir değiştirmesi de söz konusu değil.

Bizde milletvekili adayları, kendilerine hangi partide yer bulurlarsa, orada hemen listeye girmeye hazırlar. Bu daha önceki partilerinin tam karşıtı bir parti de olabilir.

İnsanların gelişmesine ve değişmesine karşı değilim. Elbette zaman içinde hepimizin düşüncelerinde bazı farklılıklar olabilir. Ancak bu kadar hızlı ve zıt bir gelişme, pek "gelişme" gibi gelmiyor bana.

Şu ana kadarki tecrübelerim ve gözlemlerimle, Türkiye'de siyasi partilerin kurumsal bir kimlikten öteye "lider partileri" özelliği taşıdığını görüyorum.

Geçmişin mirasından faydalanmak, bu sayede ikbal elde etmek elbette kolay ve güzel olabilir. Ancak, her lider, kendi karizmasıyla oluşturduğu partiyi, ayrıldığında veya öldüğünde kapatsın. Kendine güvenen siyasetçi yeni bir parti kursun.

Şimdi ülkemizde bugüne kadar kurulan partileri şöyle bir gözden geçirelim.

Demokrat Parti: Menderes adıyla özleşen, Türkiye'nin 10 yılına damgasını vuran bir parti. Hataları ve sevaplarıyla tarihe mal olmuş, çok partili demokrasiyle birlikte ülkeye pek çok şeyler kazandırmış bir siyasi topluluk.

Sonradan onun yerini tutacak bir kurumsal kimlik bir türlü oluşturulamadı. Son olarak Anavatan'la DYP'nin birleşmesinden yeni bir oluşum yaratma çabaları da boşa gitti. Mehmet Ağar'ın genel başkanı olduğu Demokrat Parti'nin, Menderes'in demokrat partisine benzer bir yanı var mı? Üstelik barajın altında sürünen bir azınlık tarafından temsil ediliyor.

Demokrat Parti adına da, onun ünlü lideri Adnan Menderes'e de yapılmış bir saygısızlıktan başka yapılmış bir şey değil diye düşünüyorum.

Millet Partisi : Ünlü hatip ve politikacı Bölükbaşı'nın Partisi... İktidarı kazanmak gibi bir lüksü hiç olmasa da, liderinin karizmatik özelliğiyle sıkı bir muhalefet yapan bir zamanların ünlü partisi olarak hep hatırlanacak.

Sonradan partiyi devam ettirip adını değiştirenler de, aynı parti adıyla yeniden faaliyete geçenler de, bir daha o populariteyi bir türlü yakalayamadılar.

Adalet Partisi : Rahmetli Ragıp Gümüşpala tarafından kurulan, ancak daha ilk günlerde kendisi vefat ettiği için Demirel'le şahlanan bir parti. İki kez üstüste tek başına iktidara gelen ikinci parti.

12 Eylül'de kapanmasından sonra birileri onun adından yararlanmak isteseler de bir daha Adalet Partisi adı siyaset arenasında yer bulamadı. Çünkü Demirel'in artık başka partisi vardı.

Yeni Türkiye Partisi : 1960 ihtilalinden sonra kurulan ve Demokrat Partili kitlenin hangi siyasi partinin şemsiyesi altında birleşeceğine tam karar veremediği günlerde, lideri Ekrem Alican'la gelişen parti, daha sonra yok olup gitti. Aynı adla tekrar kurulan parti ise seçimlerde hiç şans bulamadı.

Türkiye İşçi Partisi : Mehmet Ali Aybar'ın başkanlığındaki Türkiye İşçi Partisi Milli bakiye sisteminin de katkısıyla bir ara meclise temsilci sokabilecek kadar oy almış fakat sonradan aynı veya benzeri ismi taşıyan partiler yüzde bir oy bile alamamışlardır.

Güven Partisi : Rahmetli Turhan Feyzioğlu'nun kurduğu parti iki dönem mecliste kilit partilerden biri olmuş ve koalisyon ortağı olarak iktidarda bulunmuştur. 12 Eylül'le birlikte parti tarihe gömülmüştür.

Milli Selâmet Partisi : Demirel'in kendisini listeye almamasına kızarak bağımsız aday olan Necmettin Erbakan'ın kurduğu parti. Sonradan bir kaç kere kapıtılıp başka adlarla yeniden kurulmuş, Erbakan zamanında koalisyon ortağı olmuş, hatta 1995 seçimlerinde Erbakan'a başbakanlık yolunu bile açmıştır.

Ancak Erbakan'ın parti yönetiminden ayrılmasından sonra parti küçülmüş, barajı aşamayacak duruma düşmüştür.

Anavatan partisi : 12 Eylül sonrası iki kere üstüste iktidara gelen Anavatan Partisi, Turgut Özal'la özdeşleşmiş bir partidir. Özal'ın cumhurbaşkanı olmasından sonra parti katıldığı her seçimde kan kaybetmiş, 2002'de parlamento dışı kalmıştır.

Şu anda isim olarak devam etse de partinin Özal'la uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını herkes bilmekte ve bu yüzden de kimse oy vermemektedir.

SODEP : Erdal İnönü başkanlığında kurulan SODEP, sadece bir kez mahalli seçimlere katılmış, daha sonra Halkçı Parti ile birleşerek SHP adını almıştır. Bu kadar kısa sürede bile SODEP'le özdeşleşen bir Erdal İnönü adı siyasette kendini göstermiştir.

