Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Kültürler
 

Made in Japan

Made in Japan
 

Chikara - Güç

Nükleer patlama insanlık tarihine sessiz ama bir o kadar da korkunç görüntüsüyle yerleşti...

Tarihinin en dehşet verici savaşı, bu yıkıcı güçle son bulduğunda Japonya; 1945'in o ilk bahar sabahına, bin dokuz yüzlü yılların başından itibaren kazandığı tüm teknolojik gelişmeyi kaybetmiş olarak uyandı...

Üç gün arayla Hiroshima ve Nagasaki'ye düşen atom bombaları kelimenin tam anlamıyla taş taş üstünde bırakmadı. Tamamen ahşaptan oluşan Japon evleri büyük yangınlarda yok oldu.
Ülke en büyük kayıplarını şehirlerde çıkan büyük yangınlarda verdi.

Kayıtsız şartsız teslimiyet belgesi İmparator tarafından imzalandığında ülkede hakim olan genel görünüm açlık, salgın hastalık ve sefaletti.

Peki nasıl olmuştu da çağlar gerisine itilen, yenildiği ülkenin ordusu tarafından işgal edilen bir ülke bu kadar kısa süre içersinde toplanmış ve dünyanın sayılı ekonomilerinden biri, dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline gelebilmişti?


Japonya'nın bu kadar hızlı bir şekilde gelişmesi ve bu kadar başarılı bir şekilde doğrulmasının aslında bir kaç çok önemli sebebi var. Bir tanesi Amerikan işgali...

Bu konuya herkes dikkat edip, farketmez fakat Japon toplumunun içindeki kendi moderniteleriyle çözemedikleri bazı sorunları Amerikalılar işgal yöntemiyle çözdüler.

Anayasa tamamıyla Amerikalıların denetiminde hazırlandı ve barışçıl bir anayasa haline getirildi.
Demokrasiye çok daha fazla önem veren, mesala kadın, erkek eşitliğini kabulu gibi, Japon Anayasasının temeli Japon halkının iradesidir gibi, imparatoru sembolik bir kurum olarak koyup fakat iktidar mekanizmasının bir uygulayıcısı olarak göstermek gibi.

Değişikleri eğitim ve toprak reformu takip etti.
Savaş sonrası değişim süreci 1952 yılına kadar sürdü.
Bu tarihte Japonya Amerika Birleşik devletleriyle bir savunma birliği anlaşması imzaladı ve bunun karşılığında Amerika'nın nükleer ve uzay teknolojisinin dışındaki en ileri teknolojisini aldı.

Bu tarihe kadar ülkede üretilen en gelişmiş motorlar, eskiden arazi iletişim ekipmanlarında kullanılan jeneratörlerden yapılma küçük, ilkel, verimsiz ve çok dumanlı, 2 zamanlı Mikuni adı verilen motorlardı.
Yakıt olarak palmiye ağacı yağı kullanan, bisiklet iskeletine takılabilecek kadar küçük olan bu motorlar yine de yokuşlarda pedal çevrilmesini gerektiriyordu.
Fakat en küçük motorlu bisikletler bile savaştan yeni çıkmış bir ülkede vazgeçilmez nitelikteydi.
Otobüsler ve trenler güvensiz, aşırı kalabalıktı ve otomobiller benzin yokluğu nedeniyle hemen hemen kullanılmaz durumdaydı.
Bisikletten bozma mopedler, o dönem için büyük bir başarıydı. Savaş sonrası devrim niteliği taşıyan kullanması son derece zor ama işlevsel ilk motoru, Bugün bir otomotiv devi olan Honda gerçekleştirdi.

Gijitsu -“ Teknoloji”

Japonya Kore savaşı süresince Amerika'ya silah üretti. O dönem ülkeye getirilen teknolojinin tek bir şartı vardı, o da sadece silah üretmek için kullanılmasıydı. Dönemin ileri görüşlü yöneticileri anlaşmayı kabul ettiler ve deyim yerindeyse hemen ertesi gün günlük kullanıma üretim yapan sanayiye teknolojiyi dağıtmaya başladılar... 1960'lı yıllar yaşanmaya başlandığında Japonya ancak 1930'lu yıllarda yaşadığı teknolojiye ulaşabilmişti.
Ülkede işsizlik giderek artıyordu. Buna çare olarak Japonlar “Ömür boyu istihdamâ€? sistemini getirdiler.
Sistem düşük ücret politikası ile herkesi iş sahibi yapmayı amaçladı. Doğru kurulan işçi- işveren politikası; İşçilerin üretimin ve eğitimin bir parçası haline gelmesi sınıf çatışmalarını ve sokaktaki moral bozucu işsizlik oranını hafifletti...

Amerika'daki Pazar mekanizmasının mantığıyla başarının her yerde yakalandığını zannetmenin çok büyük bir hata olduğunu Japonya çok erken gördü.
Bir araştırmada çok üst düzey bilim adamlarının Pazar mekanizmasının korumasızlığına bırakınca artık üretim yapamadıkları görülmüştür.

