- Kategori
- Şiir
Luna

Gecenin sisleri, en karanlık sırları, özenle, beyaz ipek tüllere, sararken
Güvercin hafifliğinde bir ayak değdi ak suya, usulca, ışıklar vadisinden
Modern zamanlardan, bir ilahe yürüdü, geçmiş acıların ayak izlerinden
Aynı taşlara bastı asırlarca ilerden acıları hissetti kanayan yüreklerden
Mavi boncuklu bir kolye bıraktı eline, karanlıktan gelen hayalet, aniden
Dokununca bildi sahibi acılarla ölmüş mutsuz gelin, binlerce yıl geriden
Kaçarken sevdiğiyle aşka bir okla delinirken düşmüştü, ak gerdanından
Uğur getirmeyen nazarlıktı kolye üstündeki kan lekeleri anıydı ölümden
Ay ilerlerken acıların ağırlığıyla usulca isteksizliği belliydi yavaşlığından
Halenin her yanına sinmişti gözyaşları, elmas, yakut, zümrüt, renginden
Büyüleyici beyazlığında vardı çokça umutsuz gelinlerin kefen iplerinden
Aşk her zaman acıya mahkûm umutlar, karanlığa bağlanmış, ayağından
Bulutlar örterken, dolunayın binlerce yıllık bilinmez gizini, sır kadifesiyle
Al ipekten bir duvaktı Zümrüd-ü Ankanın getirdiği Kaf dağının ötesinden
Kadın, yeni zamanlı bir bilge, kendi gücünün kölesi edilmiş, sevgisizlikte
Adam tüm zamanların aşk seyyahı deha, deli dolu esen kendini yıkan yel
Birlikte içtiler aşk Kevser’ini ölümden önce yudumlanan zemzem niyetine
Nazan Apaydın Demir
31.04.2014