- Kategori
- Güncel
Limon ağacı - eğin boynunuzu...
Bu güzel Cumartesi günün de sizlere değerli dostum A.Ufuk Gökçen’in “Limon Ağacı” isimli öyküsünü paylaşmak istiyorum…
***
“Bir bahçede yan yana dikilen iki limon ağacı varmış. Bahar sonlarında açan limon çiçekleri, bütün bahçenin havasını bir anda değiştirir insanlara baharın geldiğini müjdelermiş. Limon çiçeğinin o müthiş kokusu ortalığı sara dursun iki limon ağacı arasındaki akıl almaz rekabet bütün hızıyla devam etmekteymiş. Ancak limon ağaçlarından biri çok hırslıymış ve devamlı yanındaki kendisinden biraz daha ufak tefek olan Limon ağacını çekemez ve onun oradan alınması için elinden geleni yapar, evin sahibinin gözüne girmek için her türlü “yalakalığı” yapmaktan geri kalmazmış. Tabi bunun doğal sonucu olarak evin sahibi kendisine daha fazla su ve gübre verirmiş. Diğer ağaçsa sade mütevazı yaşantısını devam ettirir ve yapması gerekenleri yapar hayata ve toprağına sımsıkı tutunurmuş.
Günlerden bir gün sert bir rüzgâr, dağların yamaçlarındaki bir grup çiçek tohumunu bizim bu bahçeye getirmiş. Tohumlar bakmışlar ki bahçede tüm yerler tutulmuş sadece iki limon ağacının altları boş. Aralarında konuşup Limon ağacından izin isteyelim eğer izin verir ise onun altına yerleşelim diye düşünmüşler ve bizim kibirli Limon ağacına gitmişler.
“Sevgili Limon bir an önce bir yere yerleşip filizlenmek zorundayız, sana bir zararımızda dokunmaz bizim köklerimiz toprağın yüzeyine yakındır bu nedenle toprağın yüzü her zaman çapalanmış gibi kabarık olur. Bizim çok fazla gübre yede ihtiyacımız olmaz, azla yetinmeyi biliriz ayrıca çok güzel kokulu ve rengârenk çiçeklerimiz ile senin o güzel görüntüne güzel görüntü katarız demişler ve izin istemişler.
Bizim kendini beğenmiş Limon kasılarak; ”Böyle bir şey asla mümkün olamaz, eğer dibimde çoğalırsanız, suyu emip beni kurutursunuz. Benim eşsiz güzelliğimi bozarsınız, demiş ve kabul etmemiş.
Tohumlar bunun üzerine diğer limon ağacına dönmüşler ve bu seferde ondan izin istemişler. Limon ağacı “tohumların” teklifini kabul etmiş ve “Sizlerle birlikte olmak, bana da mutluluk verir, böylelikle sizlerde ben de yalnızlık da çekmeyiz. “Güzellerden güzellikler doğar sadece” demiş…
Tonumlar tekliflerini kabul eden Limon ağacının altına yerleşmişler, bizim kendini beğenmiş limon ağacı bunu bile çekememiş bir tomar laf konuşmuş ama Limon ağacı bunları hiç duymazlıktan gelmiş…
Bizim limon ağacının altında filizlenen tohumlar, bir kaç hafta içinde cennet çiçekleri gibi açıp bütün bahçenin göz bebeği haline gelmişler. Bu arada ağaç, elinden geldiği kadar kendilerine yardımcı olmaya çalışıyor ve çiçeklerin sevdiği yarı güneşli ortamı sağlamak için, elinden geleni yapıyormuş. Çiçekler, kısa bir süre sonra mis gibi kokular yaymaya başlamış. Bahçe sahibi, o ana kadar hiç duymadığı bu kokunun nereden geldiğini baktığında davetsiz misafirlerden geldiğini anlamış adam, ancak rüyalarında görebildiği bu çiçeklerin güzelliğini devam ettirebilmek için sabahları artık daha erken kalkıyor ve onları en kaliteli gübrelerle besleyip bol bol suluyormuş…
Limon ağacının sarıya çalan beyaz çiçeklerinin sönüklüğü komşularının rengârenk çiçekleri içerisinde ayrı bir güzellik katmış görüntüsüne, bahçenin yıldızı olmuş bizim “Limon ağacının” bulunduğu köşe…
Bizim limon ağacı, bahçe sahibinin ayrıcalıklı bakımıyla hızla büyümeye eskisinde daha güzel kök ve dallara sahip, o bahçenin en büyük ağacı oluvermiş sonraki bahara kadar…
Kendini beğenmiş Limon ağacına ne olmuş dersiniz? O bahçede duyduğu kıskançlık yüzünden küçücük ve yapayalnız kalmış…
***
Beyler bayanlar ülkemiz gerçekten çok zor günler geçiriyor, belki sizi hala ikna edebilmiş değildir yaşananlar ama şuna gerçekten inanın yakın gelecek bence hiç kolay olmayacak…
Çünkü ülkede giderek bencilleşen, sorumluluklardan kaçan, okumayan, paylaşmayan, şükretmesini bilmeyen bir nesil yetişiyor ve bundan beslenen bir siyaset camiası kabadayılıkla kendini beğenmişlikle, kibirle sorunlara çare olacağını sanıyor…
“Eğin boynunuzu” beyler bayanlar, bu sizi küçük düşürmez bilakis yüceltir. Kıskançlığın ve kibrin, bencilliğin insan hayatına verdiği büyük zararı görmemiş olmanız mümkün değildir. İnin içinden geldiğiniz insanların seviyesine, hiç biriniz gökten zembille inmediniz. Koskoca TBMM de tek başınıza olmanız yalnız kendi çıkarlarınızı, düşüncelerinizi ve ideallerinizi düşünüyor olmanız sizlere “üzüntü” vermiyor mu acaba? Ülke çalkalanıyor…
Öğrencileri, ana babaları, şehit yakınlarını hapishanelerde suçsuz yere yatan insanları ve yakınlarını anlamaya çalışın biraz. Bunlar ülkenin ve geleceğimizin sahipleri çocuklarımızın mutluluğu için atılan eşsiz “tohumlardır…”
Lütfen yukarıdaki öyküyü dikkatle okuyun, bir kez “tohumların” yerine kendinizi koyun ve bu ülke de “kötülerin” yerine geçecek mutlaka bir” iyinin” olacağını düşünün, olmaz mı?
Ancak değerli dostlar, öyküde gördüğünüz gibi burada asıl sorumluluk ve görev “bahçe sahibine” yani bu ülkenin yılmaz bekçileri “asıl sahipleri” olan vatandaşlara- hepimize düşüyor. Gelin hep birlikte sahip çıkalım “bahçemize”
Bir sonraki “baharı” beklemeden…
Erdoğan ÖZGENÇ