Demokratik Sol Parti : 12 Eylül sonrası CHP'de politika yapmayıp kendi partisini kuran Bülent Ecevit'in aoıyla özdeşleşen bir parti. Ecevit'in sağlığında baraj dışında kalan parti, bu seçimlere ancak CHP şemsiyesi altında katılabiliyor.

Doğruyol Partisi : Demirel'in 12 Eylül sonrası kurdurduğu parti. Bir zamanlar artık muhtar bile olamaz denilen Demirel'i tekrar başbakanlığa ve oradan cumhurbaşkanlığına taşıyan siyasi kuruluştur.

Demirel'den sonra parti sürekli oy kaybederek sonuçta barajın dışına itildi. Şimdi adı da kalmadı.

Yeni Demokrasi Hareketi : Farklı bir lider olarak herkesin beğenisini kazanan Cem Boyner'in partisi. Söylemleri, karizması ve yakışıklılığıyla dikkati çeken Cem Boyner, girdiği seçimlerde beklenilenin aksine yüzde bir oy bile alamayınca siyasetten ayrıldı, parti de kayboldu gitti.

Liberal Demokrat Parti : Besim Tibuk'la bir çıkış yakalayan, farklı bir hava estiren ancak seçimlerde beklenen oyu toplayamayan, Besim Tibuk'un ayrılmasından sonra da adı sanı unutulan bir parti.

Ak Parti : Recep Tayyip Erdoğan'ın çeşitli görüşteki siyasetçilerle kurduğu bir parti. Şu anda Erdoğan'ın karizmasıyla Türkiye'de tek başına iktidara gelmiş dördüncü parti. Büyük bir aksilik olmazsa diğer üç parti gibi ikinci kez iktidara gelmeye de çok yakın görünüyor.

Recep Tayyip Erdoğan'sız bir Ak parti düşünmek şu anda mümkün değil. Bir gün böyle bir durum ortaya çıkarsa, sonucun diğer partilerden farklı olması beklenemez.

*****

Liderleriyle özdeşleşen, onunla parlayıp onunla tükenen partilerin listesini yaptım sizlere. İki partiden bahsetmedim farkındaysanız. Bunlardan biri Milliyetçi Hareket Partisi.

1960 ihtilalinin önce elebaşılarından olan, sonra ise devre dışı bırakılan Alparslan Türkeş'in kurduğu MHP... Önce CKMP, sonra MHP, sonra MÇP, daha sonra tekrar MHP olan partinin başında bugün Devlet var. Ancak tabanında sanki farklı bir millet bulunuyor.

Çünkü bir zamanlar MHP'li gençler, cebinde Cumhuriyet gazetesi taşıyanları döverlerdi. Şimdi ise Cumhuriyet MHP ile kol kola... Sokaklarda MHP ve CHP gençleri arasında çatışmalar dinmezdi. Okullar okul olmaktan çıkmış, kavga mahalli olmuştu. Bu kadarla da kalsa iyi, o dönemde binlerce genç, sağ-sol kavgasında hayatını kaybetmişti.

Şimdiki MHP, Türkeş'in partisini ne kadar temsil ediyor bilemiyorum. Ancak Türkeş zamanında alınan oyları ikiye katlayan Devlet Bahçeli oldu. 1999 seçimlerinde MHP % 18 oyla iktidar ortağıydı.

Demek ki Bahçeli bir lider olarak Türkeş'ten daha başarılıydı.

*****

Diğer parti de Deniz Baykal tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi. Yani, sayın Deniz Baykal'ın zaman zaman "bu memleketi biz kurduk" diyerek Atatürk'ün Cumhuriyetçi Halk Fırkası'na atıfta bulunduğu parti. Gerçekten Atatürk'ün kurduğu ve memleketi de kurtardığı Cumhuriyet Halk Partisi, önce Atatürk'ün ölümüyle öksüz kaldı.

Çok partili demokratik hayata geçildiğinde de bir muhalefet partisi olmaktan öteye geçemedi ve bir daha iktidar yüzü göremedi.

1960 ihtilâli sonrasında İsmet İnönü'nün liderliğinde yapılan ilk seçimlerde ancak % 36, 74 oy alabilen CHP, en yüksek oyunu da Bülent Ecevit'in lider olduğu 1977 seçimlerinde % 41, 39'la aldı. Bu da çoğunluğu sağlayıp hükümet olmasına yetmedi.

12 Eylül'de ise CHP kapandı. Bugünkü CHP Deniz Baykal ve arkadaşları tarafından 1992 senesinde açıldı. 1995 senesinde zar zor barajı aşan CHP, 1999 seçimlerinde barajı geçemedi.

Şimdi bu CHP için Atatürk'ün partisi denmesine benim gönlüm razı olmuyor. Ancak sayın Baykal bu kozu çok iyi kullandığı gibi, Atatürk'e olan saygısından dolayı pek çok insan da bu partiye "Deniz Baykal'a rağmen" oy vermekte olduğunu söylemekte beis görmüyor.

Bu şartlarda ortada bir ilke, bir program, sürekliliği olan kurumsal bir tavır var mı? Bu yüzden ben kendine güvenen her lider partisini kursun, sonra görevi bıraktığında da o parti siyasi hayattan çekilsin diyorum. Sonuçta zaten olan bu... Haklı mıyım, haksız mıyım?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..