Eğer performans istiyorsan elemanına önemli bir güvence vereceksin! İşçinin ömrü boyunca iş sahibi olcağını bilmesi, hiç bir zaman işsiz kalmayacağını biliyor olması, kurumları Japonya'da bir aile haline getirdi...

Honda'nın işçisi niçin önemli bir bilgiyi rakibe satmaz. Çünkü bilir ki tamamen köyden kovulur. Yani şirketine ihanet etmiş, ailesine ihanet etmiş adamdır o.

Türkiye Amerika'ya mı Japonya'ya mı daha yakın dersek Amerika'ya dememiz yanlış olamaz...
Bizde şirket kar yapmaya başladığında seni kapının önüne koyabilir. Japonya'da bu kolay değil. Kurumsallaşmış bir sistem vardır.

Kore savaşı sonrası Amerika uçsuz bucaksız pazarını Japon mallarına açtı.
Zayıf, güçsüz bir müttefik, Amerika'nın işine gelemezdi...


Savaş gibi olağan üstü dönemlerde üretim yaparak gelişme sürecine giren Japonya'da çok çalışma temposu zaten bir alışkanlık haline gelmişti. 24 saat vardiyalar halinde üretim yapan Japon işçileri Amerika pazarına inanılmaz bir güçle girdiler.
Avrupalılar Japonlara taklitçi derler. Bu son derece yanlış büyük bir yanlış anlaşılmadır.. Japonlar taklidi; aynısını yapıp onun üzerinde oynayıp geliştirmek için yapmışlardır. Teknolojideki başarıları da bundan gelir. Öğrenmenin ilk kuralı da önce aynısını yap, sonra geliştirebilirsindir...
Japon insanında oyuncu bir yapı vardır. En önemli teknolojik gelişmeleri kat ederken bile aslında oyun oynamaktadırlar. Ama bu oyun en hızlı, en kullanışlı, en renkli gelişmeye ilk ulaşma çabasıdır...

Japonlar kendi geliştirdikleri “Aile gibi şirket” kavramını bugün bile üretimlerinde kullanıyorlar. Ailenin sağladığı güven, fikirlerin rahatlıkla konuşulmasını ve teknolojik birer gelişme olarak üretime katılmasını sağlıyor. Her ay bir araya gelen mühendisler ve işçiler üretimde karşılaştıkları sorunları ve çözüm yollarını tartışıyorlar. Sıradan bir işçi akşam evine dönerken üretimini nasıl daha verimli hale getirebileceğini düşünüyor ve bunu üstleri ile paylaşıyor. Biliyor ki mantıklı çözümlerin hepsi birer birer hayata geçiriliyor....

Yume no chikara -“ Düşlerin gücü”

Doğru politikalarla şirketlerini aileleri gibi gören işçiler ve mühendisler; düşlerini gerçekleştirebilmek için buldukları gücü sonuna kadar kullandılar. Savaş sonrası üretilen dünyanın en kirli motorundan, dünyanın en temiz yakıt teknolojisine sahip otomobiline doğru büyük bir atağa kalktılar.
Geliştirdikleri temiz yakıt teknolojisine sahip ekonomik otomobiller sadece Amerika'ya değil tüm dünyaya yayıldı.

Savaş öncesi ve savaş sonrası olağan üstü dönemlerde 24 saat vardiyalar halinde çalışmaya alışan Japon işçileri ve mühendisleri bu alışkanlıklarını hala sürdürüyor. Uykuya bile ayırdıkları zaman genellikle toplu taşıma araçlarında oluyor. Bu yüzden bir ağ gibi Japonya'yı saran trenlerde sürekli uyuyan insanlarla karşılaşıyorsunuz. Ayakta kalabilmek için sürekli enerji veren içecekler tüketen ve kafeinli sakızlar çiğneyen bu insanlar bir gün gelip daha az çalışmanın hayalini kuruyorlar... Peki bu nasıl gerçekleşecek?
Bir robota insan olmayı öğretmek, bir robot gibi çalışmaktan kurtulmanın en önemli yolu olsa gerek.


Robotto-Robot

Robot lafı ilk olarak 1920' de Karel Çapek' in bir tiyatro oyununda kullanıldı. Çapek robot kelimesini Çek dilinde ‘ağır iş' manasına gelen ‘robota' dan almıştı.
Buradan da anlaşıldığı üzere robotların tek varlık gayeleri çalışmak olan “ağır işçiâ€?lerdi..

Bugün Japonya'da 400 bin sanayi robotu kullanılmakta. Bunlar insandan çok mekanik devasa oyuncakları andıran, aynı anda pek çok işi bir arada yapabilen üretim bandı robotları.

Honda Motor şirketi de 1986' da robot üretmeye başladı. ?irketin temel amacı evlerimizde yaşayabilecek, kendi kendimize yapamadıklarımızı yapabilecek robotlar üretmekti. Ama eğer robotun rahatlıkla odada dolaşabilmesini, merdivenlerden inip çıkmasını istiyorsak onlara da bizdeki gibi iki ayak eklemek gerekiyordu.

Araştırmacılar kendilerini kobay gibi kullanarak insanın yürümesini mümkün kılan mekanizmayı keşfetmeye çalıştılar.
ASIMO yükseklikleri ve derinlikleri algılayabilip en önemlisi hareketi yapmak için karar verip uygulayabiliyor. Karşısındakinin bir kadın mı, erkek mi yoksa bir çocuk mu olduğunu anlayabilip ona göre hitap edebiliyor.
?imdilik çok sınırlı sayıda cümlelere cevap verebiliyor olsa da. O her geçen gün büyüp gelişiyor. Yakında ASIMO'nun kardeşleri yüz ifadelerimizden, hareketlerimizden ne istediğimizi anlayacaklar ve ona göre hizmet edecekler. Her insanın arzu ettiği karakterlerde robotlar günlük yaşantımızın her anında yerini alacak.. .?imdilik ASIMO, Honda müzesinde ilkokul öğrencilerine düşlerin sınırının olmadığını anlatıyor. Geleceğin dünyasını ASIMO ile dans eden öğrenciler belirleyecek.

Gelenekler Uzay Teknolojisinde

Katlayınca küçük, açınca büyük. Bu harika fikir, Japon ileri teknoloji ürünlerinde kullanılıyor...
1997'de Haruka adlı radyo amaçlı uzay uydusu , Japon Uzay ve Havacılık bilimleri Enstitüsüne ait bir roketle uzaya açıldı. Uydunun radyo teleskopunda, çapı on metreyi bulan dev bir parabolik anten bulunuyordu.
Bilim adamlarının kafalarını kurcalayan soru, “Bu kadar büyük bir nesneyi nasıl uzaya gönderebiliriz? idi.
Yoğun
araştırmalar sonucunda, antenin katlanıp küçültürek uzaya gönderilmesini, yerine ulaştığında da yeniden açılmasını sağlayacak teknolojiyi geliştirdi.
Çözüme ulaşmak için çok uzaklara bakmadılar.!
Japonya'nın depolama ustalığı, hayat tarzının getirdiği ihtiyaçlar ve alışkanlıklar zaten çözümü sunuyordu.
Katla, birbiri üstüne koy, bir köşeye kaldır.....
Dünyanın en gelişmiş ve en ekonomik uydu teknolojisine, geleneksel kağıt katlama sanatı origamiyi kullanarak ulaştı Japonya...
Öyle ki bugün bu fikri hem günlük hem de ileri teknoloji gerektiren eşyalarda görebilmek mümkün...
İnsanlık tarihinin ulaştığı teknolojinin asıl kayanağı askeri gelişmelerdir. Bugün hayatımızı kolylaştıran her teknolojik gelişme aslında geliştirilen bir silahın yan ürünleridir. Ancak bu konuya istisnayıyı kesinlikle Japonya oluşturuyor. Japonya İkinci Dünya Savaşından mağlup ayrıldığında. Tüm ordusuna ve emperyalist emellerine de veda etti. Bugün Japonya'da gerçekleşen tüm bilimsel çalışmalar özel sektör içersinde çok çeşitli kuruluşlar tarafından yürütülüyor. Bu eksiklik aslında bilimadamlarına büyük bir avantaj sağlıyor. Hayal ettiklerini gerçekleştirme ve uygulama fırsatı...

Japonya'da çok büyük nükleer enerji reaktörleri olmasına rağmen, buraların işletmelerini yabancılar üretiyor. Japonya şimdi güneş enerjisinden elde edilen enerjiyi dünyaya yönlendirecek uydular üzerinde çalışıyor. Ve bunu yaparken yine geleneksel bir Japon sanatı olan kagıt katlama sanatı Origamiden faydalanıyor...
Bu çalışmaya Tokyo Üniversitesi Uzay mühendisliği öğrencileride katılıyor.

Japonlar tek ve benzersiz bir ülkede yaşayan ulus oldukları izlenimi vermekten hoşlanıyorlar. Bu şimaguni "ada ülkesi", dünyanın geri kalan bölümüne yabancı, kendi derinliklerine dalmış olarak kalmayı seçmedi...

Japonya, batı kültürünü tamamen kendi isteğiyle, kendi istediği şekilde ve daha da önemlisi kendi istediği zamanda geniş çapta kabul eden tek ülke olmayı başardı. Geleneklerinin verdiği gücü düşlerini yaratmak için kullandı. ..

Her sabah günü aydınlatan güneş, ilk önce güneş imparatorluğunun üzerinde doğuyor...

 
Toplam blog
: 15
: 1747
Kayıt tarihi
: 11.04.07
 
 

1971 Ankara doğumluyum. Marmara Üni. İletişim Fakültesi Radyo,Tv ve Sinema mezunuyum.Televizyon p..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara